Halkbank davası dengesini bozdu: Erdoğan artık siyasetin değil, psikolojinin konusu

Mesele Kürt meselesinden daha ağır ve derin. Erdoğan’ın halen yanında olanlar dâhil, ülkesini seven herkesin gereğini yapması gereken tarihi bir kırılma noktasında Türkiye…

Türkiye tarihinin en büyük ekonomik krizini yaşar, içeride ve dışarıda hızla yalnızlaşırken Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Eskişehir Millet Bahçesi’nin açılışında yaptığı konuşmayı duyanlar kulaklarına inanamamıştır herhalde.

Afganistan’da Erdoğan’dan umduğunu bulamayan Amerika Başkanı Biden’ın tavır değişikliği ve Merkel sonrası Almanya’nın nasıl bir tavır içine gireceğinin belli olması Erdoğan’ın kırılgan zihin dünyasını tuzla buz etmişe benzer.

Birden fazla hastalığın tedavisi için almakta olduğu ağır ilaçlar sağlıklı düşünmesini imkânsız hale getirmişe, kendisini tamamen hayal dünyasına sokmuşa benziyor. İçinde yaşadığı dünyada kendisi dünya lideri, Türkiye’de racon kesen ülke konumunda. Şu konuşmanın başka izah edilir bir tavrı yok:

"Yatıyorlar kalkıyorlar Kavala. Kavala dediğin Soros'un Türkiye şubesi. 10 büyükelçi onun için Dışişleri Bakanlığına geliyor. Bu ne terbiyesizliktir. Talimatı Dışişleri Bakanımıza verdim, 'Bu 10 büyükelçinin bir an önce istenmeyen adam ilan edilmesini hemen halledeceksiniz.' dedim. Bunlar Türkiye'yi tanıyacak, anlayacak, bilecekler. Türkiye'yi bilmedikleri, anlamadıkları gün burayı terk edecekler.

Yasin Börü'yü öldüren Selo değil miydi? Şimdi kalktılar onu içeriden nasıl çıkarırız onun derdindeler. Yargı ne diyorsa o, çıkaramayacaksınız. Selo'nun eşi televizyona çıkıyor. Senin çocukların masumane de, Yasin Börü'nün geride bıraktığı ailesi ne? Onlar masum değil mi? Onlar şu anda anneleri ile masumane yaşıyorlar? Onları nereye koyacaksın. Sen anasın da Yasin'in anası ana değil mi?"

Neresinden yakalasan elinden kaçıp giden bir tavır. Bu konuşmayı duyan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi yargıçları Osman Kavala veya Selahattin Demirtaş bir yana, Türkiye’den gelen itiraz dosyalarını anında ve topluca onaylamazsa, bırakın yargıcı insan bile değildir.

Çünkü Erdoğan bizzat kendi ağzından Türkiye’nin Başsavcısı, Başyargıcı, Yargıtay’ı, Anayasa Mahkemesi üyesi olduğunu ilan etti. Sadece Kavala ve Demirtaş için geçerli değil "çıkarmayacaksınız" hüküm ve talimatı. Kendisine muhalif tüm tutuklu ve hükümlüleri kapsıyor.

Dünyada yalnızlaşmış Türkiye’yi daha da yalnızlaştıracak, belki de uzun bir süre Batılı ülke büyükelçisi olmadan yaşamaya mahkûm kılacak bu hamle neden?

Akıl sağlığı faktörünü bir kenara bırakırsak… Halkbank Davası baş şüpheli görünüyor… Halkbank sadece Türkiye Cumhuriyeti devletinin bir finans kurumunun ağır para cezasına çarptırılmasından ibaret bir dava değil. Sağır sultanın bile duyduğu üzere damadından kendisine uzanan karanlık bir ilişkiler yumağının çözülmeye başlaması…

Biden Yönetimi’nin Mayıs’tan beri dondurmuş bulunduğu davayı devreye sokması,  bütün görev süresini Türkiye’yi rahatsız etmemek üzerine kurmuş ABD Ankara Büyükelçisi’nin Osman Kavala mektubunu imzalaması, HDP kapatma davasında sessiz kalmış Washington’ın tavır değişikliklerinin göstergesi.

Erdoğan, Amerikan Büyükelçisi’ni sınır dışı edip Amerika ile bağları iyice koparmaya çalışırken Avrasyacı bir siyasetin peşinden koşmaktan çok kendisini ve ailesini koruyucu bir tavır içine girmiş olabilir. Halkbank’a gelecek para cezasını ve kendisi ve ailesiyle ilgili ortaya saçılacak karanlık ve kirli ilişkileri, "Ben bunlara boyun eğmedim, dik durdum. Onun için iftira atıyorlar" diye pazarlamak amacında olabilir.

Artık kafasında ne olduğunu tahmin etmek, akıl yürütmek mümkün değil çünkü artık her türlü akıl bu toprakları terk etmiş durumda. Pazartesi günü tüm piyasaların tam bir yangın yerine döneceğini tahmin etmek için ekonomi uzmanı olmaya gerek yok.

Biden’la Roma’da görüşmesi sıkıntıya giren, görüşse bile asıl istediği Halkbank davasının dondurulması talebi gündeme bile gelmeyecek olan Erdoğan, "Yakarım Roma’yı da yakarım" modunda.

Tarihe baktığımızda bu gerçeklikten kopma ve hayal dünyasında yaşama durumunun etrafı yalakalarla çevrili, bir Saray’a kapanmış, içinde yaşadığı topluma yabancılaşmış tüm liderlerde olduğunu görüyoruz. Saddam Hüseyin, Muammer Kaddafi yakın dönemin, Adolf Hitler Avrupa ve dünyayı kana bulayan bir dönemin ilk akla gelen isimleri.

İşin komiği, muhalefetin artık gerçeklikten tamamen kopmuş, kendisi ve ailesi dışında kimseyi düşünmeyen böyle bir şahsiyetin ardına takılıp Suriye’de ülkenin başını ağır belaya sokacak bir hamleye girmesine destek veriyor olması. Tablo açık; bu Erdoğan Moskova ve Washinton’ın itirazlarına rağmen başta Kobane olmak üzere birçok yere saldırabilir… Sonrasını düşünmek bile ürkütücü açıkçası…

Mesele Kürt meselesinden daha ağır ve derin. Erdoğan’ın halen yanında olanlar dâhil, ülkesini seven herkesin gereğini yapması gereken tarihi bir kırılma noktasında Türkiye…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi