Kadınlar, 'makbul aşk' dayatmasına karşı isyanda: Atanmış değil, seçilmiş aşk

Kadınlar, 'makbul aşk' dayatmasına karşı isyanda: Atanmış değil, seçilmiş aşk
Kadınlar, her yıl olduğu gibi bu yıl da 14 Şubat Sevgililer Günü’ne atfen ‘Öldüren sevgi istemiyoruz’ demek için sokaktaydı.

Ayşegül BAŞAR


ARTI GERÇEK - Kadınlar Birlikte Güçlü’nün çağrısıyla, 14 Şubat Sevgililer Günü öncesi Süreyya Operası önünde bir araya gelen kadınlar "Öldüren sevgi istemiyoruz. Atanmış değil seçilmiş aşk" sözleriyle, ‘sevgi’ adı altında gizlenen ‘örtük şiddete’ isyan etti. ‘Makbul aşk’ dayatmasına da tepki gösteren kadınlar "Eşitliğin olmadığı bir dünyada aşk da yok! Varlığımıza, arzularımıza, kararlarımıza, Hayır'larımıza alışacaksınız" dedi.

14 Şubat ile ilgili olarak bir eylem de benzer tepkiler göstermek amacıyla Avcılar Kadın Platformu tarafından yapılmak istendi. Polis, Avcılar Kadın Platformu’nun buluşma çağrısı yaptığı Marmara Caddesi’ne yığınak yaparak burayı abluka altına aldı. Eyleme saatler kala kurum kurum gezen polisler, valilik kararıyla herhangi bir eylem yapılamayacağını, yapıldığı takdirde müdahale edileceğini söyleyerek gözdağı vermek istedi. Kadınlar, polisin gözdağına ve ablukasına karşı eylemlerini gerçekleştirdi.

8 Mart’a giderken isyanlarını bir kez daha sokağa taşıyan kadınlar, "Kadın katillerinin, tecavüzcülerin gezdiği meydanları kadınlara yasaklamaya çalışan zihniyeti teşhir ediyoruz. Hayatlarımızı kuşatan erkek egemenliğine karşı; hiçbir sokağı hiçbir meydanı terk etmiyoruz" sözleriyle sokaktan geri adım atmayacaklarını yineledi.

‘AYYUKA ÇIKAN ŞİDDET, ÇİÇEKLERLE ÖRTÜLEMEZ’

Polis ablukasında eylemlerini gerçekleştiren kadınlar 14 Şubat’ın gizlediklerini Artı Gerçek’e anlattı. Avcılar Kadın Platformu ve Kadın Savunması üyesi Zozan Cengiz, "Hayatlarımızı abluka altına almaya çalışan makbul kadın olmayı dayatan erkek egemen bu sistemin yine kendine ait olan ve kendisinin biçimlendirdiği bir gün 14 Şubat. Biz kadınların kendi tercihlerinden, arzularından uzak heteroseksist düzen içerisinde makbul olan ilişki biçimlerini dayatırken ne ayyuka çıkan şiddeti ne de sömürü gerçekliğini verilen çiçekler, hediyeler örtebilir. Yaşamın her alanında hissettiğimiz eşitsizliği, sömürüyü, şiddeti bugün söylenilen sevgi sözcükleri verilen hediyeler örtemeyeceği gibi aynı zamanda samimiyetsiz olduğunu da görüyoruz. Tıpkı kürsülerden konuşan kadın cinayetlerine karşı mücadele ettiğini söyleyen AKP iktidarının aynı zamanda kadınların kazanımlarından biri olan İstanbul Sözleşmesi’nin feshini konuşması, kadın katillerini koruması, kadın örgütlerini hedef göstermesi anneliği kadına dayatması gibi" sözleriyle kadına yönelik şiddetin görünmez kılınmasına tepki gösterdi.

‘KADIN DÜŞMANI POLİTİKALAR İZLEYEN KAYYIMLAR ATANDI’

AKP-MHP yıllardır yürüttüğü kayyım politikasıyla halkın iradesini ve demokrasiyi yok ettiğini belirten Cengiz, bunun sonucunda kadına yönelik şiddetle mücadele etmeye dönük her türlü girişimin kayyım eliyle engellendiğini vurgulayarak şöyle devam etti: "Kayyım politikasıyla seçilmiş belediyelere kadın düşmanı politikalar izleyen kayyımların atanması ciddi tahribatlar yarattı. Kadınların şiddetsiz bir yaşam için başvurdukları kadın merkezlerini, danışma birimlerini, var olan kadın derneklerini kapatıp tekrardan erkekliğin üretildiği kıraathanelere dönüştürülmesi tarikatlara verilmesi bu politikanın sonuçlarındandır. Yine Boğaziçi’ne atanan kayyım Melih Bulu’nun öğrencilerin ve öğretim görevlilerinin istememesine rağmen istifa etmemesi atanmış olan rektöre karşı büyük bir dayanışma ağı yaratan öğrencilerin ise işkenceyle gözaltına alınması, tutuklanması yine bu politikanın bir sonucudur".

‘ATANMIŞ REKTÖR, ATANMIŞ CİNSİYET, ATANMIŞ AŞK İSTEMİYORUZ’

İktidarın ülkeyi kayyım politikaları ile yönettiği gibi bu zihniyetin ürünü olarak dayattığı ‘makbul aşk’ tanımını kabul etmediği belirten Cengiz, "Atanmışlık politikası gösteriyor ki antidemokratik uygulamalarla, kayyım politikasını meşrulaştırmaya çalışan AKP aynı şekilde atanmış aşkla da makbul olan sevgiyi, kadını, üniversiteyi yaratma peşindedir. Üniversitesini savunan, hayatını savunan, memleketi savunanları suçlu ilan eden memleketi atanmış kayyımlarla donatan bu rejime karşı hayatlarını savunan kadınlar olduğunu, üniversitesini savunan öğrenciler olduğunu bir kez daha tam da bugün hatırlatmak istiyoruz: Atanmış rektör, atanmış cinsiyet, atanmış aşk istemiyoruz" dedi.

‘ERİL SİSTEMDEN GELEN ÇİÇEĞE MUHTAÇ DEĞİLİZ’

Halkevci Kadınlar’dan İnci, 14 Şubat’ta gösterilen ilginin samimi olmadığını, sistemin bir dayatması olduğunu belirterek, "Bu tip günlerin yaygın kapital düzen ve eril zihniyetin buluşma noktası olarak görüyorum. Aşk, sevgi, sevgili, annemize ya da babamıza verdiğimiz değerin tüketime yönlendirme ve lüks ürünler üzerinden pazarlandığı, egemen ekonomik düzenin yediklerimizden giydiklerimize, alacağımız hediyeden, yaşam tarzımıza kadar hayatımızda söz sahibi olduğu bir düzenden söz ediyoruz. Yılın 364 günü kamusal ya da özel alanlarda hem sınıfsal hem cinsiyetçi aşağılanmaları gören duyan kadın; patronu, eşi, erkek kardeşi, sevgilisi tarafından gelen bir demet çiçek ya da gösterişli, pahalı ürünlerle bu düzen tarafından 'değerli' hissettirilmeye çalışılıyor. Aslında karşımızda ki eşimiz ya da sevgilimiz değil öğretilen, dayatılan bir sistemin yansımasıdır. Bizler karşımızda ki eril- kapital düzenden gelen gerçekliği ve samimiyeti olmayan bir demet çiçeğe muhtaç değiliz" ifadelerinde bulundu.

‘MAKBUL AŞK DAYATMASI KAYYIM ZİHNİYETİNİN ÜRÜNÜ’

Avcılar Kadın Platformu’ndan Şaheser ise makbul aşk ve hetoro ilişki dayatmasının kayyIm zihniyeti ile ilgili olduğunu ifade ederek, "Kayyım zihniyetinin kendi çıkarlarına uygun bir yönetme tahakküm uygulama olduğunu düşünürsek aşk ile ilişkisinde bu bağlamda ortaya çıkar. Ataerkil düşüncenin kadınlar üzerindeki tahakkümü baskısı toplumsal normlara göre kadını şekillendirmesi, aşkı sadece hetero ilişki şeklinde tanımlaması toplumsal dini ve patriyakal düşüncenin bir ürünü ve dayatmasıdır. Aksi takdirde bu düşünce kendini var edemeyecek ve devam ettiremeyecektir.  İşte makbul kadın makbul aşk da bu zihniyetin ürünüdür. Kendilerine gire şekillendirdikleri bir kadın modeli, eş, anne, sevgili ve ya kardeş istemeleri sadece kendi erklerini devam ettirmenin bir yoludur" dedi.

ÖZGÜRLÜK, EŞİTLİK VE ADALET OLMADAN ‘AŞK’ NE KADAR MÜMKÜN?

Avcılar Kadın Platformu’ndan Gönül, "Eşitliğin özgürlüğümüzün ve adaletin örülmediği bir düzende aşkı yaşamak ne kadar mümkün?" sorusuna şöyle cevap verdi: Özgürlük ve adaletli bir aşk olması açısından öncelikle ruhlar eşit ve özgür bırakılmalı hiç kimse bur biri üzerinden tahakküm kurmaya çalışmamalı. Eşitlik sağlandığı takdirde adalet ilkeleri yaşamsallaştırıldığı takdirde neden aşk olmasın?"

Eylemleri öncesi maruz kaldıkları polis ablukası hakkında konuşan Gönül, "Bütün ülkeyi tecrit altında tutmak, bir araya gelen 4-5 kişiye bile tahammül edemeyen bir fetişizm ile karşı karşıyayız. Özellikle İstanbul Sözleşmesi iptalini düşünürken kadınların buna daha çok ses çıkarmaları faşizm açısından oldukça korkutucu o yüzden dün yaptığımız buluşmaya yoğun bir abluka ile bize destek vermeye gelen bizim etrafta gördüğümüz çoğu kadını yaklaştırmadılar. Bizler bu ablukalara rağmen sokakta olmaya devam edeceğiz. Hukuk ihlali aynı zamanda ayyuka çıkarıldı sokağa çıkan sesini yükselten birçok arkadaşımıza ev hapsi ilçeden çıkamama gibi trajik komik cezalar veriliyor" sözleriyle tepki verdi.

'LGBTİ+ BİREYLER VE KADINLAR VARDI, VAR OLMAYA DEVAM EDECEKLER'

"Kadın cinayetlerinin politik olduğunu, öldüren sevgi istemediğimizi her zaman söyledik, söylemeye de devam edeceğiz" diyen İlerici Kadınlar Meclisi'nden Gamze Abay da, "Kadın hareketinin bulunduğu her yerde her platformda sözünü söylemeye devam etmesi fakat devleti yönetenlerin hala ve hala bu sözleri duymuyor oluşu elbetteki politiktir ve bunun politik oluşunu ise bu günlerde maalesef elektronik kelepçe uygulamasının şiddet uygulayan fail erkeklere değil de 'kayyım rektör istemiyoruz' diyen öğrencilere destek için sokaklara çıkan insanlara takılmasından görüyoruz. Şiddetin biçimleri değişiyor, cezasızlık kadın katillerinde vücut buluyor. Durum böyleyken iktidar ve pratikte kendisine muhalefet eden, teoride destekleyen İslamcı partilerin ise İstanbul Sözleşmesi’nden çıkmak için canhıraş çalıştıklarını görüyoruz. Ancak bu sözleşme kadına yönelik şiddetin önlemesinde hayati önemdedir ve aslında taraf olmaktır. Bununla birlikte emeğimize el koyulması, krizi yaratan sistemin ilk vazgeçtiği cins olmamız, bedenimiz üzerinde söz söyleme hakkını kendinde bulmaları, kontrol altına almak istemeleri erkek egemen kapitalist sistemin gereğidir. Benzer bir şekilde bugün LGBTİ+ bireylere yönelik nefret söylemleri, hedef gösterilmeleri de tesadüf değil, bilinçli bir saldırıdır. Bir sanat eserindeki renklerden dahi korkan bir anlayıştan bir iktidardan bahsediyoruz sonuçta. Ancak şunu söylemek gerek ne kadar yok saymaya devam etseler de LGBTİ+ bireyleri ve kadınlar hep vardı hep varlar ve hep var olmaya devam edecekler" sözleriyle 14 Şubat'a ilişkin görüşlerini dile getirdi.

Öne Çıkanlar