Kobanê Davası'nda 9'uncu duruşma: Tarih Türk yargısını da yazacak

Kobanê Davası'nda 9'uncu duruşma: Tarih Türk yargısını da yazacak
HDP eski MYK üyesi Bülent Parmaksız 'İsterseniz 38 kere ağırlaştırılmış müebbetle yargılayın bizi, fark etmez. 38 canım olsa bu topraklarda yaşayan değerlere veririm' dedi.

IŞİD’in Kobanê’ye yönelik saldırılarına karşı 6-8 Ekim 2014’te yapılan eylemler gerekçe gösterilerek, Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eş Genel Başkanları, Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyelerinin de bulunduğu 108 isim hakkında açılan Kobanê Davası’nın 9’uncu duruşması 2’nci gününde devam ediyor.

Ankara 22’nci Ağır Ceza Mahkemesi tarafından Sincan Cezaevi Kampüsünde görülen davanın duruşmasına HDP milletvekilleri, MYK üyeleri ve Ankara İl Örgütü temsilcileriyle birlikte çok sayıda avukat katıldı. Duruşma salonunda AKP Hatay Milletvekili Hüseyin Şanverdi de yer aldı. 

Sincan Cezaevi'nde tutulan siyasetçiler, duruşma salonunda hazır bulunurken, farklı cezaevlerinde bulunan siyasetçiler ise Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) aracılığıyla duruşmaya bağlandı. Sincan Kadın Kapalı Cezaevinde bulunan Ayla Akat Ata ile Kandıra 1 Nolu Yüksek Güvenlikli Cezaevinde tutulan Gültan Kışanak, Figen Yüksekdağ ve Gülser Yıldırım, duruşmaya mazeret bildirerek katılmadı.

‘İSTERSENİZ 38 KERE MÜEBBET VERİN’

Kimlik tespitiyle başlayan duruşma HDP eski MYK üyesi Bülent Parmaksız’ın savunmasıyla devam etti. Parmaksız, DAİŞ’in Kobane’ye saldırdığını ve insanların can havliyle direndiğini hatırlatarak, kendilerinin de bu vahşete ilişkin destek çağrısı yaptıklarını ve davada bu yüzden yargılandıklarını belirtti. "Tarih Türk yargısını da yazacak" diyen Parmaksız, çağın artık sosyalizm çağı olduğuna değinerek, "Birilerinin birilerine hizmet ettiği kapitalist sistem yıkılmaya mahkumdur. Çağımızın yükselen gücü sosyalizmdir. 1917’den bu yana bizim moralimizi hiçbir şey bozamadı. İsterseniz 38 kere ağırlaştırılmış müebbetle yargılayın bizi, fark etmez. 38 canım olsa bu topraklarda yaşayan değerlere veririm" şeklinde konuştu.

‘DİRENENLERE KİN GÜDÜYORLAR’

Kadın ve iş cinayetlerine vurgu yapan Parmaksız, "Günde ortalama 3 işçi iş cinayetine, kadınlar ise erkek cinayetine kurban gidiyor. Kafa kesmeler, canı sıkılınca sokakta insan öldürmeler, mafya cinayetleri, bunlar yeni Türkiye’nin manzaraları olmuştur" dedi. Egemen sınıfların halklara büyük kin güttüğünü ifade eden Parmaksız, "Yönetenler bir avuçtur. Eskiden saray, şimdi patronlar. Bizlerin hareketleri onları çok rahatsız ediyor. Mezarlarda bile bu kini güdüyorlar. Bedrettin Osmanlı’da büyük bir direniş sergilemiştir. Öyle bir kin vardı ki, Bedrettin’in mezar taşını yaparken bile aşağılamışlar. Bizlerin hareketleri onları o kadar rahatsız ediyor ki ‘öbür tarafta’ bile, onu en aşağı taşımak istemişler. Kemiklerini 1965’e kadar beklettiler, defnetmediler" diye konuştu.

'HZ. MUHAMMED ÜRETİM ARAÇLARINA KARŞIYDI'

Komünal bir yaşamın varlığına dikkat çeken Parmaksız, "Türklerde sınıfların derinleşmesi, İslam’la tanışmadan sonra olmuştur. Yani 11’inci yüzyıldan sonra tanışmışlardır, fakat göçmen Türkmenler, bu sınıflaşmaya çeşitli sosyal ayaklanmalarla, isyanlarla cevap vermiştir. Tüm ayaklanmaların amacı sınıflaşmanın yarattığı adaletsizliğe karşı durmaktır. Sosyalizm bu ülkede yabancı bir ideoloji değildir. Birlikte yaşamak, hepimizin tarihinde var. Yabancı ideoloji demeleri tam bir palavra. Nazım Hikmet o yüzden Bedrettin’i yazdı. Ne zaman sınıflaşma başlamış Türklerde, o zaman isyan ve ayaklanmalar başlamış. Ama şu anda ne yazık ki Türkiye toplumu sindirilmiş" ifadelerini kullandı. Sosyalizmin bu toprakların özünde olduğunu aktaran Parmaksız, "Bu damar biz de bin yıllardır var. Mekke döneminde evrensel ve kapsayıcı ayetler indirildi. İslam dininin en önemli özelliği evrensel olmasıdır. Hz. Muhammed dönemindeki İslam anlayışı 'Mülk Allah’ındır' sözünün de ifade ettiği gibi yüzeysel olarak sosyalizme yakındır. Hz. Muhammed üretim araçlarına karşıydı" diye belirtti.

'KOLEKTİF DÜNYA DÜZENİNİ KURACAĞIZ'

İslam ve Türk tarihinde sınıf savaşlarının hiç bitmediğini söyleyen Parmaksız, "Emeviler ve Abbasiler döneminde komünal hareketler, egemen sınıfların Emevi-İslam siyasal düzeniyle sürekli çatışmışlarıdır. Bizim tarihimizdeki bu arayışlar, modern anlamda sosyalizmin kıvılcımlarıdır. Hikmet Kıvılcımlı, Türk ve İslam tarihi üzerine en çok yazan insanlardan biridir. Kıvılcımlı, bu hareketleri tarihsel dinamitler olarak adlandırıyor. İçinde bulunduğumuz sınıflı toplum düzeni Neolotik dönemden itibaren 7-8 bin yıllık kısa bir geçmişe sahiptir. İnsanlar çok uzun bir dönem birlikte yaşadılar. Neolotik’ten sonra insanlık kısa bir sapma yaşadı, bu istisnai bir durum ama bu dönemin geçici olduğunu herkes bilsin" diye ifade etti. 

İnsanlığın sosyalizmle birlikte ortak yaşamına geri döneceğini belirten Parmaksız, şöyle konuştu: "Jan Jak Russo, bir kitabında eşitsizliğin 2 temel sebebi olduğunu söyler. Doğadan kopmak ve özel mülkiyet. ‘Bunlar sona erdiğinde doğayla barışıp, kolektif dünya düzenini kuracağız’ diyor." 

'KİTAPLARDAN OKUYARAK SOSYALİST OLMADIM'

Toplumun sınıflara bölünmesinin temel nedeninin kapitalizm olduğunu vurgulayan Parmaksız, patronun işe gitmemesiyle hiçbir şey değişmediğini, işçinin ise çalışmaması sonucunda her şeyin durduğunu söyledi. "Adalet nerede" diye soran Parmaksız, "Bizim sırtımızdan zenginleşiyorlar. Toplumun yüzde biri çok yiyor, yüzde 99’u ise az yiyor. Üretilen mal payı burjuvazinin olur. Bir yıl içinde üretilen tüm ürünlerden insanların aldığı pay yüzde 74. Bu mu adalet? Adalet en kıymetli duygu ve değerimizdir, ürettiklerimizi birlikte paylaşmaktır. Adalet, eşitlik varsa, vardır. Ben kitaplardan okuyarak sosyalist olmadım. Köyde çalıştım, işçilik yaptım. Ben sosyalist fikirlere sahip olduğumda sosyalizm nedir, bilmiyordum. Ben sosyalizmin ne olduğunu sonradan öğrendim" sözleriyle sınıfsal çelişkilere dikkat çekti.

"Ekonomi ve siyaset farklı şeylerdir" sözüne dair konuşan Parmaksız, görüntüde öyle olsa bile gerçekte ekonomi ve siyasetin birbirinden ayrı olmadığını belirtti. Parayı ekonomik alan, gücü ise devletin siyasi otoritesi olarak tariflersek ilişki daha iyi anlaşılır. Para kimdeyse güç ondadır. Diyelim ki köyde 100 dönüm toprak var. Toprağın 90 dönümüne birkaç aile sahip, geride kalan köylüler ise kalan yüzde 10 toprağa sahip. Bu toprak sahipleri bu köyü nasıl yönetecek? Köylerde deştimanlar vardır. Ellerinde bir tüfek bazen gezerler akşam köyde. Toprak sahipleri, önce deştimanların sayısını arttırır sonra da dini araç haline getirir. Böylece geriye kalan köylüleri kolayca yönetir. İşte para ve güç ilişkisi bu derece basittir" dedi. (MA)

Öne Çıkanlar