Kayıp ve kaçırmalarla toplumda korku yaymak istiyorlar

Kayıp ve kaçırmalarla toplumda korku yaymak istiyorlar
Türkiye İnsan Hakları Vakfı Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, kaçırılma olayları için, 'Korkuyu tüm topluma yaymayı amaçlıyorlar' dedi.

Türkiye'nin 'en karanlık dönemleri' olarak tarihe geçen 1990’lı yıllarda kaçırılarak gözaltına alınan binlerce kişiden bir daha haber alınamadı. Son günlerde yeniden baş gösteren kaçırılma, ajanlık dayatması ve ölüm tehdidine ilişkin, toplumun sindirilmeye çalışıldığının ifade eden Türkiye İnsan Hakları Vakfı (THİV) Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, "AKP toplum mühendisliği yapıyor. Ölüm tehditleriyle toplumu kontrol altına almaya çalışıyor" dedi.

'KORKU VE KAYGI YAYMAK AMAÇLANIYOR'

90'lı yılların gözaltına alınanların kaybedildiği bir dönem olduğunu hatırlatan Fincancı, gümüz de ise, kaybedilme tehdidi alan insanların yaşanan gerçekliği göz önünde bulundurduğunda hayati endişeye kapıldığını söyledi. Bireylere yönelik tehditler ile tüm toplumda kaygı uyandırmanın amaçlandığının altını çizen Fincancı, "Bu tehditlerin varlığından haberdar olmak bile kendi başına insanların yaşamlarını düzenlerken buna göre düzenlemesini, korkmasını ve sinmesine neden olabiliyor. Bu şekilde sadece kaçırılma ve tehdit alan bireyler değil, yakın çevresinden başlayarak tüm topluma dalga dalga yayınlan bir korku yerleştirilmeye çalışıyorlar. Hiçbir şekilde muhalif olmamak, farklı bir ses çıkarmamak için kendi kendimize oto sansür uygulamaya başlıyoruz" diye konuştu.

'CUMARTESİ ANNELERİ ACIYI EN YAKINDAN HİSSEDENLERDİ'

Kayıplarını arayan Cumartesi Anneleri'nin arayışı ile Türkiye'de yeni bir hareket başladığına dikkat çeken Fincancı, "Bu aynı zamanda bir yönüyle de kadın hareketidir. İnsan hakları mücadelesini, acıyı en yakından hisseden anneler başlattı. Gerek cezaevlerinde ki koşullar gerekse bu kaçırılma ve kaybetmeler ile birlikte başlayan bir hareket söz konusu. Şuan 90'lı yıllardan daha farklı ve baskıcı bir dönemden geçiyoruz. Yıllarca mücadele yürütmüş, tutuklu yakınları, sivil toplum örgütleri, insan hakları savunucuları da çok ciddi tehditler altında. Pek çok yöntemle farklı çalışmalar yürüten örgütler OHAL döneminde kapatıldı. İnsanların bu mücadele için sözünü duyurmaya çalışması pek mümkün olmayacak" diye belirtti.

'AKP TOPLUMU KONTROL ALTINA ALMAYA ÇALIŞIYOR'

AKP hükümetinin özellikle kitle iletişim araçları ile toplumu kontrol altında tutmaya çalıştığını vurgulayan Fincancı, şöyle devam etti:

"Muhalif olan kitle iletişim araçları OHAL döneminde kapatılmalardan nasibini aldı. Ana akım medya dışında kalan muhalif sesler internet üzerinden yayın yapmaya başladı. Türkiye toplumunda halklar evinde internet üzerinden gündemi takip edemiyor, haberdarlık konusunda bundan kaynaklı çok ciddi sorunlar yaşıyor. Geçmişte daha fazla bağımsız gazetenin olduğunu, daha fazla insanın sesini duyurmaya çalıştığı koşullar söz konusuydu. Özgür Gündem gazetesi defalarca kapatıldı, bombalandı, muhabirleri öldürüldü ama onlar her seferinde yeniden çıkmaya ve yaşananları duyurmaya devam etti. Şimdi ise dağıtımcılar sokakta yakalanıyor, tehdit ediliyor, matbaalar kapatılıyor, gazete basacak matbaa bulmakta zorluk çekiyorlar. Ama buna rağmen yazmaya devam ediyor."

'TOPLUM MÜHENDİSLİĞİ YAPILIYOR'

Yeni sürecin 90'lardan farklı işlediğini belirten Fincancı, "İnsanlar daha önce kaybediliyordu fakat şimdi gözaltında yapılan tehditlerin ardından serbest bırakılarak bu tehditler ile toplum mühendisliği yapılmaya çalışılıyor. Salıverilme demek topluma bu tehdidin aktarılmasını ve toplumun daha çok içine kapanmasını, sessizleşmesini sağlıyor. Daha deneyimli bir ekipten bahsediyoruz diyebiliriz. Doğrudan tehdidi bütün topluma yayma görevi verilmiş bir yapı var. Büyük şehirlerde kaçırılıp haber alınamayan insanlar da var. Belki de bundan 10-15 yıl sonra farklı meydanlarda, anneler, eşler, çocuklar kayıplarını arayacak. Sürekli yakınlarını arayan kuşaklar ile karşı karşıya kalıyoruz. Dolayısıyla bu durumlara karşı tehdit alan insanların bu durumu duyurması ve harekete geçmesi gerekiyor" şeklinde konuştu.

BAKKALCI: KİMSE GEREKÇESİZ OLARAK ÖZGÜRLÜK HAKKINDAN YOKSUN BIRAKILAMAZ

TİHV Genel Sekreteri Metin Bakkalcı ise, zorla alıkonma ve gözaltında tehditlere karşı, "Her dönemi kendi içinde karşılaştırmak önemlidir. Dönemleri karşılaştırdığımızda bazı özel durumlar gözden kaçabiliyor. Bugün için esas olarak bir insanın uluslararası belgelerde de yer aldığı, Türkiye'de kimi düzenlemelerde de yer aldığı gibi kişilik haklarımız, özgürlük ve güvenlik haklarımız var. Bir kişi gerekçesiz olarak özgürlük hakkında yoksun bırakılamaz. Özgürlüğünden yoksun bırakılacak kişi de başından itibaren usul güvenceleri denilen, avukatına, yakınına, hekimine ulaşma dediğimiz, her şeyin kayıt altına alındığı bir süreç işlemek zorunda" diye konuştu.

'SORUŞTURMALAR BAŞLATILMALIDIR'

Türkiye'de işlenmesi gereken yasal prosedürlerin işletilmediğini belirten Bakkalcı, "Türkiye'de derin bir tahribat oluşmuş durumda. İnsanlar keyfi biçimde gözaltına alınmakta. Gözaltına alınanlar için usul güvenceleri işletilmemekte. İnsanlar doğal ve haklı gerekçeler ile derin bir kaygı duymakta. Biz insan hakları savunucuları da yaşanan durumu yakından inceliyoruz. 2016 yılından beri tekil sayılarla da olsa kayıp vakaları tespit edilmiştir. İnsanlar başından geçenleri anlatıyor. Tüm kamuoyunun tatmin edici ve adalet duygusunun zedelenmemesi için etkin soruşturmalar başlatılmalıdır. Bu soruşturmalar sonucunda bir nebze olsun tartışmalar aşılabilir" dedi.

'BEN HER ŞEYE MUKTEDİRİM MESAJI VERİLMEK İSTENİYOR'

Başta hukuka güven olmak üzere birçok şeyin tahrip edildiğini sözlerine ekleyen Bakkalcı, "Soruşturma açmak bir yana deyim yerindeyse yaşananların normal bir durum olduğu yönünde söylemlere denk geliyoruz. Bu kayıp ya da kayıp tehdidi hem kişi ile ilgili hem de kişinin yakınları ve toplumu yakından ilgilendiriyor. Bu tehditleri savunanlar 'Ben her şeye muktedirim' mesajı vermek istiyor. Bir kayıp şüphesinden bahsediliyorsa hukukun, adaletin suskun kaldığı bir kara delik oluşturulmak isteniyor" diye konuştu.

'SİYASİ İKTİDARIN GÖREVİ TOPLUMUN GÜVENLİĞİNİ SAĞLAMAKTIR'

Tehditler ile toplum üzerinde bir korku yaratılmak istendiğine vurgu yapan Bakkalcı, "Tüm bu tehditler karşısında acil olarak etkin ve etkili bir soruşturma başlatılmalı. 2016'da gözleneni 2017 ve 2018'de de gözlenen süreli veya süresiz olarak yaşanan bu olaylar tüm toplum üzerinden 'Sen bir hiçsin ve sen aslında yoksun' mesajı veriliyor. Bilinmeli ki insan sadece hakları ile insandır" dedi.

Siyasi iktidarın toplumun güvenliğini korumakla görevli olduğunu hatırlatan Bakkalcı, şöyle konuştu:

"Toplum tarafından yetkilendirilenler, güvenliğimizi korumak adına bir takım insanları özgürlüğünden alı koyabilir fakat bu yetki bir takım sorumlulukları da beraberinde getiriyor. Usulünce yapılmayan alıkonmalarda yetki verdiğimiz siyasi iktidarlar amasız, fakatsız açık bir deklarasyonda bulunmalı. Haziran ayından yayınlanan işkence izleme komitesi tarafından en son Haziran ayında yayınlanan raporda, özellikle siyasi iktidara, hükümete kamuoyu önünde ağır insan hakları ihlalinde bulunamayacağı deklare edilmiştir. Bu soruşma süreçlerinde ilgili kişiler başta olmak üzere bütün toplum yaşananların takipçisi olmalıdır. Görevlendirdiğimiz yetkilileri yakından takip etmek ve gerekenleri yapmaları konusunda baskı süreci uygulamak zorundayız."

'İNSAN HAKLARI GÜVENCE ALTINA ALINMALI'

Bakkalcı, "90'lı yıllara mı dönüyoruz sorusuna karşılık 2018'de hayata geçirilen ve üç yıl uzatılan, doğal hale getirilmeye çalışılan OHAL koşullarının derhal düzeltilmeli ve insan haklarının korunması güvence altına alınmalıdır" dedi. (Mezopotamya Ajansı)

Öne Çıkanlar