İstanbul Sanayi Odası Başkanı Bahçıvan: Tedarik sorunu tahammülü aştı

İstanbul Sanayi Odası Başkanı Bahçıvan: Tedarik sorunu tahammülü aştı
Tedarik sorununun tüm sektörlerde sıkıntıların ana kaynağı haline geldiğini belirten Bahçıvan, lojistik krizinin tedarik süreçleri üzerinde büyük bir baskı yarattığına işaret etti.

İstanbul Sanayi Odası (İSO) Başkanı Erdal Bahçıvan, salgın hasarlarını önlemeye yönelik olarak küresel çapta uygulanan parasal genişlemenin, kontrolsüz hale gelerek birçok ülkede olduğu gibi Türkiye’de de üretim sektörlerini tehdit etmeye başladığını söyledi. Tedarik sorununun, hemen tüm sektörlerde sıkıntıların ana kaynağı haline geldiğine işaret eden Bahçıvan, emtia fiyatlarının çok hızlı yükselmesine rağmen, lojistik krizinin tedarik süreçleri üzerinde büyük bir baskı yarattığına işaret etti.

Bahçıvan, "Küresel tedarik zincirlerinde inde yaşanan bu sürecin doğurduğu ğu sıkıntılar, sanayimiz ve üretimimiz açısından artık tahammül edilmez bir noktaya doğru gitmektedir" değerlendirmesini yaptı. Bahçıvan, Türkiye’nin yeni bir "stratejik yatırım süreci"ne ihtiyacı bulunduğunu söyledi.

Bahçıvan, Türkiye’nin kaynak sorunu olmadığını, kaynakları doğru kullanma sorunu olduğunu ifade etti. Reel sektör ve finans sektörü adına son yıllardaki en önemli ihtiyacın finansal istikrar olduğunu kaydeden Bahçıvan, "Son yıllarda ağırlıklı olarak dış finansal şoklardan kaynaklı olarak finansal istikrarımız olumsuz etkileniyor. Oysa bunu koruyabildiğimiz müddetçe öngörülebilirlik, sürdürülebilirlik mümkün olabiliyor. Finansal istikrarımızla Türkiye’yi kalıcı yabancı sermaye açısından tercih edilecek bir ülke haline getirebiliriz" dedi.

Türkiye’nin yeni bir hikaye yazabilmesi için yeni bir yatırım dönemine ihtiyaç olduğunu bildiren Bahçıvan "Örneğin Türkiye dünyanın en güçlü tekstil ve hazır giyim üreticisiyken hala daha birçok ürünün makinesini dışarıdan ithal ediyor. Kaşıkla topladığımız kaynaklarımızı kepçeyle değil, kazanla dışarıya dağıtıyoruz" eleştirisinde bulundu.

Dünya gazetesinde verdiği röportajda Erdal Bahçıvan, şu değerlendirmelerde bulundu:

Son günlerde İSO olarak yaptığımız "Sektörel tedarik zincirleri toplantıları"mız var. Demirçelik, petrokimya ve tarımsal ürünler ile başlattığımız bu toplantıları ihtiyaç halinde farklı sektörlerimiz için sürdüreceğiz. Neden bu toplantıları yapmaya ihtiyaç duyduk: Bugün Covid-19 pandemisinin küresel ekonomide en fazla etkilediği alanların başında, tedarik zincirleri geliyor. Salgının etkisiyle üretimde ciddi aksamaların olduğunu hep birlikte takip ediyoruz.

Bunun yanı sıra talep hacminde veya yapısındaki değişiklikler nedeniyle bazı ürünlerin bulunmasında da güçlükler yaşanmaktadır. Bunlar yetmezmiş gibi lojistik kısıtlamalara bağlı teslimat gecikmeleri ve maliyet artışları gibi pek çok gelişme de sanayiyi doğrudan etkilemektedir. İstanbul Sanayi Odası organlarına son dönemlerde bu konularda sıklıkla yapılan başvurulardan da anlıyoruz ki; küresel tedarik zincirlerinde yaşanan bu sürecin yarattığı sıkıntılar, sanayimiz ve üretimimiz açısından artık tahammül edilmez bir noktaya doğru gitmektedir. Birçok farklı ürün grubunda, geçmiş dönemlerde eşine çok rastlamadığımız bir fiyat yükselmesi ve oynaklığına tanıklık ediyoruz.

Bugün bakıyoruz plastik sektöründe de, demir çelik sektöründe de, metalin kullanıldığı sektörlerde de Türkiye’nin çok becerisi ve gücü var. Savunma sanayi, otomotiv... Birçok sektör sayılabilir. Fakat iş gelip de bu çok iyi işler yapan alt sektörlerimize yönelik tedarik zincirine dayandığında orada sıkıntılar başlıyor. İş geliyor nerede kilitleniyor bunu üretecek olan ana sanayi ürünlerinde dar boğaza giriyoruz maalesef.

Türkiye’nin artık marka altyapı projeleri kadar marka üstyapı projelerine de ihtiyacı var ve sanayimizin gelecek vizyonu işte o büyük stratejik hammadde üreten sanayi tesislerinden geçiyor.

TCMB, KISA VADELİ KRİTİKLER YERİNE UZUN VADELİ BAKIŞ AÇISIYLA DEĞERLENDİRİLMELİ

Türkiye’de maalesef en kolay yaptığımız şey Merkez Bankası eleştirmenliği. Bu nedenle kısa vadeli değerlendirmelerle, en önemli ve değerli ülke markamız olan Merkez Bankası politikalarına yaklaşmak değil de bunu zamana yayıp konuşmak bence çok daha doğru. Bu konuyla ilgili asıl üzerinde durulması gereken konu: Türkiye’nin reel sektör ve finans sektörü adına son yıllardaki en önemli ihtiyacının finansal istikrar olması. Yani finansal istikrarın varlığı ve sürekliliği, bizim son yıllarda en çok ihtiyaç duyduğumuz parametre. Maalesef son yıllarda ağırlıklı olarak dış finansal şoklardan kaynaklı olarak finansal istikrarımız olumsuz etkileniyor.

Oysa bunu koruyabildiğimiz müddetçe öngörülebilirlik, sürdürülebilirlik mümkün olabiliyor. Biz Türkiye olarak finansal istikrarımızla yatırımları daha kalıcı hale getirebiliriz ve Türkiye’yi kalıcı yabancı sermaye açısından tercih edilecek bir ülke haline getirebiliriz. Ve finansal istikrarı en güçlü anlamda savunacak ve koruyacak olan müessese de Merkez Bankası’dır.

10 SANAYİCİ BİR ARAYA GELİP, 'MAKİNEYİ NASIL GELİŞTİRİRİZ' DİYE KONUŞAMIYORUZ

Gelecek adına yeni bir hikâye yazabilmek için yeni bir yatırım dönemine ihtiyacımız var. Bu yatırım döneminin oluşabilmesi için de sanayiye dönük kaynakların daha doğru kullanılabilmesi adına yeni bir stratejik sürece girmemiz gerekiyor. Yani benim hep söylediğim bir husus vardır. Onu bir kere daha tekrarlayayım: Türkiye’nin kaynak problemi yoktur, Türkiye’nin kaynakları doğru kullanma problemi vardır. Bugün sermaye piyasalarından farklı farklı kaynaklar kullanabilecekken herkes bankalara gömülüyor. Kaynakları doğru kullanamıyoruz. Bu nasıl oluyor?

En basit yaklaşımla bir örnek vermek gerekirse maalesef ülkemiz birçok sektörde kendi makinesini geliştiremezsen, yurtdışına üretim makineleri için harcadığımız kaynak devasa boyuttadır. Örneğin Türkiye dünyanın en güçlü tekstil ve hazır giyim üreticisiyken hala daha birçok ürünün makinesini dışarıdan ithal ediyoruz. Kaşıkla topladığımız kaynaklarımızı kepçeyle değil, kazanla dışarıya dağıtıyoruz. 10 tane sanayicimiz bir araya gelip de makineyi nasıl geliştiririz diye konuşamıyoruz.

AKDENİZ'DEN İSTANBUL'A HER GÜN İKİ ÜÇ KONTEYNER MAL GELSE ENFLASYON DÜŞER

Mesela gıdada yaş meyve ve sebzeden örnek vereceğim. Bu alandaki en önemli sorunlardan bir tanesi nakliye sorunu. Allah Türkiye’ye öyle bir imkan vermiş ki ürettiğiniz ürün de deniz kenarında, tükettiğiniz pazar da deniz kenarında. Yaş meyve ve sebzenin çoğu Adana, Mersin ve Ege sahillerinde, tüketimin de yüzde 40-45’i İstanbul’da gerçekleşiyor. Biz en azından şu lojistik, nakliye konusunu deniz yoluyla yapsak, bu konuda çalışılmış miktarsal rakamlarım yok ama her gün Mersin’den, Çukurova’dan, Antalya’dan iki üç tane konteyner gemisi İstanbul’a gelse, bir tane Avrupa yakasında Ambarlı’ya, bir tane Anadolu yakasında Gebze’ye inse ve o mallar soğutulmuş olarak İstanbul’a oradan dağıtılsa, yolda yakacağınız yakıt, malların yazın maalesef hoşaf olması, kışın donması önlense ben iddia ediyorum toplam enflasyona en az 1-2 puan katkı olabilir.

TÜRKİYE'NİN MERALARI BOMBOŞ DURURKEN EN BÜYÜK YEM İTHALATÇISI OLMAMALIYIZ

Her alanda kaynaklarımızı doğru kullanmak zorundayız. Bizim bu anlamda perakende ile mücadele etmek yerine üretime ve üretim kaynaklarımızı doğru kullanmaya ihtiyacımız var. Bakın Türkiye’nin bir dönüm toprağında dahi neyi üreteceğimizi planlamalıyız. En doğru ürünün hangisi olduğunu toprağımızdan çıkan her ürünün en değerli ürün olmasına odaklanmalıyız. Her bölgenin toprağının bir metrekaresinin dahi boş kalmaması gerekiyor. En doğru ürün nedir, en katma değerli ürün nedir bunları üretmeliyiz. Bugün Türkiye’nin meraları bomboş dururken Türkiye en büyük yem ithalatçısı ülkelerden biri konumundadır. Toprak gibi çok çok değerli bir kaynağımızı kullanamıyoruz. İşte kaynaklarımız derken, kaynaklarımızı boşa harcamak derken bu en basit örnek.

SANAYİCİLERDE ŞU ANDA UZUN SÜREDİR GÖRÜLMEYEN BİR YATIRIM ŞEVKİ VAR

Türkiye'nin farklı sektörlerde de büyümeye ihtiyacı var. Belli dönemlerde hizmet ve inşaat sektörünün sanayinin önüne geçebileceğine dair bazı varsayımlar oluşturuldu ama görüyoruz ki idealleri olan bir Türkiye’nin sanayisiz olması mümkün değil. Önümüzdeki süreçte farklı farklı fırsatları çekebileceğimiz ve yeni bir yatırım hamlesine dönüşebilecek bir sürece giriyoruz. Bu noktada sanayinin önündeki en önemli darboğazın kaliteli finansman olduğunun altını çizmek isterim. Sanayinin finansman gerçeğini lütfen hafife almayalım. Bir de tabii hiç unutmayalım ki İSO 500’lerde hep açıklıyoruz; finansman maliyetleri ne yazık ki faaliyet gelirlerinin yüzde 50 ile 60’ı arasında bir yerde duruyor. Benim endişem odur ki bu oran daha da artmasın. O yüzden de finansman, tartışmasız bir şekilde Türk sanayisi ve Türk sanayicisinin en önemli gündemi durumundadır.

Türkiye, sanayide şu anda uzun süredir görmediği bir yatırım şevki ve yatırım arzusu ile karşı karşıya bulunmaktadır. Sanayicilerimizin bu yaklaşımını ülkemizin geleceği adına çok değerli buluyoruz. Türkiye iyi bir iklim yakalamış vaziyette. Umut ediyoruz ki nitelikli ve sürdürülebilir bir finansal stratejiyle önümüzdeki dönemlerde, Türkiye’nin üretim gücünü daha da yukarıya taşıyacak fırsatlar doğacaktır. En son açıkladığımız İSO Türkiye İmalat PMI endeksi, sekiz aydır kesintisiz yükselerek 54,4 gibi güçlü bir noktaya gelmiş bulunuyor. Kapasite kullanımı, son yılların en yüksek seviyelerinden biri olan 76,6 seviyesinde bulunuyor. Nihayetinde böyle bir gerçekle karşı karşıyayken finansmanda da doğru kaynakları kullanmamız lazım.

EKONOMİYİ KURTARMAK İÇİN BASILAN PARALAR BUĞDAY, PAMUK VE DEMİRİN FİYATINI ARTIRIYOR

Covid-19 pandemisi hiç kuşkusuz sağlığımızla birlikte bütün dünyanın ekonomik dengelerini alt üst etti. Ülkeler içe kapandı ve arz-talep dengelerinde büyük bir dönüşüm, değişim olduğuna tanıklık ediyoruz. Tüm bu unsurların yanında, merkez bankaları tarihi büyüklükteki parasal genişleme politikaları ve hükümetlerin yaptığı yüksek harcamalar, salgının küresel ekonomide neden olduğu daralmayı önemli ölçüde baskılasa da bu kadar büyük para arzının yan etkilerini de görmeye başladık ve önümüzdeki dönemde de göreceğiz. Bugün dünyanın en önemli sorunlarından biri de bütün sorunları para basarak çözmeye çalışmanın yaratmış olduğu kontrolsüz para gücü. Burada dünya ciddi anlamda finansal kapitalizm oyunları ile karşı karşıya bulunuyor. Bu noktada kapitalizmin terbiyeden geçmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu kadar kontrolsüz finansa bırakılan ekonomi, dünyayı kurtarmak için basılan paralar, buğdayın, pamuğun, demirin, kalayın fiyatını artırıyor.

TİCARETİN YENİ KURALLARINI SÜRDÜRÜLEBİLİR ÜRETİM, TEDARİK VE LOJİSTİK BELİRLEYECEK

Avrupa Birliği Yeşil Mutabakatı ile başlayan, ABD'nin Joe Biden yönetimiyle Paris İklim Anlaşması'na geri dönmesi, Çin’in emisyon azaltım taahhüdünde bulunması ile devam eden yeni dönemde; ticaretin kurallarını sürdürülebilir üretim, tedarik ve lojistik belirleyecek. İSO olarak durumun ciddiyetinin farkındayız. Sürdürülebilirlik günümüz dünyasında artık lüks bir yatırım değil, aksine büyümenin ve verimliliğinin itici gücü haline geldi. Bu nedenle İstanbul Sanayi Odası olarak 2021 yılında "Sürdürülebilir Üretim" konusunu öne çıkaracak çalışmalara öncelik vereceğiz ve bu doğrultuda organizasyon yapımızı yenileyeceğiz.

Öne Çıkanlar