Kitap okuyan tek canlı varlık, insan

Bir kitapçıya girip, aradığınız kitabı raftan çekip almak, sayfalarını karıştırmak, okşamak sonra da o kitabı koklamak…Manyak mısın olm?!

Artık galiba dinozorluk belirtisi hatta boş bir uğraş… Oku oku budur sonu… Okudun da ne oldu?  Sanıklarla birlikte silahların ve bombaların yanında kitaplar da sergileniyor Emniyet Müdürlüklerinde… Kitap bazen bombadan da tehlikelidir… Yeni evlerde çalışma odalarında bile artık pek rastlayamıyoruz duvardan duvara kitaplıklara. "Her şey CD, flash bellek, harici disk ya da bilgisayarın içinde şekerim!’’ diyorlar. Hiç sevmem bu hitap tarzını. Bizim Tuğrul (Eryılmaz) geçenlerde dert yandı:

  • Ay vallahi bu feministler de abarttı artık!
  • Hayrola?
  • Sen tanımazsın… Bizim feminist arkadaşlardan biriyle konuşurken "Şekerim, o öyle değil’’ dedim diye, bir kız bir kız…
  • Niye kızmış?
  • "Ben senin şekerin değilim’’ dedi.
  • Tuğrul aldırma, boşver… Sen onun değilsen bizim şekerimizsin.
  • Amaan ne aldıracağım canım…

Kitap okuyan tek canlı varlık, insan! Kitap da insanın en sadık, en sempatik, en sakin, en efendi dostu değil midir?

Zorla hatta bence eğitimle filan da olmaz. Kitap okumak insanın içinde olacak. Allahsız Kitapsız derler kötü davranan imansızlara, değil mi? İslamiyet’in temel mottosu da Oku! ama… Aradan asırlar da geçse yalnız bunu ve hep bunu oku dememiş ki!

Bütün hayatı boyunca sadece elektrik-doğal gaz-su faturası, otobüs-vapur tarifesi ile spor-toto kuponu okuyan var. Çok okur hiç yazmazlar vardır, azdırlar ve çok değerlidirler. Hiç okumaz çok yazarlar vardır, ki tanırım çoğu gazeteci… Galiba en iyisi çok okuyup az yazanlar. Onlar da hakikaten çok az sayıda. 

En çok kitap hapiste, sürgünde ve emekli hayatında okunur. Üç hali de yaşadım, az çok bilirim. Yeter ki gözlerin çok ağrımasın, iyi ve güzel kitaplar bul… Altını çiz satırların, gerekirse küçük bir deftere not al, sonra bir yazıda kullanırsın. Kitabın yanına en çok sükûnet gider. İstersen klasik müzik, çay kahve de olabilir. Mümkünse şezlong hatta belki de hamak… Yazmak, okumanın uzaktan da olsa akrabasıdır.

Geçende biri paylaştı Twitter’da: "Televizyonları açmayın, gazete okumayın, radyo da dinlemeyin, hepsinde aynı hıyar herif var! Kitap okuyun orada yok!’’.

Ben tabi kimi kastettiğini anlamadım, bilmiyorum, sevimsiz bir DJ’dir, her konuda uzman bir dingodur belki de bir sunucu filan olsa gerek… Neyse ama bin doğru yazdığı… Çünkü radyo-TV izlerken onlar sana ne sunuyorsa onu izlemek/dinlemek durumundasın, halbuki kitap okurken, sen gidip kendin seçiyorsun okuyacağın kitabı… Onlar değil.

Her birimizin okuma ile, kitap ile ilişkileri herhalde farklıdır. Ben mesela, mutlaka gazetelerden dergilerden kitap tanıtım ve eleştirilerine göre kitap seçer sipariş ederim. Güvendiğim arkadaşların tavsiyelerine de uyarım tabi ki. Neyse ki çok yazar arkadaşım var. Onların kitapları öncelikle listeye girer. Bir de ne yazsa, ne yayınlasa zaten okuyacağım yazarlar vardır. Biri Ece Ayhan’dı. Diğeri Noam Chomsky.  

Yazardan çok kitabın kendisidir okuru bağlayan. Çünkü mesela bende, neredeyse otomatiktir, reflekstir, okumaya başladığım kitap, ilk 30-40 sayfada kendini ele verir. Ya bir merak ve heyecanla ve aslında yavaş yavaş sindire sindire okuma yolculuğu başlar ya da o kitap kütüphanenin öksüzler bölümüne transfer olur. Bu kategorideki kitaplar gelen konuklara hediye olarak sunulur.

Kimi kitabın dili zordur, gacır gucur sesler çıkar okurken, çünkü yazar biçem numaraları çekmiştir yazarken. Ben sabırlı bir okur değilim. Kendisini okutmamak üzere kitap yazan arkadaşlar eserlerini yetimler sokağında bulabilir. İçerik ne kadar cazip olursa olsun!

Bir de ben toptancıyımdır, 5-10 kitabı bir arada okurum. Kimisi ciddi, bilimsel kitaptır, altı çizilir satırların, not alınır ve masa başında okunur. Kimi kitap ise hafiftir/serindir koltukta hatta yatakta okunur.

Sıkıntıdan kurtulmak, başka bir dünyaya gitmek için de çok iyi vasıtadır kitap. Binersin gidersin Latin Amerika’ya. Atlarsın arka kapıdan uzay aracı gibi kitaba, 12. yüzyıl Fransa’sında bulursun kendini. 

Eskiden Virgül dergisi vardı. Kaliteli bir yayındı. Çok sevdiğim ya da hiç sevmediğim kitaplar hakkında tanıtım/eleştiri yazıları yazardım orada. Sonra Cumhuriyet Kitap. Biz kendi aramızda CumKi derdik, Turhan Günay’ın haftalık kitap buketi…

Artık İnternet ve kargo şirketleri var ya, öyle harıl harıl kitapçı gezmeye hatta sahaf dolaşmaya gerek kalmadı. Her şey var, ilgili sitelere girince görüyorsun.

Uzattım boş yere girizgahı. Az insan az kitap okuyunca kitap tanıtımını da az insan okur herhalde. Ama ben arz/talep mekanizmasıyla çalışmıyorum. 24 Haziran felaketinden sonra medyayı deşmek varken nereden çıktı şimdi bu kitaplar bahsi, diyenler de olabilir. Nereden çıktığı belli değil mi?

Aslında zaman ve mekan olsa, oturup her biri hakkında ayrıntılı tanıtım/eleştiriler yazmak isterdim. Son dönemde okuduğum eski/yeni kitapların birer cümle yorumlu listesi:

  • Yaşayan Kosta- Athena Daponte/Çağdaş 1979

Örnek bir gazetecinin başarılı çalışmaları ve tanıyanların hakkında yazdıkları.

  • Görünüyorum O Halde Varım- Tayfun Atay/Can 2017

Güncel ve önemli bir konu hakkında artık gazeteci gibi yazıp düşünmeye başlamış bir akademisyenin yansıttıkları. Konuyu biraz daha globalleşmenin siyasi-ideolojik kanallarına getirseydi…

  • Capa- Kayıp Giden Bir Yıldız, Florent Silloray/Sırtlan 2016

Photo-journalisme’in babalarından Robert Capa’nın çizgi roman yaşam öyküsü

  • Annemle Ortaya Karışık, Nilay Karaelmas/Alter 2017

Cumhuriyet ve BBC’den arkadaşım/meslekdaşım Nilay’ın yemek tarifleri huzmesinden annesini ama esas olarak 50li ve 60lı yılları anlattığı bir anı-deneme

  • Benli Belkıs, Şaziye Karlıklı/Doğan Kitap 2018

Nokta’dan arkadaşım/meslekdaşım Şaziye’nin çok iyi araştırılmış, belgelenmiş ve yazılmış kurmacayla belgeseli birleştiren (Docu-fiction) bir dönem kitabı. Şimdi 2. baskısını yaptı.

  • Foucault, Bourdieu et la Question Néolibérale, Christian Laval/ La Découverte 2018 (Foucault, Bourdieu ve Neoliberalizm Meselesi)

İki farklı toplumbilimci ve felsefecinin iki farklı dönemde neoliberal dünyaya bakışları, eleştirileri

  • Yaşamak Hatırlamaktır, Ülkü Tamer/YKY 2017

Başlamıştım, kitabın ortasında yazar aramızdan ayrıldı, bir daha dönemedim.

  • Ceviz Sandıktaki Anılar, Hilmi Yavuz/ Can2001

Gazeteciliğe ilişkin hoş, ilginç, önemli sayfalar var bu anı kitabında. Edebi metinler özel hayatmış…

  • Hayat İşte Böyle Geçip Gidiyor, Hasan Cemal/ Everest  2018

Tuğla kitaba başladım, yazarın önceki kitaplarından bazı tekrarlar var sanki. Ben Hasan ağabeyi severim. Onun konuşma hızı ile okuyorum kitabını. Bazen ağır hatta kasvetli olsa da hem içten bir üslûp hem de çok bilgi var.

  • Gazetecilikte Geçen O Yıllar, Oktay Ekşi/ Kaynak 2017

Oktay Bey belirli bir dönemde (1952-56) yaşadığı Ankara’yı, gazeteciliği ve Meclis’i anlatıyor. Kayıtlarla ve bugüne sık sık doğrudan ya da dolaylı göndermelerle. Sonraki anılarını da bekliyoruz.

  • Sesin rengi, Roland Barthes/metis 2017

Barthes ile yapılmış söyleşiler. Yazmak, okumak, haz, semioloji…  Karmaşık, kolay anlaşılmayan konular ve yaklaşımlar. Soru-cevaptan çok tartışmalar.

  • Léo Ferré, Toujours Vivant, Pascal Boniface/ La Découverte 2016 (Hep Yaşıyor)

Boniface aslında bir uluslararası ilişkiler uzmanı. Ama Ferré hayranı ve uzmanı. Şair-şarkıcının 100 yaşgününde Ferré’den Fransa, edebiyat, siyaset, anarşi, isyan, konserler, hanımlar, çocuklar…

  • Jorge Luis Borges’le Konuşmalar, Richard Burgin/ Agora 2017 Çev. Osman Akınhay

Sağcıları/muhafazakarları sevmem ama Borges tabi ki ilginç bir yazar. Zengin ve derin. Biraz da özgürlükçü olabilseydi edebi değeri herhalde daha yüksek olurdu…

Bir de not alıp henüz sipariş edemediğim kitaplar var. Onlar da bir başka sefere… 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi