'İktidar o koltukta oturma imkanını hukuku çiğneyerek elde ettiği için asla ve asla hukuka dönmeyecek'

'İktidar o koltukta oturma imkanını hukuku çiğneyerek elde ettiği için asla ve asla hukuka dönmeyecek'
Ahmet Faruk Ünsal: Mahkemeler talimatsız yargılamaya başladığında hukuk zırhıyla korunmayan iktidar üyelerinin hiçbirinin o mahkemelerde yakalarını kurtarmaları mümkün değil.

ARTI GERÇEK-Türkiye'de son dönemde siyasetçisinden yurttaşına herkesi etkileyen hukuksuzluk, ARTI TV'de ekrana gelen "Çetele" proramında ele alındı.

Aynı zamanda programın moderatörlüğünü de üstlenen Erdoğan Aydın, gazetecilere uygulanan şiddet ve insanların kaçırılmasına vurgu yaparak "Bu tablo içinde bir reform umudu görebilmek mümkün mü? Bu ortamda nasıl reform olur? Olursa hangi amaca ulaşmak için ve nitelikte olur?" sorularını yöneltti. 

İlk söz alan Nesrin Nas, "Gezi ve Kobanê davaları, özellikle Gezi'nin yeniden açılması ve Kobanê davasının iddianamesini eğer okuduysanız, bu iki dava Türkiye'de bir reform iradesinin kalmadığını ve reform yapılamayacağını çok açık bir şekilde söylüyor" diye belirterek şöyle devam etti:

'BEYAZ TOROSLAR GİTTİ, YERİNE SİYAH ARAÇLAR GELDİ'

"AYM'ye İrfan Fidan'ın atanmasının nasıl geliştiğini hepimiz çok iyi biliyoruz. Bununla ilgili çok değerli bir anayasa hukuku profesörü Kemal Gözler, 'Elveda Anayasa Mahkemesi' diye bir yazı yazdı. Murat Sevinç de anayasa değişikliiği ne zaman gündeme gelse 'Anayasal sorunların kaynağı çoğunlukla anayasaların metinleri değil, onların dışındaki hayattır' diye ısrarla yazardı. Gözler de yazısında 'Türkiye'nin asıl sorunu anayasayı ve iktidarı değiştirmek değil, Türkiye'deki devlet ve hukuk zihniyetni değiştirmektir. Bu zihniyeti değiştirmedikçe Türkiye'de anayasal demokrasinin kurulmasının imkan ve ihtimali yoktur, haberiniz olsun' diyor. Yayından evvel Fikri Bey'le konuşuyorduk, bunları önceden de yaşadık. Gökhan Güneş'in kaçırılmasını hatırlattı. Beyaz toroslar gitti, yerine siyah araçlar geldi. Araçların modelleri değişti, zihniyet aynı. Bu zihniyetle 2 kez beraat almış Gezi davasını ve tek bir somut delil konmadan, sırf AİHM kararlarını geciktirmek ve Selahattin Demirtaş'ı biraz daha içeride tutmak üzere hazırlanmış Kobanê iddianamasini ve İrfan Fidan'ın atanmasını gördükten sonra siz reformdan bahsediyorsunuz."

Erdoğan Aydın, "Nesrin Hanım reform yapılamayacağını bir dizi örnekle belirtti. Aslında bunun çok önemli tarihsel nedenleri de var ama şimdi girmeyelim. Bürokratik gelenek, cezasızlık, memurun muhakemat kanunu gibi alışkanlıkların ve kurumsallaşmanın da bu işte ciddi bir payı olsa gerek" diyerek sözü Fikri Sağlar'a bıraktı. 

'YARGI REFORMU YAPABİLECEK OLSAYDIK, ŞEHİR EŞKIYALARI ORTALIKTA DOLAŞMAZDI'

Sağlar da "Türkiye'deki bu yapı değişmediği müddetçe ne reform yapabilirsiniz ne açılım ne de anayasalar yazabilirsiniz. Çünkü bir derin devlet var" diyerek şöyle devam etti:

"Derin devlet meselesini çözmden ne faili meçhulleri bulabilirsiniz ne de müstakbel faili meçhulleri engelleyebilirsiniz. Eskiden Günaydoğu'da olanlar bugün şehre geldi. Buna uygun yapılar da ortaya çıkıyor. Türkiye'nin en önemli sorunu demokrasiyi, demokratik kültürü geliştirmemiş olmasından kaynaklanıyor. 1987'de SHP Genel Sekreteri'ydim. Seçim yapılacağı ilan edildi ve biz o zaman tutklu olan hem de meşhur Diyarbakır Cezaevi'nde tutukllu olan Ahmet Türk'ü aday gösterdik. Ve sıkıyönetim mahkemesi, YSK'nın aday listelerini açıkladığı an 'Bu kişi artık milletvekili adayıdır' deyip onu bıraktı. 2007'de Sebahat Tuncel de tutkluydu, milletvekili seçildiği gün bırakıldı. 2011 seçimlerinde 8 milletvekili 2 sene sonra bırakıldı. Enis Berberoğlu, ikinci kez milletvekili oldu ama cezaevinde kaldı. Hukuk anlayışımızın giderek geriye gittiğinin bir örneği olarak bunları söyledim. Biz yargı reformu yapamayız. Yapabilecek olsaydık, şehir eşkıyaları ortalıkta dolaşmazdı. Ben hem Selçuk Özdağ hem de Orhan Uğurluoğlu ile konuştum. İkisi de 'bizi öldürmeye gelmişlerdi' dedi. Gelenlerin arkasındakiler savcıları, 'yüzmesini bilmediğin sularda kulaç atma' diye tehdit ediyor. İki bakanın çatışması var. Orada açıkça görüyorsunuz ki Türkiye'de artık kimsenin can ve mal güvenliği kalmamış. Çünkü bakanlar yetkileriyle hukukun dışında davranılmasını talep eder haldeler. Daha sayabilirm ama aslında 16 Nisan 2017'de Türkiye Cumhuriyeti'nin rejimi değişti."

'BU SİYASAL KADRONUN BIRAKIN REFORMU, MEVCUT MEVZUATIN SINIRLARI İÇERİSİNDE KALMASI BİLE MÜMKÜN DEĞİL'

Ahmet Faruk Ünsal ise şu değerlendirmeyi yaptı:

"Türkiye inanılmaz bir hukuksuzluk karanlığı altında. Neden iktidar hukuk reformundan bahsetme ihtiyacı hissediyor? Türkiye'ye yatırım gelmiyor, ekonomi tepetaklak aşağıya inmiş, fakirlik katlanarak artıyor. Ne yapmak lazım? Hukuk garantisi getirmek lazım sisteme. Türkiye'de ihtiyaç duyduumuz şey gerçekten mevzuatın değişmesi mi, yoksa mevcut mevzuatın eksikliklerine rağmen uygulanmıyor olması mı? Türkiye'deki mevcut karanlığı üreten şey, yasalardaki boşluktan kaynaklı reform ihtiyacı değil, yasaları uygulamak istemeyen bir siyasi iradenin varlığıdır. Peki, bu siyasal irade neden yasaları uygulamaz? Çünkü mevcut bütün iktidar pratiği mahkemeye konu olacağı için bence bir ontolojik imkansızlık var. Bu siyasal kadronun bırakın reformu, mevcut mevzuatın sınırları içerisinde kalması bile mümkün değil. Çünkü iktidar o koltukta oturma imkanını hukuku çiğnemek suretiyle elde ettiği için asla ve asla hukuka dönmeyecektir. Sayıştay raporları dikkate alındığı an, mahkemeler talimatsız yargılamya başladığında hukuk zırhıyla korunmayan iktidar üyelerinin hiçbirinin o mahkemelerde yakalarını kurtarmaları mümkün değil. O yüzden bizim ihtiyacımız olan şey, yasalara şu ya da bu şekilde uyacak bir siyasal kadronun ortaya çıkmasıdır." 

Öne Çıkanlar