Marjinallerin iktidarı

Kadınların ve çocukların hayatı pahasına iktidarını tahkim etmeye çalışan azınlığın yönetimine topyekûn direnmek gerekir.

İstanbul Sözleşmesi 2011 yılında imzalandı. Sözleşme aslında kadına yönelik şiddeti 4 önemli maddeyle çerçevelendiriyor: Önleme, koruma, soruşturma, cezalandırma. 

Bu çerçeveye uygun olarak devlet kurumlarının STK’lar, medya organları ve ilgili kuruluşlarla işbirliği yapılarak bütüncül bir politika izlemesi ve iç hukukta mağdur (şiddet gören kadın) odaklı düzenlemeleri yapması gerekiyordu. 

Hatta Sözleşme’den çok önce 2006 yılında Başbakan Erdoğan’ın imzaladığı genelge ile KSGM (Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü) görevlendirilerek,  devletin bütün kurum ve kuruluşlarında toplumsal cinsiyet eşitliğine dayalı politikaların hayata geçirilmesi ve sonuçlarının izlenmesi de istenmişti.

Zaten hiçbiri yapılmadığı halde Sözleşme’nin 9 yıl sonra sınırlı bir çevre tarafından tartışmaya açılması ve iktidarın bu çevrelerin taleplerine uygun politika değişikliğine gitmesinin farklı nedenleri var.

İç ve dış politikada sıkışmış, toplumsal desteği hızla eriyen iktidar elinde kalan son kozlara sarılarak bir avuç tarikatın isteklerini yerine getirirken, kalan destekçilerini elinde tutmaya çalışıyor. 

İsmailağa Cemaati'nin öncülüğünü yaptığı tarikatlar da fırsatı değerlendirerek, maddi -manevi koparabilecekleri bütün tavizleri koparmayı hatta mümkünse iktidara şeriat ilan ettirmeye çalışıyor.

Aynı kesimler, nafaka hakkının sınırlandırılması, çocuk evliliklerinin önünün açılması ve 6284 sayılı kadını şiddete karşı koruyan yasanın kaldırılması için de çalışıyor.

Öne sürdükleri birkaç argüman var.

Gazeteci Murat Yetkin’in yazdığı İsmailağa Cemaati’nin bildirisine göre, Sözleşme "kadına yaratılış amacının aksine misyonlar yükleyerek, ahlâki yapımızı ve ecdadımızdan bize intikal eden aile medeniyetimizi yıkmayı hedefliyormuş."  Ve de " din, iman, takva, iffet, hayâ ve medeniyet gibi olmazsa olmaz değerlerini muhafaza ederek yaşayabilmelerine de engelmiş". Dahası Erdoğan Sözleşmeyi feshetmezse "Şeriata uygun olmazmış". 

Bütün mesele Sözleşme’nin devlete eşitliği sağlama ve kadını güçlendirme gibi iki önemli konuda yükümlülük getirmesi. Tahammül edemedikleri bu. Şiddetin ailenin dağılmasında en önemli faktör olduğunu ya da "özenilerek" eşcinsel olunamayacağını bilmediklerinden değil.

Kısaca kadının iş hayatından, eğitim hayatından, toplumsal hayattan, siyasal alandan çekilerek, başta ekonomik olmak üzere bağımsızlığını kazanabileceği, bir erkeğe muhtaç olmayacağı ve kendini gerçekleştirebileceği bütün olanakların yok edilmesini istiyorlar. 

Yoksa "ahlak", "aile", "eşcinsellik" falan çok da dertleri değil. 

Başka türlü bir ülkenin en önemli dini kurumundan babanın kız çocuğuna şehvet duymasını normalleştiren açıklamalar gelebilir mi? Ya da bir kız çocuğu ile 9 yaşından itibaren cinsellik yaşanabileceği?

Erkek çocukların cinsel istismarını "bademleme" diye meşrulaştıran, sayısını hatırlayamayacağımız kadar erkek ve kız çocuğunu istismar eden, damadın kayınvalideye, dedenin üvey toruna hallenebileceğini söyleyen ‘hoca’ kılıklı tacizci zihniyet şimdi bize ahlaktan, aileden falan bahsediyor. 

Siz peydahlanana kadar biz bunların meşrulaştırıldığını hiç duymadık. Yani birileri ahlakı, aileyi falan bozuyorsa, eşcinselliğe ‘teşvik ediyorsa’ ancak bu açıklamaları yapanlar olabilir.

Bunu bir yana koyalım, kadın mücadelesi içinde yer alan muhafazakar dindar kadınlar ve iktidara destek vermiş kadınların da onayı yok, bu zihniyete de Sözleşme’nin iptal edilmesine de. 

Örneğin Müslüman feminist kimliği ile bilinen Havle Kadın Derneği’nin yaptığı araştırmada, kamuoyunda yaratılmaya çalışılan algının aksine muhafazakarların da erken yaşta evliliğe sıcak bakmadığı ortaya çıkmış. Araştırmaya göre toplumun büyük bölümü ideal evlilik yaşını kadınlar için 24, erkekler için 26 olarak görürken ‘Bir kızınız olsa ya da varsa kızınızı 18 yaşından önce evlendirir misiniz?’ sorusuna yüzde 91,8 ‘hayır’ derken yüzde 7,1 de ‘emin değilim’ demiş. 

‘İslami olarak sizce kaç yaşından itibaren evlilik caizdir?’ sorusu da sorulmuş ve yine ağırlıklı ortalama kızlar için 18, erkekler için de 19 olarak çıkmış. 8 yaşın altında diyenlerin oranı da oldukça düşük. 

AKP içindeki bazı kadın milletvekillerinin ve KADEM’in de sözleşmenin iptaline karşı çıktıkları aktarılıyor kulislerden. 

İktidarı en çok öfkelendiren noktalardan biri de bu sanırım. Kadın hareketinin, diğer politik hareketlerden farklı olarak, hiçbir ayrım olmadan bütün etnik ya da inanç farklılıklarını "kadın" kimliği odağında birleştirme gücü.

Üstelik kadınlar, kazanılmış haklarından atılacak tek bir geri adımın devamının geleceğini ve rejimin Cüppeli’nin ifade ettiği fiilen şeri hukuka yol vereceğinin çok farkında.

Marjinal bir kesimin talepleriyle politikalarına yön vermeye karar vermiş marjinal bir zihniyetin egemenliğine, kadınların ve çocukların hayatı pahasına iktidarını tahkim etmeye çalışan azınlığın yönetimine topyekûn direnmek gerekir. 

Daha doğrusu çoğunluk olduğumuzu göstermemiz gerekir. Maalesef bundan böyle sosyal medyada "Sen ve senden önceki tüm kadınların sesiyim" demek yetmeyecek.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi