İçimizdeki haşere sürüsü

Kendilerine oy verenlerin de bir süre sonra o haşere sürüsüne katılabilme ihtimalini hiç görmüyorlar belki de.

Dünya giderek daha dayanılmaz bir yer olmaya devam ederken, dünyayı dayanılmaz hale getiren iktidarların hataları ile dalga geçerek kendimizi avutmaya devam ediyoruz.

Bu hataların, baskıcı iktidarların ne kadar çürüdüğü ve kapana kısıldığı ya da artık çökme aşamasına geldiğinin kanıtı olduğunu düşünerek geçiyor bazen zaman...

Bir yandan da hayat devam ediyor.

Bizi, her ne şekilde görüyorsan gör; Vatandaş, köle, işçi, patron, zengin, fakir

ya da HAŞERE.

İktidarlar ve yöneticiler aslında en başta bizler olmadan var olamayacaklarını da hesaplamıyorlar herhalde. Kendilerine oy verenlerin de bir süre sonra o haşere sürüsüne katılabilme ihtimalini hiç görmüyorlar belki de.

Bu dünyadaki her canlı gibi haşerenin de bir görevi var oysa ki.

Mesela..

Karadeniz Teknik Üniversitesi ders notlarına göre:  Böceklerle yapılacak bir savaşta maliyetin hesaplanması önceden yapılabilse de, savaşın sonunda elde edilecek yararın önceden saptanması oldukça zordur.

Çünkü...

A haşeresinin soyunu kurutmak için o ormanlık alana B haşeresini getirirsiniz. B haşeresi A'yı yer. Sonra A'nın soyu tükenir ama şimdi de B haşeresi ile sorununuz vardır ormanda. Sonra da C'yi getirirsiniz ki onu yesin gibi bitmek bilmeyen bir döngü başlar.

Yani aslında doğadaki dengeyi bozmuşsunuzdur. A, 10 senede bi ağacın ölümüne sebep olabilecek iken B, 1 yılda hem A'yı hem ağacı yemiş bitirmiştir.

Eldeki ağaçtan (ya da tahıldan) da olmuşsunuzdur.

Oysa çözüm nedir?

Haşereyi anlamak;

Taleplerini dinlemek.

Herkese yetecek ürün olup olmadığına bakmak, hesaplamak.

Çevre ve Orman bakanına sorunuz bilir bunları.

BIÇAĞI ELİNE ALIP BOĞAZ KESEBİLMEK

İnsanları hayvanlardan ya da haşerelerden ayıran bir başka özellikleri ise canilik kapasiteleri.

Şimdi aklınızdan bir geçirin;

Suriye'de, Libya'da, Irak'ta, Karabağ'da ve daha birçok yerde, nasıl olabilir de insanlar kurşun kadar değer biçmedikleri 'düşman' dediklerini öldürmek için bıçağı alıp kafa kulak kesebiliyorlar.

Bunun için özel bir güç, metanet ve canilik kapasitesi ve nihayetinde çaresizlik gerekiyor.

Türkiye'nin Libya'ya gönderdiği askerlerin savaşacak yer olmadığından şimdilik boşta kaldıklarında futbol oynadıkları görüntüler paylaşıldı sosyal medyada.

Demek ki bir insanlık var içerlerinde...

Ama kafasını kestiğinde olmadığına inanıyor o insanlığın.

Peki bu caniliğin kaynağı nereden geliyor?

İçimize serptikleri milli eğitim, milli bir mutabakat ile yüz yıldır içimizde sinsice yetiştirdikleri o canilik tohumları birkaç 'milli damar'a basılınca dışa vuruveriyor.

Bu sözlerim sadece Türkiye'yi değil tüm dünyayı kapsıyor.

Ermenistan yıllarca 'Karabağ' deyince iki tarafının Türklerle çevrildiğini görmeden, körü körüne siyasi çözümü görmezden geldi ve olumlu bir siyaset üretemedi.

Ürettiyse de treni çoğu kez kaçırdı.

Ter Petrosyan zamanında olduğu gibi.

Aynı şekilde gücü eline aldığında ezmekten başka bir şeyi öğretmeyen bir sistemin çocukları olarak büyüdü bugünkü Türkiye'nin yöneticileri.

Üç harfli partilerin yöneticileri oldular sadece.

Yoksa biz 'haşere'lerden farklı değiller.

MHP liderinin haşere çıkışını bu minvalde görüyorum ben.

Kendine öğretileni tekrarlamak. Çünkü yeniyi üretebilecek bir kapasite yok.

Bu eğitim sistemi öyle bir kapasite yaratacak kişiyi o koltuğa getiremedi.

Zaten var olanlar da öldü gitti, veya kaçtı.

'Meyhaneci Rum', 'adada-modada oturan zengin Ermeni' , 'Cimri Yahudi' milliyetçi altyapısıyla büyüyen bu insanlardan daha da başka bişey beklenmez.

BİR ARADA YAŞAM

Peki bir arada yaşamı savunan bizler ne yapabilirdik bu aşamada.

Kelimenin kendisi bile ayrı yazılırken üstelik...

Mesela 1991 -1997 yılları arasında Levon Ter Petrosyan'ın başdanışmanı olarak görev yapan Jirayr Libaridian, Parev Tv'ye verdiği demeçte Ermenistan için bu konuda çok güzel örnekler veriyor.
İki tarafının Azerbaycan ve Türkiye ile çevrili olduğu gerçekliğini görmeden sürrealist bir ülkede yaşıyormuş gibi davranmak ve parasal anlamda diasporadan gelecek yatırımlara sırtını dayamanın bir ülke için yeterli olamayacağını kendi görevde olduğu sürede gördüklerini ancak Ermenistan, SSCB'den bağamsızlığını kazandıktan sonra Türkiye ile ilişkileri düzeltmeye çalışan ilk cumhurbaşkanı Levon Ter Petrosyan'ın muhaliflere bu siyaseti kabul ettiremediği için bugün kaybedilen savaşın faturasının ağır olduğuna değiniyor...

"Abhazya'da savaş olduğunda ve tren yolunda sıkıntı olduğunda Mesut Yılmaz'ı arayıp Avrupa'dan gelen etin kendi kara yollarından geçmesinin önünü açabilecek bir diplomatik ilişkiye sahiptik. Oradan gelen et bitince kendi stoklarından gönderim yapabildiler" diyor.

Ermenistan'ın elektrik fazlasını Türkiye'nin doğusuna satmayı önerdiklerini belirtiyor.

Kim bilir o elektrik fazlası alınsaydı belki bugün bu kadar çok HES yapılmasına gerek kalmazdı Türkiye'de.

Haşere söyleminin sahibi partinin eski lideri Türkeş'in bile Ermenistan Cumhurbaşkanı Ter-Petrosyan ile görüştüğünü buraya not edelim.

Diplomasi böyle bir şey işte.

Sorundan ziyade çözüme odaklanmak.

Avrupa'nın son dönemde sürekli bahsettiği havuç ve sopa ilişkisi...

Bir arada yaşam beki de hayatımızın her alanında diplomatik ilişkiler kurarak mümkün olabilir.

Şimdilerde buna 'hoşgörü' deniyor.

Ama hoşgörü tek taraflı. Biri diğerini 'hoş görmüş' gibi...

Bize 'bir arada yaşam ahlakı' daha yakışır.

Mümkün mü dersiniz?

Türkiye'nin liderleri, yöneticileri önce kendi benliklerinin içindeki haşereyle barışmalı bunun için.

O haşere içini kemirip duruyor.

Sonra da içimizdeki katliamcıları ortaya çıkarıyor.

Oysa Sarkis Çerkezyan'ın dediği gibi

"Dünya hepimize yeter"...

 

Not: Çerkezyan kim mi? Onu da siz bulun derim...

Önceki ve Sonraki Yazılar
Aris Nalcı Arşivi