Kızıl Afiş’in Adıyamanlı Silahlı Şairi

21 Şubat 1944 tarihinde çeşitli ülkelerden 23 Direnişçi kurşuna dizildi. Bulundukları ülkede yabancıydılar. Nazi işgaline karşı savaşıyorlardı. Onlar bugün enternasyonalizmin anıtı.

Ben üniversiteyi Fransa’da, Aix-en-Provence ve Paris’te okumuştum. (1974-78) Öğrenci derneğimiz vardı: Fransa Türkiyeli Öğrenciler Birliği (FTÖB). Ve her yılın 21 Şubat tarihinde İranlı, Afrikalı, Mağripli, Madagaskarlı, Etiyopyalı…vs…arkadaşlarımızla Anti-Emperyalizm Gününde etkinlikler düzenlerdik. Herkes kendi ülkesindeki bağımsızlık ve özgürlük mücadelesini anlatır, filmler gösterir, şarkılar, şiirler okurdu. O zaman demek ki 21 Şubat tarihinin anlamını merak etmemişim. Yıllar sonra Léo Ferré’nin söylediği "Affiche Rouge" şarkısını dinlediğimde öğrendim: 2. Dünya Savaşının sonlarına doğru, işgal altındaki başkentte, Misak Manuşyan’ın önderliğindeki 23 kişilik bir Direnişçi grubu yakalanmış ve Paris’in Batı banliyölerinden Suresnes’deki Nazi karargâhına çevrilen Mont Valérien kalesinde 21 Şubat 1944 günü kurşuna dizilmiş. Bu grup, İspanya İç Savaşındaki Uluslararası Tugaylar gibi. Polonyalı, Macar, İtalyan, İspanyol, Romen ve tabi ki Fransız Direnişçilerden oluşuyor. Bir tür yabancı işçi tugayı. Çoğu sendikacı, çoğu da Fransız Komünist Partisi (FKP) militanı.

Kayıtlara göre 1941-44 arasında Mont Valérien’de 1014 Direnişçi kurşuna dizildi.

Grubun lideri olan Manuşyan, esaslı bir adam. 1906 Adıyaman doğumlu. Yani bizden, Anadolu çocuğu. 1915 Soykırımında ailesini yitirmiş. Demek ki 9 yaşında "Kafle"ye koymuşlar, Suriye üzerinden Lübnan’a gitmiş. Orada Fransızların yönettiği bir öksüz-yetim yurdunda büyümüş, 1934’de Paris’e taşınmış. Demek ki 28 yaşında. Misak, ki ben bir yazımda "Kendisi Hrant Dink’in abisi olur" demiştim, şiir, öykü yazan, çeviri yapan, edebiyat dergisi yayımlayan bir aydın. Fransız şiirinin kuyruklu üç yıldızı Baudelaire, Verlaine ve heeyt… Rimbaud’yu Ermeniceye çevirmiş. Paris’e geldiğinde Citroen’de işçi olarak çalışıyor, sendikacı, aynı zamanda FKP üyesi. Manuşyan’ın grubu çeşitli suikast ve silahlı eylemlerle işgalcilere ağır darbeler vuruyor.

2009 Ekim ayında Istanbul’da Aras yayınevi, eşi Melinée Manouchian’ın kaleminden "Bir Özgürlük Tutsağı" başlığıyla yayımladığı kitapta, Misak’ın öyküsünü ayrıntılı olarak anlatıyor.

Charles Aznavour’un annesi babası da Manuşyanların yakın dostu. Savaş boyunca uzun süre Misak ve Melinée’yi evlerinde saklamış.

Ermeni tabusu yıkılıp memleket demokratik bir ortama kavuştuğunda, - ben aslında öyle beton ya da çelik devasa anıtları pek sevmem ama- heykeli dikilecek Adıyaman’ın bir meydanına herhalde. Vefadır tarihi yaşatabilen değil mi? Biraz da geçmiş onurlarımız.

21 Şubat akşamı Artı TV’de Artı Gerçek programına Manuşyan’ın Kızıl Afiş’i ile başladık. (İlk 05’25’’)

Kızıl Afiş’in üç kahramanı var: Misak Manuşyan, Louis Aragon ve Léo Ferré.

Aragon, Fransız edebiyatı ve şiiri açısından bir mihenk taşı. 1897 doğumlu, 1982’de Victor Hugo’nun yanına göçmüş. O da uzun süre FKP’li idi. Karısı Elsa için yazdığı "Elsa’nın Gözleri" Fransız şiirinin şaheserlerinden biri. Elsa Triolet, Lili Brik’in kız kardeşi. Lili Brik de Mayakovski’nin sevgilisi. Elsa, Lili ve Mayakovski Rus aydınları, Aragon Fransız. Şairler hep kardeştir denir ya, burada hem hakiki kardeş hem de akraba.

Aragon, Kızıl Afiş’i 1955’te yazmış. Şiirde, infazdan "11 yıl sonra" diyor. 23 enternasyonalist Direnişçinin öyküsünü anlatıyor, Fransız halkının onlara bakışını betimliyor, uzun şiirin sonunda da karısı Melinée’ye yazdığı mektuptan cümleler var: Evlenirsin, çocuk sahibi olursun, sonra Erivan’a gidersin…gibi.

Hangisi söylemiş ya da yazmış bilmiyorum ama 23 Direnişçiden birinin bir satırı çok şey anlatıyor: "Ben hiç Alman öldürmedim sadece Nazi vurdum." Zaten şiirde de "Hiçbir nefretim yok Alman halkına" dizesi var.

Şiir, Nazi propagandasını da söküyor. Hitler’in Paris’teki adamları işbirlikçi Fransızların da yardımıyla, Direnişçileri karalamak amacıyla hazırlıyor bu Kızıl Afişi… "Bunlar mı kurtarıcı?" diye soruyor. "Cinayet Ordusu ile mi Kurtuluş?" demiş afişin altında. 23 kahramanın fotoğraf ve isimleri var. Hepsi yabancı isim. Telaffuzu bile zor. Akıllarınca sıradan Fransıza yönelik olarak milliyetçi propaganda yapacaklar. Klasik bir "Dış düşmanlar" senaryosu. Ama işlemiyor. Çünkü gece karanlıkta, sağduyu sahibi Fransızlar, afişin üzerine "Fransa için öldüler" sloganını yazıyor. Üstelik esas "Dış Düşman" Naziler!

Propaganda tekniği açısından da sorunlu, hatalı bir afiş bu. Sene 1944 artık Goebbels’in hali takati kalmamış anlaşılan. Can düşmanın bellediğin Direnişçileri "Ordu" diye nitelemek zaaf ya da rakibinin gücünü kabul etmek anlamına gelmiyor mu? Bir de iki satırda iki kez "Kurtuluş" sözcüğünü kullanmak, Direnişin semiolojik egemenliği altında ezilmek olarak yorumlanır. Neyse… Bana ancak Nazilerin beceriksizliğini teşhir etmek kalır.

Gelelim üçüncü kahramanımıza: Léo Ferré. Benim arslan yeleli anarşist şarkıcıma. "Ne Tanrı Ne Efendi", "Anarşistler" şarkılarının bestecisi ve güftecisi. Baudelaire, Verlaine, Rimbaud şiirlerinden şahane şarkılar yazmış adam. Aragon’un da şiirlerini bestelemişti.

Siyaset, yani Direniş, şiir ve müzik Kızıl Afiş şarkısında ne güzel bir araya gelmiş…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi