İş yerinin ruhu sizden ruhunuzu ister

İnsanlar, buna razı olanlar ve olmayanlar diye ikiye ayrılır!..

20’li yaşların başındaydım. Bir rastlantı sonucu büyük bir reklam şirketinde metin yazarlığı yapmak üzere işe başlamıştım. Bir oda gösterdiler, şirketin çalışanlarıyla tanıştırdılar. Metin yazarlığı yapmak, içten içe ağrıma gidiyordu. Bu işi onuruma yediremiyordum ama para kazanmam gerekiyordu. Başarısız da sayılmazdım. Çünkü işin kendisi pek zor değildi: Edebiyat tutkusu olan biri için, bence çok sıradan olan reklam cümleleri kurmak, ruhen zor olsa da pratikte pek zor sayılmazdı.

Ancak çok sonraları, işin kendisinin değil, iş yerindeki insanlar arasındaki geçerli işaretleri, ritüelleri, kuralları, gizli anlamlar taşıyan hitap şekillerini, ast-üst ilişkilerin vazgeçilmez ve büyülü hükümlerini öğrenmenin ve uygulamanın, zor hem de çok zor olduğunu öğrenmiştim.

İş yerinin ruhunu bilmek, onu sindirmek, onu hâkim kılmaktı esas olan. İşi yapmak yeterli değildi, bir de onu pazarlayacaksınız. Diyelim, pazarlamaya, yaptığınız işi satmaya gönlünüz razı oldu; sadece dalkavukluk, sahte nezaket gösterileri, göze girme oyunlarıyla bunu başaramazdınız. İş yerindeki yatay ve dikey ilişkilerin ruhunu bilmeli, bu ilişkilerdeki kodları doğru ve hatasız okumalıydınız. İş yerlerinde her zaman küçük ve geçici hizipler, çıkar grupları olur.

Bunları gözlemeniz gerekirdi. Bu çıkar grupları bazen aralarında insan transferi yaparlar. Zaman zaman sahte dayanışmalar olur. Bu küçük çıkar gruplarının oynak haritasını iyi çıkarmanız menfaatiniz gereğiydi.

Her zaman iş yerlerinin nabzını; subaşlarını tutan birkaç kişi vardır. Ama onlar da bu küçük grupların dirençlerine güçlerine göre karar alırlar, tavır koyarlardı. Kimi zaman da, özellikle bir dış tehlikeye, ortak bir düşmana karşı küçük gruplar birbirleriyle anında ateşkes ilan ederlerdi. Esas olan, iş yerinin varlığıydı çünkü!..

Ceplerinde Edip Cansever kitaplarıyla iş yerine gelen bense, önceleri bu işaretleri, bu yatay ve dikey ilişkileri, bırakın öğrenmeyi, fark etmiyordum bile. İşimi yapıp ilgili kişiye zamanında teslim ediyordum. Fakat garipti, yaptığım hiçbir iş kabul edilmiyordu. Bir süre sonra hemen hiç iş gelmez olmuş, odamda kendi kaderime terk edilmiştim. Ancak, benden sonra işe giren, hatta zaman zaman işle ilgili kendilerine yol gösterip yardım ettiğim insanlar kısa bir sürede iş yerinin ruhuna intibak ediyor, birçok işi ele geçiriyorlardı. Benden sonra işe girdikleri hâlde her düzeyde insanla, her düzeyin kendi ilişki ve söylem koduyla ilişkiye geçiyorlardı. Çaycı kadınla konuşmalarındaki hitap tarzları, cümle kuruş şekilleri ve ses tonları ile, karanlık odacı ya da fotoğrafçı ile konuşmalarındaki hitap tarzları, cümle kuruş şekilleri ve ses tonları, ince ve anlamlı nüanslarla ayrılıyordu ve bu nüansları her iki taraf da çok iyi seçip değerlendiriyordu.

Bana gelince, hemen hemen herkesle benzer cümlelerle ve tonda konuşuyordum. Çünkü herkes benim eşitimdi orada. Genel müdür de, fotoğrafçı da, çaycı kadın da. Fakat bu, ofis yasalarına göre en büyük suçtu! Ne kadar yetenekli ve çalışkan olsanız da yasalar sizi çok ağır cezalara çarptırırdı. Önce tecrit, ardından işe son verme.

Ben önce tecrit edilmiştim. Kapımı kimseler çalmaz olmuştu. Okumadığım klasikleri, sabahtan akşama kadar bu şirkette okuyordum. Tecridin verdiği aşağılanmaya karşı Dostoyevski’nin ateşli ruhu koruyordu beni. Unutmadan, ofis yasalarına göre iş yerinde kitap ve dergi okumak, ağır suçların başında gelir. Yoo! Bunun iş yerinin zamanını çalmakla pek ilgisi yoktur. Dedikodu yapmanız, küçük çıkar grupları kurmanız, bir hizipten öbürüne insan transferi için masalar ve odalar arasında mekik dokumanız, kitap ve dergi okumanızdan çok daha hoş karşılanır, hatta gariptir, bu tip eylemler gizli gizli teşvik edilir.

Tecritle işe son verme arasında, küçük bir ceza daha vardır. Herkesin maaşına belli oranda zam yapılırken size hiç yapılmaz. Bu cezadan kısa bir süre sonra muhasebeden çağırırlar sizi, işiniz bitmiştir!..

İşin kendisi asla zor değildir. İş yerinin ruhu, sizden ruhunuzu ister. İnsanlar, buna razı olanlar ve olmayanlar diye ikiye ayrılır!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi