Hey gidi Sancak hey gidi Antakya

Recep Yıldırım, İskenderun Zeybek Sokak’ta iç içe yaşayan yoksul, dertli ama neşeli, konuşkan insanlarla tanıştırıyor bizi.

Stockholm. Recep Yıldırım’ın "Tammura" adlı öykü kitabı(*) beni alıp, Cemil Meriçlerin, Lamia Hanımların Antakya’sına götürdü.

Öykü kitabı "Doğu Akdeniz’in kadim coğrafyalarında yaşayan kadim halklarla ilgili bir hatırlama ve güzelleme" olarak nitelendi.

Recep Yıldırım, İskenderun Zeybek Sokak’ta iç içe yaşayan yoksul, dertli ama neşeli, konuşkan insanlarla tanıştırıyor bizi. John Steinback’i ünlü yapan "Sardalye Sokağı"nı hatırlattı bana.

Öykülerinin ilk elden gözlemlere dayandığı anlaşılıyor. Sanal olmayan bir tablo çıkarıyor okurun önüne.

Farklı ibadethanelerde dua ediyor, anneleriyle farklı farklı dillerde konuşuyor Zeybek Sokak insanları. Anlatılan bir halkların kardeşliği hikâyesi. Ne yazık ki ve yok olmaya yüz tutan çok kültürlü hayattan hatıraları var "Tammura"da.

12 Eylül sonrası Hatay’da düğünlerde Arapça türkü/şarkı söylemek yasaklanmıştı. Zeybek Sokağın adı da silinip 33. Sokak yapılmıştı.

Kentleri kişiliksizleştirmenin yöntemi, sokak adını rakamlaştırmak… Sanki toplama kampı bu sokaklar!

İzmir/Symirna’nın Kordelya’sını da Karşı Yaka yapıp, rakamlara boğmamışlar mıydı?

Asfalt Osman’a kıyıya duvar gibi apartmanlar diktirip, kentin havasını kesmişti, her iki yakada!

Recep Yıldırım, kıvrak, cesur, aynı zamanda gelenekselden beslenen yenilikçi diliyle, Zeybek Sokağa, tüm zenginliğiyle yeniden hayat veriyor.

İskenderun’daki Yener Kitabevini hatırladım birden. Üç kuşak, gazete dağıtımcılığından gelen bir geleneğe dayanıyor. Antakya’daki kapandı ne yazık ki. Kitabevi olmanın ötesinde bir kültür merkezi idi.

Hatay, ülke bütünlüğüne geç katıldı. Ermeni toplumunun terk etmesine karşın çok renkliliğini korudu. Bu nedenle hep kuşkuyla bakıldı Ankara tarafından. Arap Aleviliği dıştalandı.

Aslında Ankara da çok renkli idi bir zamanlar. Tehcir’e, Ankara yangınına kadar…

Ah, kent yangınları… Yangınların boz renge, kül rengine büründürdüğü yaşam alanları.

Cemil Meriç, İskenderun Sancağının çok renkliliği içinde büyüdü, Antakya’da okudu liseyi.

Fransa’daki Halk Cephesini savunan, çoğu sürgün Fransız öğretmenler sol düşünce ile buluşturdu Cemilleri ve diğerlerini.

Lamia Çataloğlu /Muhittin Sarısözenler ise genç cumhuriyet öğretmenleri olarak yollandılar buraya 1940’ların başlarında.

Sonra bütün yollar kesişti.

Bir arkadaşım, Hatay, Kars, Edirne gibi vilayetlere vali, istihbaratçılardan atanır demişti.

Ankara kuşkuyla bakar buralara. Edirne, Kars/Ardahan, Hatay; yitirildi, daha sonra geri alındı bir şekilde. Bir Musul’u beceremediler, içlerine dert hâlâ. Ama geri aldıklarına kendileri de inanmadılar ki, hep kuşku ile baktılar bu çok renkliliğe.

1970’lerde Erzurum’dan geçen Kars otobüsleri taşlanırdı, "Dadaşlar" tarafından.

Şimdi, Hatay coğrafyası adeta başka bir tür işgal altında, Suriye iç savaşı nedeniyle. Cihatizmin üssüne dönüştü.

Oradan saldırdılar, Ermeni kasabası Kessab’a; ünlü Kürt dağına, Afrin’e oradan harekât başlatıldı.

Yıllarca üvey evlat muamelesi gördü Hatay. İzole edildi.

Havaalanı en geç gelen yerlerden biri oldu. Ama ora insanına hizmet diye değil, kendi ihtiyaçlarından.

Adana’da uçak yakalayacağız diye az daha takla atıyordu arabamız, bir kültür etkinliğinden dönerken.

______________________________

(*) Recep Yıldırım, Tammura, Belge Yayınları İstanbul 2020.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi