Mayıs Olunca Çocuklar Başka Büyür

Mayıs Olunca Çocuklar Başka Büyür
Seyit Rıza ve Deniz’lerin anısına…

Mazlum ÇETİNKAYA


yüreğimden dersim’e bakıp alnımdaki uçurumu öptüler hep.

çocuktum.

dersim hayat bilgisi idi ilgisiz hayata rağmen düş kırıkları topladım hep. sığınmacı bir işçinin sıyrıkları gibi, mesela Almanya’da mesela Fransa’da ya da Avusturalya kadar uzak düşlerin kırıklarını topladım hayat bilgisi dersimden hayata uzak bir coğrafyada…

dersim tarih: yıl iki bin yirmi, düz bir rakamı bin dokuz yüz otuz sekizden çıkarmak zor.

kaldı ki tarih dersine düşmezdi bir ormanı biçer gibi yeryüzünü biçmek…

ve tarih kadar zor olduğunu bilmezdi hocalarımız, bir kız çocuğunun yüzündeki çillerinin enlemlerle ilgisini…

tarih kötü bir masaldı aslında, gazi dedelerimizin şakağından bir kurşun gibi sekerken…

dersim coğrafya: bölmeyelim coğrafyayı beşerî ve ülkeler diye. çünkü beşerî yanım tüm yeryüzüne dağıldı seyrek bitki örtüme rağmen.

ismine sevdalansam da makilerin, hayata bozkırdan bir gülümsemeyle baktım hep,

ve şairlerin yalancı olduğunu bir beyaz kadar, edebi hayat dersim’den öğrendim seni seviyorum demeyi bölüştüğümüz ekmeğe bakarak…

dersim matematikti: öğleden sonraydı, açtım acı(k)dım, cebim meteliksiz tahtada çıkarma işlemi yaparken…

annem ağlar yetmiş küsür yıldır aynaya bakmadan.

hiç bir işlemin sağlaması doğrulamaz soğuk psikolojinin konusunu…

ve bilmezdi annem, psikolojinin bir bilim dalı olduğunu dalları koparken gövdesinden…

dersim resim: Abidin mutsuzluğun resmini çiziyor hâlâ şairlerin bedduasından korkarak, ki çocuktum aşk resimlere düşmez derdim…

Düzgün Baba elimdeki mızrabı bir seyidin aksakalına sürüyordu müzik dersimde.

"Gülü var bağ içinde" derken, Zargovit’ten o tepeye kaç adımdır der düşünürüm, düşünürüm de hediklerin taşlarda duran izlerinde açan güller incinir yıllardır, bir buğday meydanı sabahında Dersim’i nasıl hak saklasın…

Zangovit tepesinde viran olan söz düşüp ağzımdaki çukuru doldurur. Eski bir harita incinir…

dersim beden eğitimi, ve "her Türk askerdir" burada!

daralma erken başlardı göğsümüzde

değil yaşımızdan

taşıdığımız yüktendi bükülmesi göğüs kafesimizin…

şimdi hangi incir incinmez mayıs olunca, sonra su incinmez mi, sudan hemen sonra Munzur… yüzünde beyaz taşlarla uğurladığımız Mayıs bir Deniz’e doğru akmaz mı Seyit Rızadan dökülüp.

dersim buğday meydanı, senden önce oğlun, büyüdü, büyüdü, büyüdü…

bu pazarda serpilecek kadar hem de büyüdü Hüseyin, on yedisinde. O daha küçüktür, demeden Rıza…

Rıza’ya baktılar, ve senin fazladan yaşadığın yıllarını oğluna vereceğiz dediler!

ılık bir mevsim düğümlenir boğazımda.

yetmedi ve yeniden düğümleniyoruz bizi yok eden o boğumun ağzına doğru bir hançer olup…

"kılıtê kou kerd vind" / ben dağların anahtarını yitirdim dedi, ortasından kırılan bir kitap gibi kırıldı mayıs dersim’de.

dersim devam ediyor mayısta.

bu defa zerdalilerden aldıkları ömrü, mayıstaki üç ışkına verdiler; Deniz, Yusuf, Hüseyin…

dersim Ulucanlar, üç mektup yazılır geride kalanlara, üç mektup.

üç yazdan kalma ders, üç ışkın, ömrümüzün yeni filizi, kayaların hatırası üç posta pulu…

enlem ve boylamları istediği kadar toplasınlar!

aslolan hayata taşınan sudur şu beşerî dünyada

çocuklar güneşe doğru başka büyüyor mayıs olunca.

Öne Çıkanlar