Kürt meselesi (74266) ne oldu?

Oysa, mesela AKP bu konulara bir zamanlar çok yakın duruyordu, şimdi pozisyonunu kökten değiştirdi.

ESER KARAKAŞ / EKONOMİ POLİTİK


Kürt meselesine ilişkin başlığa taşıdığım soruyu bir dizi başka alana da taşıyabiliriz.

Türkiye olağandışı bir gerileme süreci yaşıyor.

Eskiden, çok değil, on-on beş sene önce kürt meselesini tartışır, terörün, PKK’nın bir neden değil, bir sonuç olduğunu söylerdik.

Bugün ise kürt meselesine, PKK’ya sadece terör kapsamında, ya da uluslararası bir konu olarak bakabiliyoruz artık.

Hukuk devleti tartışmalarında sivil-asker ilişkilerini kurumsal, anayasal bazda tartışırken şimdi artık sadece şehitleri, Hatay meselesini tartışıyoruz.

Çok yakın gelecekte kimse MGK’nın anayasal (!) konumunu, Genelkurmay’ın statüsünü bile sorgulamayacak bu ülkede.

AB meselesinin sadece bir iç politika meselesi olduğu noktasına kadar gelebilmiş iken, en doğrusu da budur, bugün meseleyi ancak egemenlik ya da dış politika bağlamında ele alabiliyoruz.

On sene önce eğitim tartışmalarının göbeğinde mesela Talim Terbiye Dairesi yani müfredat, eğitim felsefesi ve ideolojisi varken bugün çocukların eve en yakın okula nasıl gidebileceklerini tartışabiliyoruz sadece.

Ve en korkuncu, kulaklarımla duydum, CNN’de Hakan Çelik’in bir programı idi, Milli Eğitim Bakanı, evet yanlış yazmadım, Milli Eğitim Bakanı çocukların matematikte OECD ülkeleri arasında dökülmesinin, sonuncu olmasının (pardon, bizden kötü sadece Meksika var) sorun olmadığını, eğitimin amacının hayat başarısı olduğunu söyleyebildi; bu konuyu, bu skandalı bir eğitim yazımda özel olarak tartışacağım, sanki aslında tartışacak bir konu kalmışmış gibi.

Laikliği tartışırken Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kurumsal, anayasal yapısını tartışırdık, şimdi ise ancak kendine ilahiyatçı diyen bir grup zibidinin saçmalamalarını tartışıyoruz.

Tartışma düzeyinin inanılmaz gerilediği gerçeği aslında ülkemizin inanılmaz ölçüde gerilediği ile eşanlamlı.

Bugünkü konumuz ise kürt meselesinde, milliyetçilik virüsünün yarattığı hastalık yükselirken, nereden nereye geldiğimiz son on senede.

Kürt meselesine aklı başında yurttaşların, seçmenlerin bütünü anayasal bir sorunlar kümesi çerçevesinde bakabilir ancak.

Kürt meselesi ile ısrarla beraber gündeme gelen/getirilen terör meselesi bir hukuk devletinin sıradan bir uğraşıdır, hukuk içinde etkin bir çözüm üretir teröre, bunun da yine bir hukuk devletinde tartışılacak yanı pek yoktur.

Ama aynı devlet, şayet hukuk devleti ise ya da hukuk devletine dönüşmek istiyorsa, terörle sıradan, olağan mücadelesinin yanı sıra eşzamanlı olarak kürt meselesine ilişkin üç temel meseleyi çözüme kavuşturmak zorundadır.

Bu meseleler de öyle laf ebeliğine gelebilecek konular değildirler, anayasal sisteme ilişkin, çözümü evrensel hukuk standartları çerçevesinde belli meselelerdir.

Ben bu üç mesele kümesini şaka yollu olarak 74266 çözüm sayısıyla ifade ediyorum.

Bu beş haneli sayının birinci hanesi, yani yedi rakamı Anayasanın yedinci maddesini işaret ediyor.

Anayasanın yedinci maddesinde, detaylara girmiyorum, gerekli adem-i merkeziyetçi dönüşüm yapılmadan Türkiye devletinin inanılmaz etkinsiz idari yapılanmasına çözüm üretmek, daha demokratik, AB’nin ünlü yerindenlik (subsidiarity) ilkesine yakın bir yönetişim kurmak mümkün değildir.

Yapılması gereken yegane şey verginin yasallığı doğru ilkesi çerçevesinde yerel seçilmiş organlara sadece yerel vergilere ilişkin vergi salabilme, konu, matrah ve oranını saptayabilme imkanını verebilmektir.

42 ise (74266 çözüm sayısının) ikinci ve üçüncü hanesidir, Anayasada Türkçe dışında anadilde eğitim yapabilme yasağını getiren maddedir, bu maddenin ivedilikle değiştirilmesi yurttaşlara anadillerinde eğitim yapabilme hakkı tanınmalıdır, bu hak bir temel haktır ama aynı zamanda da bir özgürlüktür.

Çözüm sayısının son iki hanesi ise Anayasanın 66. maddesine ilişkindir; bu madde her yurttaşın türk olduğunu ifade eden bir maddedir ve nereden bakarsanız bakın yanlıştır.

İnsanlar altkimliklerinde türk, kürt arap çerkez, rum, ermeni, yahudi/musevi olabilirler ama kamu hukukunu, kamuyu ilgilendiren hukuksal üst kimlikleri sadece Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı olmaktır ve her yurttaşın sıfatının türk olarak telakkisi (itlak edilmesi) doğru değildir.

Sorumlu, barış ve çözüm isteyen her siyasi yapı mutlaka Anayasanın bu üç maddesini (6, 42, 66) özgürlükçü bir bakış açısıyla, anayasal yurttaşlık ilkesi doğrultusunda tartışmak durumundadır.

Terörle mücadele meselesi ise zaten her siyasi iktidarın en meşru görevidir, bu konuda tartışma olmaz ama bu meşruiyet söz konusu üç maddenin daha demokratik bir hukuk devleti çerçevesinde değiştirilmesi ile daha da artacaktır.

Ben bu yazıyı, söz konusu üç maddenin değiştirilmesine ilişkin yazıları defalarca yazdım ama bu konularda bir adım ileri gidilmedi, daha da kötüsü bu konular gündemden düştü, artık kimse daha az merkeziyetçi bir devlet yapılanması, anadilde eğitim, anayasal vatandaşlık meselelerini tartışmıyor.

Oysa, mesela AKP bu konulara bir zamanlar çok yakın duruyordu, şimdi pozisyonunu kökten değiştirdi.

Bu değişikliğin sonucunda ne oldu peki?

Nereye gelindiği ortada değil mi?

Önceki ve Sonraki Yazılar
Eser Karakaş Arşivi