İnce Bir Flüt Sesidir Delilik ve Özgürlük

İnce Bir Flüt Sesidir Delilik ve Özgürlük
Deliler bir kentin kimliği ve hafızasıdır. Bir kentin merhametini, vicdanını, delilerin kentteki yeriyle tartmak mümkündür. Delilerdir bir kenti tartanlardır aslında.

Mazlum ÇETİNKAYA


Mercedes Kadir anısına…

Bizim oralarda herkesin ikinci bir ismi vardı. İkinci ismi olmayan yok gibidir neredeyse. Dedeme de Deli Vahap derlerdi, niye öyle diyorlardı bilmiyorum. Hafızamda kalan ona ait tütün kokusunu hiç unutamadım, bir de – ben daha sekizli yaşlardayken-  bir tren kazası sonucu raylar arasındaki bölünmüş bedenini ve sekizgen şapkasındaki kan izlerini…

Deliler, şairler ve çocuklar birbirine benzer, hizaya girmeyi sevmezler. Bu yüzden okullar ve hastaneler var, onları düzene sokmak için. Bu yüzden çocukluk gibi delilik de sivil ve güzeldir. Şairler mi? Ne çocuk kalabilmiş ne deli olabilmiş tuhaf bir zümre…

Çocuktum, sevdiğine kavuşamadığı için çıldırdığı söylenen bir adamın hikâyesini dinlerdik hep, köyümüze gelişini, okul bahçesinin hemen arkasında, elindeki tenekeyi davul gibi çalışını…   Adı "Mamo" olan bu deliyi dün gibi hatırlıyorum, tam olarak kaç yıl yaşadı bilmiyorum ama yıllarca anneannemlerin evinde yatıp kalktığını aileden biri gibi, bazen anneannemin onun işe geç kalmasına bile kızdığını -ki tek işi sadece teneke çalmaktı köyün ortasında-  sonra anneanneme bakıp, Kürtçe "tamam tamam hemen kalkıp gidiyorum, kızma Sultê" deyişini, hasta olduğu gün aileden biri gibi onun kıyafetlerini nasıl değiştirdikleri günü, sabah erken uyanıp yatağının başucundaki tenekesini alıp köyün ortasında çocukların top oynadığı meydana gidip tenekesiyle davul çalışını dün gibi hatırlıyorum...

Çocukça şakalar yapsak hemen kızarlardı bize büyüklerimiz, delilere saygılı olmayı, onlarla dalga geçmemeyi, çarpılacağımız filan söylenirdi ve o gün bu gündür nedense buna hâlâ inanırım, delileri severim ama büyüdükçe onlara saygı duymaya da başladım. Başarılarına, inançlarına, elbisesizliklerine, kendi hafızaları içinde kendilerini durmadan tekrar edişlerine, aşklarına, geçmişlerine, parasızlıklarına, yurtsuzluklarına, dünyalı kimliklerine…

Deliler bir kentin kimliği ve hafızasıdır. Bir kentin merhametini, vicdanını, delilerin kentteki yeriyle tartmak mümkündür. Delilerdir bir kenti tartanlardır aslında. Bu yüzden hayatıma iki şey yön verdi, birincisi yaşadığım kentler ki İstanbul da dahi olmak üzere, hepsi bana dar geldi sonunda. İkincisi de kentlerin delileri!

Bazı kentler bu konuda gerçekten de merhamet kentidir. Malatya, yani Maladiya, yani analar diyarı, da bu kentlerin en başında gelir.

Malatyalı olan herkes,  Azzet Bacı’yı, İbalı’yı, Leblebici’yi, Onyedili’yi, Haceli’yi, İzzo’yu, Gız Mahmut’u, Faro’yu, Deli Yaşar’ı, hele de Mercedes Kadir‘i herkes bilir. Bunları bilmiyorsanız tam olarak Malatyalı değilsinizdir. Bu ismini saydığım Malatya’nın delilerinin çoğu hayatta değil, en son, bir kaç gün önce de Mercedes Kadir’i kaybettik. Öyle Mercedes deyince de, kavak ağacından bir Mercedes, Susurluk marka değil.

Deliliğin içinde güçlü ve derin bir aşk vardır. Aşkın içinde de güçlü bir delilik seyri akar.  Aşkın suyu akla değil deliliğe doğru akar derdi adliye de savcı olan bir deli. Saat beş dedi mi adliyeyi kapattırıp şiir okur, ney üfler, felsefe anlatırdı.

Ey adliye n’oldu sana böyle! diyordur şimdi de, o savcı abimiz.

Etrafımızı kuşatan dikenli telleri ve dikensiz akşamları Alkolik Kemal tarif ederdi bize. Politik abilerimiz geçerdi o kentteki gecenin içinden, Turan Emeksiz Caddesi’nden abiler...  Ve Mercedes Kadir!

mercedes kadir

GÜLE GÜLE MERCEDES KADİR...

Deliler sopasını saklar derler başka bir deliyi görünce, Mercedes Kadir hiç saklamazdı Mercedes marka sopasını polisten, arada ceza yazılırdı trafik kurallarına uymadığında. Kırmızı da durmayı bilirdi, aracını düzenli muayene istasyonlarına götürür, o kavaktan Mercedes’ini muayene ettirirdi.

Sigarasını dudağının soluna iliştirir, sağ yumruğunu havaya kaldırırdı bazen. Sanırım onun da bu dünyanın kahrına söyleyecek iki çift sözü vardı. "Devlet ve erkanı" kentin tanıtılması adı altında sözde sahiplendiği Mercedes Kadir’i iyi kullandı. Bir su firması bir dönem su şişelerinde onun resmini kullanıp Kadir’i reklam malzemesi yaptı.

Kapitalist kültür ve geleneği, deliliği bile çıkar unsuru yapar/ yapıyor. Ama gelin görün ki Mercedes Kadir ve (diğer kardeşleri de kendisi gibi özgür deliler) ailesi, kent merkezine beş kilometre mesafede yoksulluk içinde yaşıyordu. Bunu görmeyen "ahlak!" Mercedes Kadir ve onun özgür deli kültürünü bile nasıl da sömürüyor…

Bu aklını yitirmek derler ya, ama Mercedes Kadir aklını yitirmemişti, kalbini bir tutkal yapmıştı hayata. Şu merhametsiz dünya içindeki en insan olanlar yani "deli"ler, kalbini tutkal yaptılar hayata bir duvarın dibinde, mülksüz, özgür, parasız, sevgi ve merhamet dolu bir tutkal.

Deliler ve çocuklar cam gibidir, baktığında içini dışını aynı anda görürsün.

Kar yağıyordu, Kadir Gecesi’ydi ve Kadir geçiyordu.

Aşkı zamana savuruyordu yüzün "sen"le "siz" arasında bir yerde.

Hakkari’de bir yas film oluyordu, Kobani’den getirilen çocukların cesetleri üşüyordu bir morgda.

Kar yağıyor ve sonra ince bir flüt sesi kenti ortadan ikiye bölüyordu, bir deli bu kenti terk ederken.

Güle güle merhametin bacasında yükselen duman.

Güle güle Mercedes Kadir.

 

 

Öne Çıkanlar