Haluk Savaş’a, Kolunda Güneşi Unutanlara…

Haluk Savaş’a, Kolunda Güneşi Unutanlara…
Meriç’te boğulmadın, bu arada ben de Meriç’i hâlâ geçmedim, Türkiye'de öleceğim dedin ya, bağıra bağıra öleceğim dedin ya ve herkes bu zulmü kimin yaptığını bilecek dedin ya…

Mazlum ÇETİNKAYA


İnsan; kâğıttan, kenardan, kimyadan, kayadan, acıdan yapılmış bir varlık gibi…

Tatvan yolunda bir gece saati, gizli bir kâğıdın kıyısında ölüyor herkes sanki ince bir ölüm!

Yurdumun son beş yılını, bir çıkılmaz çember gibi topluma dayatan bu sistemin en zor, en kaba, en acımasız, en kıyılır yerinden, karelerinden ve harflerinden tanıdım seni. 

KA HE KA!

Atladığımız kapılardan çelme yedik, baktığımız pencerelerden taşlar atıldı.

Sustuğumuz sokaklarda köpekler de acımasız sustu. Bir parkın en dip kıyısında uyuduk, en dip sokağın en dip insanlarından sözler işittik… 

Akşam olunca kolumuzda güneşi unuttuk, acıyı unuttuk, gideceğimiz evleri unuttuk…

Meriç’te boğulmadın, bu arada ben de Meriç’i hâlâ geçmedim, Türkiye'de öleceğim dedin ya, bağıra bağıra öleceğim dedin ya ve herkes bu zulmü kimin yaptığını bilecek dedin ya… İşte o noktadayız, çoğumuz!

Çoğumuzun adını bilmiyorlar ve ortak bir adla sesleniyorlardı hepimize,

KA HE KA.

Kendimize bakacak bir dürbün bulamadık memlekette, nasıl da omuzları geniş ve alçak bir demokrasinin gölgesiydi üstümüze çöken şu üç harfli kâğıttan yasalar…

KA HE KA

 

Sanırım seninle "şalgam" ve "bici bici" tatlısını konuşmuştuk bir keresinde, gelince oraya, gelince Adana’ya, "bici bici" yiyecektik, çoğu insan bilmez bu tatlıyı… Konuşurken, Toros Mahallesi’ni, Dağlıoğlu Mahallesi’ni, Adana İstasyonu’nu, Küçük Saati de sanırım konuşmuştuk… Unuttum bir de Adana’nın başka hatırası var bende; Şivan Perwer’in kasetleri çantamda yakalanmış, tam on beş gün Adana Polis Okulu’ndaki insan hakları! tezgâhından geçmiştim, yıl bin dokuz yüz seksen sekiz idi… Yani yaşım on dokuzdu, büyük oğlumdan beş yaş daha küçüktüm, elektrik ve suyu vücudumda tanırken askısında, bodrum katında… 

Yine de hiç bir kente küsmedim şimdiye dek, çünkü hiç bir kent işkencecilerin, katillerin adıyla anılmaz. Her kent büyük insanların, kahramanların, bilim adamlarının ve onurlu insanların adıyla anılır… 

Adana’ya "bici bici" yemeğe geleceğim yine; şiirin, umudun, direncin, kalmışsa aşkın gölgesinde seni anarak oraya geleceğim Haluk Savaş.

 

Haluk Savaş kim mi?

Haluk Savaş, KA HE KA’dır.

Haluk Savaş, akademinin ve bilimin onurlu bir insanıdır.

Haluk Savaş, Adana’da Bici Bici’nin anısıdır…

Haluk Savaş, bir zulmün, haksızlığın, karşı duruşun simgesidir, şu övündüğünüz Cumhuriyet’te!!!

Haluk Savaş, pasaport cezasıdır, yurt dışı yasağıdır, "tahdit" adilmiş demokratik bir tehdittir!

Haluk Savaş, günlerce adını seslendirdiğimiz, ellerimizde fotoğraflarını taşıdığımız, canına kıyan akademisyen arkadaşımız Mehmet Fatih Traş’tır!

Haluk Savaş, Malatya’da herkesin kalbini kazanmış ama kendi kalbine yenilmiş sağlık emekçisi SES eski şube başkanı kardeşim Bülent Uçar’dır!

Haluk Savaş, sizin, benim, onun, bunun, şunun sessizliğine "artık susmayın" diyen onurlu bir tokattır.

Eğer kalmışsa vicdanımıza, yarınki geç kalmışlığımıza ve o içimizdeki merhamete süreceğimiz merhemdir…

"Bebekten katil yaratanların" sisteminde ayakkabı tabanlarından ölümü hatırladığımız bir zulmün merhametsizliğidir. 

Düşlerine ve düşüncelerine geçit vermediğiniz gazetecilerdir, onların bir yerden başka bir yere doğru kâğıttan solan haberleridir…

KA HE KA.

 

Seni sordum dün akşam gökyüzü sessizliğine, öyle yazdım, seni bizim Ayşegül’e sordum, seni bir şarkının üstünü örten yırtık bir çarşafa sordum, ağzı dili tutuldu, insan dostlarını sorar mı dedi.

Dostlarını sorar da, onların ölümünü sorar mı?

Sordum işte, sordum…

Haluk Savaş, Ankara’da Nuriye’dir Mahmut Konuk’tur dediler, sonra Zeytinburnu Belediyesi önündeki çığlığın sesidir, Kenan Güngördü’dür dediler…

 

 

Bir yıl önce oluşturulan o platform meselesinden ötürü,  telefondaki dostça tartışmamızdan sonra, aramızdaki farklı bakış açısını hiç bir zaman dostluğumuzun, mücadelenin ve saygının önüne koymadık.

Ve "herkese adalet" konusunda haklıydın, haklısın. 

Güle güle, ağzındaki esmer gülleri seslendiren abim, Çukurova’lı dostum, arkadaşım…

Kolunda unuttuğun o güneşi şimdi de kalbinle götürüyorsun ya…

Güle güle…

Öne Çıkanlar