Maazallah, eğer darbe başarılı olsaydı başımıza neler gelecekti?

Dört yıl geçti üstünden. Eğer 15 Temmuz başarılı olsaydı başımıza neler gelecekti?

Binlerce, on binlerce, yüz binlerce gözaltı, tutuklama, hapis, işkence… Devletin tüm kurumları bir hizbin eline geçecekti, tek kişinin diktatörlüğünü yaşayacaktık. Meclis muhtemelen göstermelik olarak devam edecek ama tüm kararları o tek başkan alacaktı. 

Ordu, polis ve muhtemelen iktidarın paramiliter güçlerinin astığı astık, kestiği kestik olacaktı. Yargı baştan aşağı tekrar yapılandırılacak, liderin emirlerini uygulayan bir makineye dönecekti. Tüm Medya kanalları, kimi mali baskılarla kimi satın alınarak iktidarın sesi haline getirilecekti. RTÜK, BTİK, Üniversiteler, TÜİK, TÜBİTAK, hepsi iktidarın borazanı olacaktı.

Kürtlere baskı alenileşerek, milletvekilleri, aktif kadroları hapsedilecek, belediyelerine kayyım atanacaktı.

Başkan’a yapılan en ufak bir eleştiri hakaret sayılarak insanlar, tvitleri nedeniyle tutuklanacaktı. Gazeteciler, yazarlar, insan hakları savunucularına yer açılsın diye gangsterler hapisten çıkarılacaktı. Hazine’nin kefen parası denilen ihtiyat akçesinden işçilerin kıdem tazminatlarına, deprem bağışlarına varıncaya kadar nerde ne para varsa Hazine’ye -yani Başkan'ın tasarrufuna- aktarılacaktı. Sonra?

Yaa, eğer 15 Temmuz başarılı olsaydı bütün bunlar olacaktı.

Ooohhh, iyi ki olmamış… 

Peki, ne olmuş ki?

***

İçişleri Bakanı Bay S.S. (Süleyman Soylu) açıkladı: "15 Temmuz 2016'dan bu yana 282.000 gözaltı, 94.000 tutuklama, toplam 597.000 kişiye işlem yapıldı. Şu andaki tutuklu kişi sayısı 25.912." 

HDP’ye baskılar yine ilk sırada. Sadece pandemi döneminde 14 HDP’li belediyeye daha kayyım atandı. HDP’nin seçilmiş 65 belediyesinin sayısı 10’a düştü. Diyarbakır Eşbaşkanı Selçuk Mızraklı’nın 9 yıl 4,5 aylık hapis cezası İstinaf tarafından onaylandı, top Yargıtay’da, Mızraklı içerde. 

Salgının en yoğun yaşandığı 3,5 ayda en az 84 kişi işkence ve kötü muameleye maruz kaldı. 387 kişi gözaltına alındı, 93 kişi tutuklandı.

Çatışmalarda hayatını kaybedenlerin mezarları parçalandı, en az 13 mezarlık defalarca tahrip edildi, 282 cenazenin kaldırıma gömüldüğü ortaya çıktı.

Cezaevlerinde maske, sıcak su, gıda, hijyen malzemelerine ulaşılamadı. 

3 ayda Meclis’e gönderilen 93 fezlekenin 84’ü HDP’li milletvekilleri hakkında.

14 Temmuz’da HDP’nin "Demokrasi Buluşmaları" kapsamında Ulucanlar Cezaevi önünde yapmak istediği açıklamaya polis engel oldu. Merkez Yürütme Kurulu Üyesi Veli Saçılık, darp edilerek gözaltına alındı.

Ve en son tutuklama dalgası 14 Temmuz’da geldi. Bu kez hedef açıkça Kürt Kadın örgütlenmesi.

Anayasa Mahkemesi, 14 Temmuz’da yayınladığı bir kararında ilk kez AİHM’in bir kararını tanımadı. "Türk hukukundaki kanun hükümlerinin anlamlandırılmasında ve yorumlanmasında Türk mahkemeleri AİHM’e göre çok daha iyi konumdadır" buyurdu. 

Hukukçular haklı olarak tepkili. Akın Atalay, "Anayasa Mahkemesi de mevcut hukuksuzluk çarkına bağlılığını bugünkü kararıyla ilan etmiş" ifadelerini kullanmış. Kerem Altıparmak "AYM ilk kez bu kadar net AİHM içtihadını tanımadığını ifade ediyor. Üstüne üstlük çok çarpık gerekçelerle. AYM’nin gerekçesi kabul edilirse AİHM’in hiçbir ulusal yasayı yasallık ilkesi açısından incelemesi mümkün olmaz" diyor…

Artık siz bekleyin, imam Anayasa Mahkemesi böyle derse cemaat ne yapmaz ki?

***

Şu noktaya kadar okuduğunuz yazıyı ben yazmadım. Kelimesi kelimesine, arkadaşım Şanar Yurdatapan’ın haftada bir yaptığı videolu programların 64 numaralısının konuşma metninden alıp koydum. 

Böyle yaptım, çünkü bu rezaleti Şanar’dan iyi anlatamazdım. O bir sanatçı. Gerçekleri insanlara vurucu biçimde anlatmada iyi bir sanatçı iyi bir bilim insanından her zaman daha iyidir.

Şimdi kalemi ele ben alayım, onun bıraktığı 17 Temmuz tarihinden şu âna kadarki 5 gün içinde çeşitli konulardaki birkaç gelişmeyi ekleyerek Şanar’ı güncelleyeyim. 

***

Ölüm orucunun 153. gününde olan kızı Didem Akman’la aylar sonra görüşebilen Zülfiye Akman, kızının gönderdiği mektupların "örgüt propagandası" gerekçesiyle kendisine verilmediğini söyledi söyledi

SGK'da memur olarak çalışırken KHK’yle ihraç edilen Muhammed Zekeriya Özdil'in, çocuğu olmadığı halde, "çocuğunu FETÖ okullarında okutmak"la suçlandığı ortaya çıktı

Ayasofya’daki Bizans-Ortodoks mozaiklerinin önce ışıkla karartılacağı açıklandıktan sonra, çözüm "yelken perde"yle kapatmaya dönüştü. 6,5 m’lik Theotokos ile 7,5 m’lik Gabriel mozaikleri için kullanılacak elektronik raylı sistemde perde bir dakikada açılıp, bir dakikada kapanacak

Yelken Perde haberinin ardından işler biraz çetrefilleşti. Sakarya Üniversitesi’nden tarihçi Prof. Dr. Ebubekir Sofuoğlu, İmparatoriçe Zoe hakkında sosyal medyadan aynen şu paylaşımı yaptı:

"Camide fahişe olur mu? Fakat, İKONLAR ortadan kaldırılmazsa Fatih'in emaneti Ayasofya, Fahişe ZOE ile fahişenin sergilendiği dünyadaki ilk cami olacak. Bu yönüyle emanetine saygısızlık yaptığımız Fatih'in, ortadan kaldırdığı İKON yani PUTLARI koruma saçmalığına bir son verin ." artık.

Diğer yandan, şimdi çok daha çeşitli sorunların çıkacağı bildiriliyor. Muazzam hukuki sorunların.

Mesela: 1913’ten önce tüzel kişilikler taşınmazlarını tapuya kendi adlarına kaydettiremiyorlardı. Bu yüzden Gayrimüslim kiliseleri, hastaneleri, yetimhaneleri vs., "nam-ı mevhum" olarak Hıristiyan azizleri veya "nam-ı müstear" olarak kimi papazlar üzerine kaydedilmişlerdi. Bu gayrimenkullere, sahipleri "gaip" ilan edilmek suretiyle, 1960’ların sonlarından itibaren Hazine veya Vakıflar el koymuştu. Şimdi Osmanlı mevzuatı Fatih’in vasiyeti dolayısıyla geçerli kabul edildiğine göre?

Mesela, geçen hafta da yazmıştım: Atatürk’ün şartlı olarak Hazine’ye bağışladığı AOÇ yıllardır parça parça kemirilmiş, arazide son olarak Kaçak Saray yükselmişti. Ayrıca AKP, yine Atatürk’ün yazılı vasiyetnamesi gereği kuru mülkiyeti CHP’ye, gelirleri Türk Dil ve Tarih Kurumları’na bırakılmış olan T. İş Bankası hisselerine el koymak istemekte. Osmanlı vasiyetlerinin bile geçerli kabul edildiği bir durumda Atatürk’ün vasiyeti geçersiz mi olacak?

Kürtlerle barış sürecini sona erdirmekte kullanılan Ceylanpınarı suikastinde polislerin delillerle oynadığı ortaya çıktı.  

Türkiye’de 22,8 milyona ulaşan işsizler ordusu, 20,5 milyonluk çalışan sayısını geçti.

Kadınları korumaya alan 2011 İstanbul Sözleşmesi’nin feshi talimatı R. T. Erdoğan tarafından verildikten sadece 6 gün sonra, 27 yaşındaki öğrenci Pınar Gültekin’in cesedi, eski erkek arkadaşı tarafından Muğla’da bidon içinde yakılıp üzerine beton dökülmüş olarak bulundu. 

***

Son birkaç gelişmeyle güncelleyelim derken benim 5 günü özetleyen "katkı"larım, Şanar’ın 4 yılı özetleyen yazısının boyunu geçti. 

Artık oradan anlayın ülkenin vaziyetini.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Baskın Oran Arşivi