Ragıp Zarakolu

Ragıp Zarakolu

Kovadis Türkiye?

'Bence herkes kendi evinin önünü temizlemeden, gerçek bir demokratikleşme hayal etmesin!' demişiz 16 yıl önce!

Stockholm. 2006 yılında "Kovadis Türkiye?" başlıklı bir yazı yazmışım. Zorlu bir siyasal kriz ile ekonomik krizden geçtiğimiz şu günlerde yine "Nereye Türkiye?" sorusunun yükselmesi olağan.

Adım adım 2007 siyasal krizine yürüdüğümüz günlerdi. O zaman bir odak sürekli davalar körüklemekle meşguldü.  Şimdi yine davalardan geçilmiyor. 15 yılda değişen sadece odak oldu! Şöyle yazmışım 2006 yılında: "Orhan Pamuk Davası, Van’da görülen Rektör Yücel Aşkın Davası, geçmişteki Nazım Hikmet, Sabahattin Ali Davaları gibi farklı bir boyut almaya başladı. Bu tür davaların hukuki davalar olarak görülmesi mümkün değil. Hukukun ideolojik ve inanç önceliklerine kurban edilmesi, demokratik topluma değil, totaliter toplumlara denk düşer."

"Bence Pamuk davası ile Özgür Gündem gazetesinin basılması olayı birbirinden kopuk olaylar değil. Şemdinli olayını günışığına çıkaran gazeteciliğin ödülü basılmak olmamalıydı."

"1982 Anayasası, topluma zorla giydirilmiş, dar bir elbise. Ama otoriter bir toplum yapısını hedefleyen, ideolojik öncelikleri olan bu Anayasa bile şöyle diyor, evrensel hukuktan aktarılan, ama hayata geçmesinde sorunlar yaşanan temel bir ilkeden hareketle: ‘Anayasa, madde 138: Hakimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler.

Hiçbir organ, makam, merci ve kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.’ Ama belli bir odağın telkinleri ile peş peşe davalar açılabiliyor."

"AKP hükümeti, kendi atadığı İnsan Hakları Dayanışma Kurulu dağıtmış, daha sonra Prof. Baskın Oran, Prof. İbrahim Kabaoğlu Hükümet için hazırladıkları Azınlık Hakları Raporu nedeniyle kendilerini, mahkeme önünde bulmuşlardır."

"Komünistler, Kürtler, Azınlıklar derken, artık Liberaller bile bir odağın hedef tahtası olmuştur."

"Anayasada yapılan değişiklikler ile Türkiye’nin taraf olduğu uluslar arası sözleşme ve anlaşmalar, iç hukukta kullanılabilecek bir hukuki belge niteliği kazanmıştır. Bunlara başvurulmaktan kaçınılırken, kerameti kendinden menkul, kafaları 1930’lu yıllarda kalmış bazı odakların iddiaları ciddiye alınabiliyor, hatta bunlara mahkeme salonlarında söz hakkı tanınabiliyor…" dedikten sonra, şöyle bir suç duyurusunda bulunmuşum:  "Örgütlü ve tek merkezden yönetilen bir odak, seçimle iktidara gelmiş bir hükümeti, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden önce her türlü yönteme başvurarak parçalayıp, devirmek için hazırlık içindedir!", dalgamı geçerek.

"Eğer bu suç duyurusu yapma kapsamında algılanacaksa, bugüne kadar neden savcılıklar,  temel hak ve özgürlüklerin ihlali konusunda IHD başta olmak üzere gerçek sivil toplum örgütlerinin yaptığı binlerce başvuruyu dikkate almamıştır. Yanıt bile vermemiştir." [Yine aynı durum].

"Türkiye’de cesur bir savcı çıktı, General Evren ve diğer Cunta üyesi generaller hakkında, darbe yapmak suçlaması ile bir iddianame hazırladı. TC tarihinde ilk kez bir iddianame yok sayılarak, Savcı Sacit Kayasu kapı önüne konuldu.  Şimdi avukatlık yapma hakkı bile yok." [Ve onu erken bir yaşta kaybettik, kahrından! Sonra göstermelik bir dava açıldı, hava atmak için!]"

"Bence herkes kendi evinin önünü temizlemeden, gerçek bir demokratikleşme hayal etmesin!" demişiz 16 yıl önce!

Gülhane’deki Zeynep Hatun Medresesi mezunu dedem Melet’li Ömer Efendinin deyimi ile, "bizim oğlan bin’a okur, döner döner yine okur!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ragıp Zarakolu Arşivi