‘İktidar demokratik blokla sandığa gömülecek’

‘İktidar demokratik blokla sandığa gömülecek’
DEVA Partili Yeneroğlu: ‘Böyle bir tablo içinde demokratik şartlarda seçime gitmeyeceğiz. Ancak önümüzdeki seçimlerde iktidar güçlü bir demokratik blokla sandığa gömülecektir’

Seda TAŞKIN


ARTI GERÇEK- Demokrasi ve Atılım Partisi (DEVA Partisi) Hukuk ve Adalet Politikaları Başkanı Mustafa Yeneroğlu, gündeme dair değerlendirmelerde bulundu. Artı Gerçek’in sorularını yanıtlayan Yeneroğlu, muhalefet partilerinin güçlü bir demokrat aday üzerinde uzlaşması gerektiğini söyleyerek, "Birinci turda cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanacak güçlü demokrat bir aday olması Türkiye’nin ciddi manada geleceğine ümit verecek bir tablo oluşturur. Parlamento seçimleriyle ilgili bütün partilerin kendi doğrultusunda öncelikleri var. Biz DEVA olarak bu konuda uzun zamandır hazırlanıyoruz. Bütün politik alanlarla ilgili biz çok iddialıyız" dedi.

Türkiye gündemini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye’de bugün hukukun üstünlüğünün geçerli olmadığı, ülkenin anayasal düzene göre yönetilmediği tamamen keyfi bir yönetim var. Anayasayı yok sayıldığı, fikir ve basın özgürlüğünün dipte olduğu, uluslararası hukukun üstünlüğüyle ilgili ölçümlere baktığımız zaman Türkiye’nin artık dünyanın en gerisinde olan ülkelerin arasında olduğunu görüyoruz. Bu sebepten dolayı çok derin bir yoksullukla, hayat pahalılığıyla karşı karşıyayız. Çünkü demokrasinin, hukukun olmadığı bir ortamda yurt dışından yatırımlar gelmez. Çok uzun yıllar sonra ilk defa geçen yıl yatırımlar noktasında eksiye düşmüş bir ülke olduk. Yurtdışından doğrudan yatırımlar Türkiye’ye artık gelmemekte tam tersi Türkiye’deki yatırımcı parasını yurt dışına çıkarmaya çalışmaktadır. Böyle bir ülke içinde elbette daha çok pahalılık, toplumsal olayların artması mukadderdir.

‘YOLSUZLUK İKTİDARIN BİLE KONTROLÜNDEN ÇIKTI’

Gençlerimiz artık Türkiye’de yaşamak istemiyor, yurtdışına çıkma hayalleri kuranların sayısı her geçen gün daha fazla artıyor. Anketlerde bile iktidar ittifakına oy veren gençlerin bile yarısından fazlası Türkiye’de yaşamak istemiyor. Böyle bir ülke kimseye huzur vermiyor. Yarınlarıyla ilgili insanlar bir perspektif oluşturamıyorlar. Bunu bir an evvel değiştirmek gerekiyor. İktidarın ülkeyi yönetmekten çok uzak olduğu, yolsuzlukların, hukuksuzluklar artık iktidarın bile kontrolünden çıktı. Demek ki geçmişte bu yolsuzlukları az da olsa kontrol edebiliyordu artık bunu yapması mümkün değil. Bu nedenle her geçen gün daha günlerle karşı karşıya kalıyoruz. Bir an evvel erken seçimin yapılması gerekiyor. Bir an evvel ülkenin seçime götürülmesi gerekiyor.

İktidarın afetlerle mücadelesindeki başarısızlığı ile gündeme geldi. Bu konuda neler söylemek istersiniz?

Kötü yönetim her alanda kötü bir sınav verir ve kriz zamanlarında ortaya çıkar. Bir ilçenin yok edilmesi ile karşı karşıya kaldık. Bunun sebebi, olmaması gereken yere insanların bina yaptırabilmesi, dere yataklarının kapatılması, bunun nedeni ise rantın göz ardı edilmesinin neticesidir. Türkiye her yıl çok ciddi yangınlarla, kuraklıklarla karşı karşıya kalan ve bu durumda ülkenin yangın söndürme uçaklarının olmaması gerçekten çok korkunç. Cumhurbaşkanının 8 uçağı varken, yangın söndürme uçaklarımızın olmadığını gördük. Demokratik ülkelerde bu skandallarla iktidar düşüyor. Bizde artık kötü yönetim o kadar sıradanlaştı ki bunun farkındalığı bile ortadan kalktı.

‘İKTİDAR YARDIMLARI ALMAYARAK ALGI YARATIYOR’

Yurt dışından gelen yardımları kabul etmemenin bir algı yaratmakla alakalı olduğunu düşünüyorum. İktidarın derdi olgular değildir. Toplum aç kalmış, işsizlik artmış, iktidarın böyle bir derdi yok. Özelikle kendi kitlesine karşı gerçeklerin üstünü örtmek gibi bir derdi var. Bakın ne oldu yangınlarda terör örgütünü hedef gösterdi. Hukuk devleti aynı zamanda gerçeklik devletidir. Hukuk devleti ucuz propaganda yapmaz. Bu anlayıştan uzak olduğu zaman ‘terör örgütü’ yaptı diye propaganda yaptılar. Çünkü kendi aciziyetleri ortaya çıkmasın istediler. Ama toplum bunu nasıl algıladı? Antalya’da esmer olan insanlara saldırdılar. O bölgelerde güney doğulu insanlar görünce linç edip, onları ötekileştirdiler. Ülkenin ne kadar kötü yönetilmesinin ötesinde büyük hukuksuzlukların olduğunu da gördük. Gazetecileri engelleyerek halkın haber alma hakkını da engellediler. Bunları engellemek normalde hükümetin hakkı değil ancak yargı bağımsızlığının olmadığı bir yerde elbette böyle tablolar yaşanır.

Gündemdeki diğer tartışılan konulardan birisi de Türkiye’de erken seçim yaşanır mı? Siz bu konu hakkında neler düşünüyorsunuz?

Cumhurbaşkanının görev onayı yüzde 38’lerin altına düşmüş durumda. Hiç olmadığı kadar Tayyip beye toplum güvenmiyor. Toplumun büyük bir kısmı Cumhurbaşkanının ülkeyi yönetemediğini ve iktidarın değişmesi gerektiğini düşünüyor. AKP’nin anketlerdeki oylarına baktığımız zaman kuruluşundan bu yana hiç bu kadar düşük bir oy oranına sahip değildi. İktidarın ortağına baktığımız zaman mevcut barajın altında kalıyor. Bir taraftan birbirlerine güvenemiyorlar diğer taraftan da birbirlerine mahkûm oldukları için birbirlerini idare etmeye çalışıyorlar.

Geçmişte de iktidarın ortağı sayısal ağırlığından çok daha yüksek olan MHP Başkanı Devlet Bahçeli bu ülkeyi seçime götüren süreci işletmişti. Bundan sonra neler olur göreceğiz. Ama iktidara güvenmediği için, kendi oy oranında farkında olduğu için MHP barajın yüzde beşe çekilmesini istedi. Çünkü MHP yüzde yedinin altında kalıyor ve ben bu rakamın daha da düşeceğini düşünüyorum.

‘RESMİ AÇIKLAMAYLA SOKAKTAKİ ENFLASYON ÖRTÜŞMÜYOR’

Türkiye’de ekonomik tablo çok kötü. Bu sene ülke 180milyardan fazla faiz ödedi. Bütçe açığı yine bu sene rekor kıracak durumda, enflasyon hiç olmadığı kadar yüksek. Resmi makamların açıkladığı enflasyonla sokaktaki enflasyon örtüşmüyor. Arada rahat 10-15 puan fark var. Üretici-tüketici endeksine baktığımız zaman arada yüzde 25 fark var. Bütçe açığını kapatmak mümkün değil. Ülke kronik olarak zaten dövize ihtiyacı var. Bu boşluğu doldurmak mümkün olmadığı için önümüzdeki aylarda çok daha olumsuz günlerle karşılaşacağız. Ekimin 17’sinde 2022 yılı bütçesi meclise gelecek ve tablonun çok daha kötü olacağını düşünüyorum. Sadece borçların faiz ödemesi son iki üç yılda yüzde 300 artmış durumda. Böyle bir tablo içinde iktidarın ülkeyi erken seçimi götürmesi normalde mümkün değil ancak diğer taraftan da başka çaresi yok.

‘ÜLKEYİ ERKEN SEÇİME GÖTÜRMEK LAZIM’

Seçim kanunu değiştirip, seçime gitmek isterlerse en az bir yıl sonraki seçimler için geçerli olabilir. 2022 yılının Kasım ayında seçim olabilir. Mevcut tablo içinde seçime gideceklerse AKP’nin çoğunluğu yok ama muhalefet olarak erken seçime destek verir. Çünkü biran önce ülkeyi seçime götürerek bu iktidardan kurtarmak lazım. Meclise iktidar getirirse muhalefetin tutumu erken seçimden yana olur. Cumhurbaşkanı yeniden aday olmak istiyorsa ülkeyi erken seçime götürmesi lazım çünkü kendisinin tekrar aday olma gibi bir durumu yok.

‘DEMOKRATİK ŞARTLARDA BİR SEÇİME GİTMEYECEĞİZ’

Dolayısıyla bundan sonra da yaşanabilecek bir tablo var; Adaylarının meşrutiyeti tartışılır bir şekilde seçimlere girebilir. Ancak toplum bunun hesabının sandıkta verir. Böyle bir tablo içinde zaten normalde demokratik şartlarda seçime gitmeyeceğiz. Kısıtlı, otoriter bir rejim içinde ülkeyi seçime götüreceğiz. Önümüzdeki seçimlerde iktidar güçlü bir demokratik blokla sandığa gömülecektir.

Kimi anketlere göre Cumhur İttifakının oylarının düştüğü görülüyor. Sizce tek başına Cumhur İttifakının oylarının düşmesi yeterli mi? Burada muhalefete nasıl bir rol düşüyor?

Önümüzdeki süreçte Cumhurbaşkanının, Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanması mümkün değil. Cumhurbaşkanının bu tabloyu analiz ettiğini biliyoruz. Ama nasıl bir manevra yapacağını hep beraber göreceğiz. Muhalefetini talebi ülkenin yaygın olarak ihtiyacı yeniden güçlü demokratik bir zeminle, toplumda her kesimin huzurunu alan bir şekilde bu ülkenin yönetilmesi. Ülkenin en az ihtiyacı olan şey ideolojik tartışmalar, toplumun daha fazla kutuplaşan bir noktaya evrilmesidir.  Muhalefetin bir bütün olarak toplumun değerleriyle barışık, güçlü bir demokrat aday üzerinde uzlaşması gerektiğini düşünüyorum. Bütün partilerin kendi doğrultusunda öncelikleri var. Biz DEVA olarak bu sürece hazırız. Özgürlükçü, çoğulcu katılımcı demokrasi iddiasıyla toplumun önüne çıkacaktır. Bundan sonraki süreçte Türkiye’de uzlaşma kültürü hâkim olacaktır. Biz DEVA olarak da bu meselelerle ilgili muhalefet partileriyle görüşüyoruz. Elbette ayrıştığımız noktalar olacaktır ancak bu ülkenin bundan sonra ayrışmaya imkânı olmadığını düşünüyoruz. Birlik içinde ülkenin yarınlarının inşa edilmesini ve iktidardan kurtulması gerektiğini düşünüyoruz.

Kobane Davası devam ediyor. Sizce HDP kapatılabilir mi? Kapatılırsa sonuçları ne olur?

Stratejik düşünceleri HDP’nin kapatılma noktasında bir kanaat ön plana çıkarsa kapatırlar. Ülkede yargının bağımsız olmadığını, yargının özgün bir şekilde karar vermesini düşünmek gülünç olur. İktidarın hukuka uygun bir süreç işletmesini beklemek abes olur. HDP’nin kapatılması ile ilgili iddianamenin aceleci bir şekilde hazırlanması, Devlet Bahçeli’ye bir kongre olarak sunulmasını gördük. Anayasa mahkemesinden iddianamenin oy birliği ile iade edilmesi süreci de aynı zamanda hukuk adına trajikomikliğini ortaya koydu. Bu konuyla ilgili toplum en doğru konuyu verecektir. HDP’liler bu konuyu değerlendirip, düşünüyordur. Bu çerçevede tutumlarını süreç içinde belirleyecektir. Anayasa Mahkemesi karar versin ondan sonra bakacağız.

Türkiye’nin ana gündem maddelerinden biri iktidarın göç politikası. Siz iktidarın göç politikasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

İktidarın bir göç politikası olduğunu düşünüyorum, temel problem zaten. Ülkenin sınırları kontrolsüz bir durumda. Taliban’ın olduğu yerde terör örgütlerinin doğurduğu ve dünyanın başına bela ettiği bir ortamdan kimlerin ülkeye geldiğini, bu ülkede herkesin bilmeye hakkı var. Sınırlarımızın yol gecen hanı olmasından bile iktidarın ülkeyi yönetemediğini görüyoruz. Bir ülkenin en önemli özelliklerinin birisi sınırlarını koruyabilmesidir. Sınırlarını koruyamayan bir devletin de uluslararası itibari da olmaz. İktidar iskân politikası uygulayabilmeliydi. Ülkenin demografik şartlarını dikkate alarak bu insanları ülkenin her bir bölgesine göre dağıtması gerekiyordu. İlk gün itibariyle de bu insanların hukuka entegrasyonunu sağlaması gerekiyordu. Toplum çaresiz kaldığı için bazı yerlerde istenmeyen durumlar yaşandı. Ankara Altındağ’da yaşananlar bunun bir örneğiydi. İnsanların kendinden geçerek, Suriyeli avına çıkması bu ülkeye yakışmıyor. Bu durumun sorumlusu iktidardır. Mülteciler aktör değildir, mültecileri hedef almak çok yanlıştır.

‘AZGIN MİLLİYETÇİLİK AZABİLİR’

Siyasetin de bu yaklaşımdan uzak durması gerekiyor. Muhalefet, muhalefet yapacağım diye temel insan haklarına aykırı dil söylem ötekileştiren teşvik edecek bir durumda bulunmaması gerekiyor. Son dönemde mültecileri geri göndereceğiz söyleminde bulunan partiler türedi. Bunlar Türkiye’yi azgın milliyetçiliği azdıracak bir noktaya taşıyabilir. Türkiye’nin demokrasisini tehdit edecek bir sürece de girebiliriz. Popülizmden uzak durmak gerekiyor. Göç olgusuna nesnel bakmak gerekiyor.  Ekonomik sebeplerle gelen göçü durdurmamız gerekiyor. Ama o ülkede yaşanan dramı da göz ardı etmememiz gerekiyor.

 Türkiye bu tablodan nasıl çıkar, Türkiye’nin çıkış noktasına dair neler söylemek istersiniz?

Türkiye’nin çıkış yolu hukuka riayet eden, hukuk üstünlüğünü tanıyan, anayasal düzeni tartışmasız kabul bir iktidara sahip olmasıdır. Bunun başka bir yolu yok. Bu iktidardan bunu bekleyemeyiz. Cumhurbaşkanın söylemlerine baktığınız zaman hukuk devletine dair en iyi şeyleri söylüyor. ‘Adaletsiz devlet olmaz, devletin varlığı adaletle ilgilidir’ diyor ama yargıya talimat veren kendisi. Anayasa mahkemesinin kararlarını uygulatmayan bizzat kendisi. En temel insan haklarını kabul etmeyen kendisi gibi düşünmeyenleri diken olarak kabul eden yine kendisi. Zaten cumhurbaşkanının ülkeyi yönetim şeklide anayasaya aykırı. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemiyle de alakası yok zemini de yok. Tamamen keyfi bir yönetim. Bu keyfi yönetimden bu ülkenin derhal kurtarılması gerekiyor. Toplumun başlıca sorunları olmak üzere başta Kürt sorunu olmak üzere her bir insanın ötekileştirilmiş her insanın haklarına riayet ederek insanların ümit bağlayabilecekleri bir perspektif ortaya çıktıktan sonra ülkenin yönetilmesi çok kolay.

 

Öne Çıkanlar