Kayyımların gölgesinde Yeni Anayasa ve İttifak tartışması: Kim ne diyor? (4)

Kayyımların gölgesinde Yeni Anayasa ve İttifak tartışması: Kim ne diyor? (4)
Emeğin hakları için demokratik bir ortama işaret eden emek ve meslek örgütlerinin temsilcileri, yeni anayasa tartışmalarını demokrasi mücadelesinin bir parçası olarak görüyor.

Derya OKATAN

ARTI GERÇEK- Uzun yıllardan beri Türkiye’nin gündeminden düşmeyen 'yeni anayasa' tekrar tartışmaya açılıyor. 2010 yılında gerçekleştirilen referandumla birlikte, 12 Eylül anayasasında yapılan değişiklikler toplumun birçok kesiminin beklentilerini karşılamaktan uzak kaldı. Bunun üstüne bir de rejim değişikliği geldi. Geniş çevreler 'Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni eleştirirken, 'yeni anayasa' konusu her kesimin ajandasında olmasına rağmen, muhalefet partilerinden sadece CHP ve HDP bunu gündemine almış durumda. 

Kimi kesimler 'yeni anayasa' tartışmasını bugünün sorunu olarak görmezken, diğer yandan bazı kesimler ise Türkiye'deki sistem sorununun 'yeni anayasa' ile çözülebileceğini dile getiriyor.

Siyasi partiler ve toplumun farklı kesimleri yeni anayasa tartışmalarına nasıl bakıyor? 

Bu soruyu, hem siyasi partiler hem de sivil toplum kuruluşlarıyla konuştuk. Haber dizimizin dördüncü bölümünde DİSK, KESK, TMMOB ve TTB başkanlarının görüşlerine yer veriyoruz. 
Türk-İş Genel Başkanı Ergün Atalay röportaj talebimize yanıt vermediği, Memur Sen Genel Başkanı Ali Yalçın da anayasa geçmişten bu yana gündemde olsa da toplu sözleşme süreci nedeniyle bugün itibariyle gündemlerinde olmadığını belirterek demeç vermeyi kabul etmediği için görüşlerine yer veremiyoruz.

DİSK: TÜRKİYE’DE DEMOKRASİ YENİDEN KURULMALI

DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu: Türkiye tabi uzunca bir zamandır zor bir dönemden geçiyor. Ama her türlü baskıya, her türlü zorluğa rağmen, halkın seçme ve seçilme hakkının, iradesinin gasp edilmesine rağmen milyonlar eşitlik, özgürlük, barış ve adalete sahip çıkıyor. Bunu her fırsatta ifade ediyor. En son 31 Mart yerel seçimleri ve 23 Haziran İstanbul seçimi bunun sandıkta bir kez daha tescillenmesi anlamına geldi. Ardından 3 büyükşehir belediyesine kayyum atanması ve halkın çok büyük bir desteğiyle seçilmiş olan belediye başkanlarının görevden alınması baskı politikası ve halkın iradesini tanımama politikasının en son örneği oldu. Seçme ve seçilme hakkına saygı demokrasinin en temel ilkesidir. Sandık iradesine, halkın iradesine saygı duyulmayan bir ülkede hiçbir hakkımızın güvence altında olmadığını biliyoruz. Türkiye’de artık yeniden kurulması gereken bir demokrasiden söz ediyoruz. Korunacak değil kurulacak bir demokrasiden söz ediyoruz. 

Bu demokrasiyi de başta işçi sınıfı, emekçiler, kadınlar, gençler bu ülkenin gerçek sahipleri olarak bizler kuracağız. Anayasa tartışmaları da böyle bir sürecinde içerisinde, yani demokrasi mücadelesinin bir parçası olduğu sürece anlamlıdır. Anayasa en büyük toplumsal sözleşmedir. Anayasanın, hukukun işlemediği bir ülkede demokrasiden söz edilemez. Demokrasinin tüm kurum ve kurullarının işlediği bir ülke mücadelesi veriyoruz. İşçilerin çalışma hakkı, sendika seçme özgürlüğü, gelir adaleti, ürettiğimiz değerlerin hakça paylaşımı, toplu sözleşmeli, grevli çalışma hayatı gibi, tabi ki seçme ve seçilme hakkımızın güvence altına olmasına kadar adalet ve demokrasinin işlediği bir ülke mücadelesi veriyoruz.

KESK: ANAYASASIZLIK SÜRECİ YAŞANIYOR

KESK Eş Genel Başkanı Mehmet Bozgeyik: 31 Mart ve 23 Haziran seçimleri sonrasında demokratik bir anayasa tartışmaları tekrar gündemimize girmiş oldu. Ülke, 1982 yılından bu yana askeri bir anayasa ile yönetiliyor. Her ne kadar çeşitli defalar değişikliğe uğrasa da kapsayıcı olmaması, eril yaklaşımı, Türkiye’deki farklı etnik kimliklerin, emekçilerin, kadınların taleplerini yok sayması, demokratik hakları sınırlandırması gibi noktalarda genel zihniyetinde bir değişiklik olmamıştır. Mevcut anayasada emekçilerin toplu sözleşme, grev, örgütlenme özgürlüğü yok. İş güvencemiz konusunda aleyhimize düzenlemeler var. ILO normlarına aykırı düzenlemeler var. 82 anayasasında yapılan tadilatlar özü itibariyle demokratikleştirmemiştir. OHAL sürecinde yapılan 16 Nisan referandumu ise AKP’nin KHK rejimini kurumsallaştırdı. Böylece Türkiye tamamen anayasasızlık sürecine sürüklendi. Parlamentonun devre dışı bırakıldığı, eleştirilerimize rağmen var olan anayasanın bile birçok hükmünün uygulanmadığı bir dönemi geride bıraktık. 

31 Mart- 23 Haziran seçimlerinde demokrasiden yana bir tutum açığa çıktı. CHP, HDP ve toplumun farklı kesimleri tarafından yeni anayasa tartışmaları gündeme getirildi. Biz de KESK olarak yeni anayasayı 2012’den bu yana emekçiler açısından tartışıyoruz. Çeşitli çalışmalarımız oldu. Şimdi yeniden demokrasi için ortak mücadele, Demokrasi İttifakı, yeni anayasa başlıklarındaki tartışma sürecini değerlendiriyoruz. Topluma hazır bir reçete sunma durumu yok. Bu süreci, toplumsal muhalefet kesimlerinin, emek ve meslek örgütlerinin ortak tartışmayla yol arayışı olarak ifade edebiliriz. Anlamlı buluyoruz. Önümüzdeki dönemde KESK olarak, anayasadaki aleyhimize durumların emekten yana düzeltilmesi, demokratik bir Türkiye’ye hizmet edecek anayasanın oluşturulması için üyelerimizle bir iç tartışma süreci başlatacağız. Bu yönlü tutum alan kesimlerle tartışmayı anlamlı buluyoruz. 

TMMOB: DEMOKRASİ KÜLTÜRÜ İNŞA ETMEK ÖNCELİKLİDİR

TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz: Anayasa değişikliği tartışmaları 1980’li yıllardan itibaren Türkiye’deki toplumsal muhalefet kesimlerinin en önemli gündemlerinden biri oldu. Darbe sonrası dönemde baskı ortamını ortadan kaldırmak için anayasanın demokratikleştirilmesi konusu daima gündemde tutuldu. 2000’li yılların ortalarından itibaren ise AKP’nin ve onun güdümündeki liberallerin başını çektiği Anayasa değişikliği tartışmaları, toplumun demokratikleştirilmesi ve hak ve özgürlüklerin geliştirilmesi mücadelesinin parçası olmaktan ziyade, siyasi iktidarın devlet içerisindeki kurumsal yapıya hakim olması çabasının bir aracı haline getirildi. TMMOB olarak biz hem 2010 hem de 2017 yılındaki referandumda, Anayasada yapılmak istenen değişikliklerin ülkeyi karanlığa sürükleyeceği, halk egemenliği anlayışını ortadan kaldıracağı, hukukun üstünlüğü ilkesini bitireceği doğrultusunda uyarılarda bulunduk. Tek adam rejiminin istikrar değil kaos getireceğinin altını çizdik.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin sürdürülemez olduğu daha ilk yılında belli oldu. İstikrar ve refah vaadiyle getirilen sistem ülkeye ekonomik ve siyasal kriz getirdi. İçinde bulunduğumuz bu yönetim krizini ve siyasal istikrarsızlığı aşmanın yolu rejimin, siyasetin ve toplumun demokratikleştirilmesidir. Halk egemenliği anlayışına dayanan, temsil ve yetki bakımından güçlendirilmiş bir parlamenter sisteme sahip, yargının bağımsızlığının ve hukukun üstünlüğünün mutlak biçimde tesis edildiği, temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alındığı bir demokratik yapının inşa edilmesi konusunda bir toplumsal mutabakatın sağlanması her şeyden önemlidir. Bu bahsettiğim kapsamlı demokratikleşme hareketinin, Anayasa değişikliğini de kapsayan ama ona indirgenemeyecek, tartışmayı o noktaya sıkıştırmayacak kadar önemli olduğunu düşünüyorum. Toplumun sahipleneceği yeni bir demokrasi kültürü inşa etmek, yeni bir anayasa inşa etmekten çok daha öncelikli ve önemlidir.

Anayasa, sadece devletin örgütlenme biçimini değil aynı zamanda bütün yurttaşların temel hak ve özgürlüklerini güvence altına alan temel belgedir. Bu nedenle, anayasa toplumsal uzlaşma belgesi olarak tanımlanmaktadır. Bu uzlaşma belgesinin hazırlanışı ve değiştirilmesinde izlenen yöntem açık, şeffaf olmayı, toplumun tüm katmanlarında sağlıklı bir şekilde tartışılmasının sağlanmasını ve nihayetinde toplumsal mutabakatı gerektirir. Bu mutabakat da yüzde 50+1 oyluk bir çoğunluk iradesine indirgenemez. Sürecin katılımcı biçimde yürütülmesi ve kararın çoğulcu biçimde alınması esastır.

Anayasa’da yer alan ve meslek alanımıza ilişkin konularda bizim için en ön açıcı olan konu ise Anayasa’da farklı başlıklar altında tekrarlanan "Kamu Yararı" ilkesidir. Anayasa’nın devlete yüklediği sosyal ve ekonomik ödevler arasında yer alan Kamu Yararı ilkesi, özelleştirmelerden çevre politikalarına, üretimden kıyıların kullanımına kadar her alanda, TMMOB gibi Anayasa’nın 135. Maddesinde yer alan Kamu Kurumu Niteliğindeki Meslek Kuruluşlarına geniş bir yetki ve sorumluluk tanımaktadır. Çünkü kamu yararının ve genel menfaatlerin korunması aynı zamanda bizim gibi meslek örgütlerinin kuruluş amacının parçasıdır. Bizler de Anayasa’dan ve kuruluş yasalarımızdan aldığımız bu hukuki dayanak ve daha da ötesinde toplumsal sorumluluğumuzdan hareketle meslek alanımıza ilişkin her konuda politika üretiyor, gerektiğinde hukuki taraf oluyoruz. TMMOB olarak ülkemizin demokratikleşmesi, hak ve özgürlüklerin geliştirilmesi yolunda çaba harcamaya devam edeceğiz.

TTB: ÜCRETSİZ SAĞLIK İÇİN YENİ ANAYASA OLMALI

Türk Tabipleri Birliği Merkez Konsey Başkanı Prof. Dr. Sinan Adıyaman: Yeni bir anayasa yapılması gerekir. Bu anayasanın yeterli olmadığı, adil olmadığı ve bu haliyle gitmeyeceği ortada. TTB’nin varlık nedeni; insanların sağlıklı bir yaşam sürmesidir. Laik, demokratik bir ülkede, eşit özgür yurttaşlar olarak yaşamak istiyoruz ve herkese eşit, nitelikli, ücretsiz, ulaşılabilir sağlık hizmeti sağlanmasını istiyoruz. Bu bizim temel sloganımız. Ama durum öyle değil. 12 Eylül anayasasıyla birlikte sağlık; yurttaşlar için temel bir hak, devlet için de yükümlülük olmaktan çıktı. Başta TTB olmak üzere emekten yana olan tüm sağlık örgütleri, sağlıktaki liberalizasyonun engellenmesi için çaba göstermektedir. Ama buna rağmen sağlık sektörü, iştah kabartıcı kar getiren bir alan olarak görülmeye başlandı. Bu 12 Eylül’den bu yana böyle, ama en son darbeyi AKP iktidarı vurmuştur. Kamu hastaneleri ve özel hastane zincirleriyle hem hekimleri hem hastaları tamamen kar odaklı bir sağlık sistemi ile baş başa bıraktı. 

Hastalara müşteri gözüyle bakılıyor. Hatta, şehir hastanelerinin açılış törenlerinde en yüksek merciler bile "inşallah müşterisi çok olacak" gibi ifadeler kullanıyor. 80 milyonun sağlığını teslim ettikleri piyasa çökecek olursa tüm toplum sağlığını kaybedecek. Dolayısıyla anayasa düzenlenirken sağlığın yurttaşlar için temel hak ve devlet için bir yükümlülük olarak ele alınması gerekiyor. Yeni bir anayasada bizim açımızdan vazgeçilmez olan budur. Ama Türkiye’de şu anda, devlet ile hak talep eden yurttaşlar arasında bir denge ve tartışmasız olarak kazanılmış hakların adı olması gerekir. Türkiye’nin demokratik bir ülke olması, yurttaşların özgür, barış ve eşit bir şekilde yaşayabilmesi ve eşit, ücretsiz, nitelikli sağlık hizmetine ulaşması için yeni bir anayasa olması gerekiyor. 
 

İlgili Haberler
Öne Çıkanlar