İbrahim Ekinci

İbrahim Ekinci

Liberal cinayetlerde ikinci perde

Çalışmaktan başka çaresi olmayan milyonlarca kişi, sabahları erkenden uyanarak, beş kez kullandıkları maskeyi yeniden takarak, duraklara koşuyor.

Hepimiz hatırlıyoruz. Salgın başladığında ortaya çıkan görüntüler ürperticiydi. Hastaneler yetersizdi, personel yetersizdi. Salgın stokları yoktu. Yüzyılın utanç, zalimlik, sefillik, cinayet manzaraları çıktı ortaya. İspanya’da, İngiltere’de huzur evlerinde toplu ölümler oldu. Ekvator’da cenazeler evlerin kapısına bırakıldı. İtalya’da doktorlar hasta seçmek zorunda kaldı. Binlerce kişi yatak yüzü göremeden, boğularak öldü. Köleci Güneyli ile Kızılderili avcısı komutan Custer terkibi Trump’ın yönettiği ABD’de salgın ağırlıkla yoksul siyahları vurdu. Morglarda yer kalmadı. Torbalarda, üst üste yığılarak bekletilen ceset yığını sahnelerine, ırkçı azgınlık sahneleri eşlik etti. Kraliçe’nin "büyük" ülkesinde hemşireler koruyucu kıyafet bulamadıkları için çöp poşeti giyerek salgınla mücadele etti. Faşist manyak Bolsonaro, Brezilya halkını ölüme terk etti.

Bu manzarayı neye borçlu olduğumuzun farkındaydık. Liberal vahşetin tablosuydu bu. Kamu kaynakları soğurulmuştu. Kamu hizmet alanlarına yatırım yapılmamıştı. Çünkü, kapitalist yamyamların, "hepimiz için kurtarıcı iktisadi kalkınma" teranesiyle meşruiyet yarattıkları ve sermaye aparatlarına dönüşmüş devletler aracılığıyla uyguladıkları sistem uzun zamandır şöyle işliyordu:

Bütçeyi toplama aşamasında vergi toplanıyordu. Ama ülkeden ülkeye değişen oranlarda vergi gelirleri genellikle ve ağırlıkla gelir vergisiydi ve ağırlıkla ücretlilerden toplanıyordu. Kurumlar (şirketler) vergi vermekten kaçınıyor, kaçırıyor, muafiyetler düzeniyle kurtuluyordu.

Harcama aşamasında bu gelirlerden oluşan bütçeden aslan payı, çeşitli mekanizmalarla muafiyet, teşvik, ucuz kredi olarak "hepimizi kurtaracak kalkınma hareketinin öncüsü" kapitalistlere aktarılıyordu. Dolayısıyla yoksulun vergisi zengine, işçinin vergisi kapitaliste teşvik diye aktarıldığı için kamusal hizmetlere ayrılan kaynak giderek daha çok küçülüyordu. İşin daha çarpıcı tarafı, yoksul vergisiyle yapılan altyapıları, en çok kapitalistler kullanıyordu.

Dahası… Devletin görevi saydığımız kamusal hizmetler de (eğitim, sağlık) yeni "kar kapıları olarak kapitalistlere bırakılıyordu.

Bu tablo öteden beri böyleydi ama salgının birinci dalgasında bunu bütün çıplaklığıyla tecrübe ettik. Salgın, ışık düşürdü ve liberal vahşetin Guernica’sını gördük.

Ne oldu?

Küresel ölçekte bir sağlık tehdidi ile karşı karşıyayken, hükümetler bir anda ekonominin kapatılması gereği ile yüz yüze kaldılar. Büyük kitlesel, yıkıcı tepkilerden ödleri patladığı için panikle kesenin ağzını açmak, gelir destekleri vermek zorunda kaldılar. Ekonomiyi kapatmalar, sokağa çıkma yasakları gibi görece sert önlemler geldi. Bazı ülkeler tamamen bu önlemlerle salgının hızını kesti. Yeni vaka sayıları, vefat sayıları düştü.

Ancak… "Kesenin ağzını açtılar" derken, gördük ki bazılarının kesesinde üç beş kuruş var, bazılarınınki bom boş! İşte bu nedenle ekonomiyi kapatma önlemleri, takatine göre ülkeden ülkeye hem farklı uygulandı hem de salgını önlemekle ilgili bilimsel ölçülerle bağı koparılarak yakın takvimlerle peş peşe kaldırıldı. Kapitalistlerin bastırması, bütçe harcama imkanlarının tükenmesi ile bir çeşit sürü bağışıklığına geçildi. Liberal vahşetin ikinci perdesine de böyle girildi. 

Şimdi… 

İkinci dalgaya rağmen (ya da birinci dalga ikinci pik’e rağmen) artık ekonomiyi kapatma önlemleri görmüyoruz! 

Sokağa çıkma önlemleri görmüyoruz. 

Bizde "maske takın" telkinleri dışında, sadece düğün, nişan yasakları konuldu. Son olarak da herhalde öldürürken üstüne kolbastı oynamasın diye virüslere saat 12’den sonra müzik dinletme yasağı geldi.

Bugünkü sayılar:

Dünya çapında 28 milyon vaka… 1 milyona dayanmış vefat!

Salgının en etkili ilk beş ülkesinin sırası şöyle:

Süper güç ABD… 6.5 milyon vaka, 195 bin vefat!

İkinci sıra… Modi’nin başbakanlığındaki Hindistan; 4.5 milyon vaka, 75 bin vefat.

Üçüncü sıra, Bolsonaro’nun Brezilyası… Sıkı durun, 4 milyondan fazla vaka, 130 bin vefat! Sonra Meksika ve İngiltere var. 

Türkiye kaçıncı sırada?

Efendim, Türkiye’nin durumu biraz karışık.

Türkiye’de hükümetin başarısını ölçmeye yarayan bütün rakamlar,  mümkün ise (Hepsi mümkün olmuyor. Mesela borsa düşerken yükseliyormuş gibi göstermenin yolunu henüz bulamadılar. Kurlar da öyle. Mesela dış borç rakamları… 431 milyar dolar. Karşıda alacaklılar olduğu için, "yok aslında 31 milyar dolardır" diyemiyorlar…) eğilip büküldüğü, çekilip uzatıldığı için salgının gerçek tablosunu da bilmiyoruz. 

Ankara, İstanbul gibi muhalif belediyelerden alınan vefat verilerine bakılarak yapılan oranlama hesaplarına göre vefat sayımız 6 bin 837 değil 23 bin! Günlük vefat sayımız 50 – 60 değil, 300’den fazla!

Fakat benim asıl dikkat çekmek istediğim bu değil. Türkiye ya da başka bir ülke… Yeniden yükseliş işaretlerine karşın, hükümetlerin ekonomiyi kapatma önlemlerine yanaşmaması…

Bu, anlamını yürütürsek, günün sonunda, işçilerin, bankacıların, kamu personelinin, kargocuların, kuryelerin, öğretmenlerin, doktorların, sağlık çalışanlarının… Daha birçok çalışma grubundan insanların hayatlarını "ekonomi" ile (karla, rantla, daha fazla parayla) trampa etmek demek. Kapitalist vahşetin ikinci büyük tablosu budur. 

Bizde "ekonomiyi bir süre kapatın" talebi çalışanlardan da pek yükselmiyor. Çünkü… Hükümetin gelmeyeceğini tecrübe ettiler. Çalışmaktan başka çaresi olmayan milyonlarca kişi, sabahları erkenden uyanarak, beş kez kullandıkları maskeyi yeniden takarak, duraklara koşuyor. Minibüs ve otobüslerde, birbirine yapışarak işe gidiyor. İşyerlerinde bir doktor bulundurmayı "maliyet" sayan hacıyatmaz tip kapitalistlerimizin işyerlerinde çalıştıktan sonra… Sabah işine sağlam giden yüzlercesi akşam evine virüs kapmış olarak dönüyor! 

Ne kadar insanımız bu yüzden hayatını kaybedecek acaba? 

Bu da bir soru ama asıl büyük soru şu değil mi: 

Biz, etimizi kemiğimizi, hayatlarımızı kara çeviren bu vahşi kapitalistlerden ne zaman kurtulacağız? Bunu nasıl yapacağız?

Önceki ve Sonraki Yazılar
İbrahim Ekinci Arşivi