Korona salgınıyla aydının sınavı ve Aziz Nesin’in oranı…

Bütün bunları yaşadıktan sonra Aziz Nesin’in “Türkiye’nin %60’ı aptaldır” sözünü biraz daha açmak gerekiyor gibi geliyor.

Geçen akşam eşim aradı, tam da o sırada kedim Damla nasıl miyavlıyor, anlatamam. Hilal "Canım, kediyi aldın ama hayvan bütün gün senin yüzünden haberleri ve Erdoğan’ı dinliyor, yazıktır, tabi bağırır" dedi. Neyse ki Damla’nın miyavlaması olur olmaz saatlerde olunca Mart ayına girdiğimizi anladık ve ben Erdoğan’la beraber yerlerde sürünüp, acı acı bağıran bir kedi sesiyle beraber hapsettim kendimi eve. Bu arada Hilal de bana değil, kediye acıyor.

Eve hapsettim demem de boşuna değil, Artı Gerçek ve Artı TV olarak bir karar alındı, teknik personel hariç evden çalışacağız. Karar değişene kadar Pazar günleri programı da evden SKYPE ile yapacağım, başka çaresi yok.

Dün son programımı yaptım ve eve geldim, bugünkü yazıyı düşünüyorum, gazetelere baktım, izlediğim programları düşündüm ve bu yazıyı yazmaya karar verdim. Belki de yurt dışında olmanın bu konularda kimi avantajları vardır, yanıbaşınızda değilse olay, sanki daha kolay analiz yapabiliyorsunuz gibi geliyor bana. Bunda belki de ülkenize (Fiziksel anlamda daha çok) yabancılaşmanın getirdiği neden vardır ama daha öngörülü olduğunuz kesin.

Dünyada bir salgın hastalık başlamış ve çok hızlı yayılıyorsa her çağcıl insan gibi desteklemeseniz de hükümetten yada ülkeyi yöneten cumhurbaşkanından bitakım önlemler bekliyorsunuz. Önlemler derken bugünü kastetmiyorum, ilk çıktığı anı ve bitürlü alınmayan önlemleri kastediyorum.

Koronavirüsü olayı ilk çıktığında Türkiye ne gibi önlemler aldı, beni daha çok bu ilgilendiriyor. Hastalık yatıştığında belki daha sağlam bilgiler verebileceğiz ama ilk çıktığından 1 hafta öncesine kadar hava yoluyla Türkiye’ye 370 binden daha fazla insan gelmiş. Bu sayının 25 bini de Suudi Arabistan’dan, Umre ziyaretinden gelenler. Benim gibi ateistler Umre ziyaretini yazınca kızanlar oluyor ama gerçek o değil, Umre’ye gidenler sanki Birleşmiş Milletler binasına gitmiş gibi, her ülkeden insanla haşır neşir oluyorlar ve hemen hemen hiçbir tedbir yok. Sadece son gelenler karantinaya alındı, onların da hepsi değil.

Yaşamımda tarifinden emin olmadığım tek sözcük var, o da "Aydın." Nasıl "Aydın" olunur, diye düşünmeye başladığımda çok zorlanıyorum ve o yüzden bunun sonsuza yakın olduğunu zannediyorum yada sanki ordinaryüslük gibi, zor ulaşılabileceğimize inanıyorum. Biraz da şanslı sayılırım, Türkiye’de "Aydın" denildiğinde ilk aklıma babam Aziz Nesin ve yaptıkları geliyor, doğal olarak da O’nu takip etmeye çalışıyorum.

"Aydın" konusunda zorlanmam ve yazmamım nedeni, bizde "Aydın"ın sadece üniversite mezunluğuyla eşit olduğu zannedilmesidir. Hele bir de doçentlik ve profluk varsa, tam aydın sanılıyor. Bir tartışma da "Aydın"ın sağcısı ve solcusu ama bu konuya şimdilik girmeyeceğim.

Belki de yıllardır TV programlarını izliyorum, gerçekten Hilal’in dediği kadar işkence gibi ama çok şey öğrendiğimi de gizleyemem. Tam birisinin güzel açıklamalarını ve konuşmalarını izlerken, öyle bişey söylüyor ki, donup kalıyorum. O zaman düşünüyorum, bu kişinin neresi "Aydın", önce söylediklerine göre evet ama kurduğu şu tümce dediğinizde iş işten geçiyor.

Kaç gündür hastalık ve salgın adına doktorları, hocaları ve gazetecileri izliyoruz, sadece ben mi şaşırıyorum onları izlerken, siz şaşırmıyor musunuz?

Gerçekten gayet akıllı konuşan doktorları izlerken, birdenbire laboratuvarlarda tartışmaları gereken konuları halkın gözü önünde tartışmaya başladıklarında siz rahatsız olmuyor musunuz? Bu "Aydın" dediğimiz insanlar bize mi bilgilerini kanıtlamaya çalışıyorlar, yoksa birbirlerine mi? Oysa onlar bilgilerini kanıtladıkları için Tıp Fakültelerini bitirmişler ve sonra da uzman olmuşlar. Yetiyor mu, hayır, dayım Cevval’den biliyorum, hâlâ ingilizce ve türkçe fizik tedaviyle ilgili yenilikleri okuyor ve benden de 10 yaş büyük, yani uzman üstü neredeyse. İnsanlar panik halinde zaten, adı üstünde salgın, sık yaşanan bişey değil ama onlar halkın önünde nasıl tedavi edilmeliyi tartışıyorlar ve bu konuda bilgisi olmayan bizleri 2’ye, 3’e bölüyorlar.

Önceki gün Filipinler’deki oran ve başarı konuşuldu. Gazetecinin sorusu üzerine doktor Filipinler’in nüfusunun 5 milyon olduğunu ve Türkiye’ye göre avantajlı olduğunu söyledi. Bana garip geldi ve hemen baktım, Filipinler dünyanın 12. en kalabalık ülkesi ve nüfusu 100 milyon. Bu sayıyı kimse bilmek zorunda değil ama atmak zorunda da değilsiniz.

Gazeteciler için de aynı şey, onlar da el birliği halinde neredeyse doktorlara nasıl daha fazla panikleriz diye sorular soruyorlar. Gerçi Habertürk Gazetesi yazarı Nagehan Alçı "Sayın doktor bey, soramadan edemeyeceğim, taze zencefil yiyelim mi, faydalı mı" sorusunu duyduktan sonra ne desem boş ama hemen hepsinin ortak noktası şu: "Bakın, şimdi söyleyeceğim çok önemli."

Bütün bunları yaşadıktan sonra Aziz Nesin’in "Türkiye’nin %60’ı aptaldır" sözünü biraz daha açmak gerekiyor gibi geliyor. Bu tümce sadece bir ülkenin okumamış yada az okumuşları için söylenmiş bir tümce değil, her meslek grubunu da içine alan bir oran. Şimdi salgından dolayı gelecek kısmi affı göreceksiniz ve bu konuda siyasilerin affedilmeyeceği tartışmaları başlayacak. O zaman göreceğiz "Serbest bırakılmamalılar, onlar terörist ve katil" diye ağızlarından tükürükler saçarak böğüren hukukçuları.

Gerçekten bu "Aydın"lar %60’ın neresinde!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi