Medea’ya ve çocuklarına ne oldu?

Medea’ya ve çocuklarına ne oldu?
Anlam ve sosyallik kaybına ilişkin ikna edici iç görülerinden ötürü Marx’a buradan binlerce kez selam olsun.

Josef H. KILÇIKSIZ


Tabletler okullara girmeye başladı. Okul çağındaki çocukların nesiller boyu teslim edildiği "tehditkâr kara tahta" yakında ömrünü tamamlamış olacak.

Kara tahtanın önünde kompozisyon okumaları, zihnimde okul hayatının sevinçlerini, tuzaklarını ve varoluşsal zorluklarını görselleştiriyor. 

Sınıfın bakışlarına maruz kalan ben, genzimi kurutan tebeşir tozunun saldırısı altında "Çaldıran Zaferi"ne dair bir özet okumaya çalışıyorum. Okurken zafer coşkusuyla tam yükselmesi gereken yerde sesim tebeşir tozu nedeniyle kısılıyor, Bıyıklarıyla Hulusi Kentmen’i andıran tarih hocamız beni bir güzel azarlayıp, "otur yerine aptal herif, zaferlerimizle ve şanlı tarihimizle iftihar eden biri gelsin" diyor. Tabii yerime oturup sıfır alıyorum.

Aradan yıllar geçiyor. Bu sefer bir felsefe öğretmeni rolünde yine kara tahtanın karşısındayım. Hâlâ "Bu dikey duvarı nasıl fethedebilirsin?" diye aynı soruyu soruyorum kendime. Medea’nın çocuklarına ne oldu? sorusunu soruyorum kendime.

Bazı siyasilerin demokratik her kurum ve derneğe kulak tırmalayıcı tiz tonlarda faşizan saldırganlığı, son günlerde yeni bir momentum kazandı.

Bahçeli’nin Tabipler Birliği hakkında ileri sürdüğü "şiddetli" görüşler ülkenin siyasi ateş eğrisini daha da yukarı çekti. MHP’nin her yorumu ve siyasi arenaya müdahalesi toplumun vicdan duvarına vuran dalgaların daha da yüksek ve şiddetli olmasını sağlıyor.

Bu demeçler daha şimdiden başlayan gölge seçim kampanyasına yeni bir ateşli ivme kazandırdı. Cumhur ittifakının 2023 seçimlerini yeniden kazanması ihtimaline karşı muhalefetin şimdiden kıyamet senaryoları üretmesi bu toplumsal bağlamda abartılı bir tepki değildir.

Başkanlık sistemi ve ittifaklar sayesinde ülke bir işlevsiz partiler mezarlığına dönüştü ve siyasi bir pat durumuyla karşı karşıya geldi.

Neo-faşist rejim Medea ve çocuklarını görmezden geliyor.

Euripides’in Medea’sı güneş tanrısı Aietes in büyücü, güzel ve acımasız kızıdır. Onun nezdinde öfke ve intikam kelimeleri dişil anlamlar kazanır.

Medea söyleni "aşk, nefret, tutku ve cinayet" temalı bir yapıt mı? Entrikayı sevenleri hayal kırıklığına uğratmak pahasına bu soruya evet yanıtı veremeyeceğim.

Madea’nın masumiyeti can yakıcıdır. Çünkü çocuklarını o öldürmemiştir. Tarihçilere göre kaçarken çocuklarını bırakmak zorunda kalır. Çocuklar da Korintoslular tarafından parçalanır. 

Euripides kurguyu güçlendirmek için Medea'nın işlemediği cinayetleri de onun üstüne yıkar. Böylelikle uğradığı ihanetten dolayı gözüne perde inmiş, kalbi taştan, evlat ve baba katili, gözünü intikam bürümüş bir kadın yaratır.

Euripides adlarını temize çıkarmak isteyen varsıl Korintosluların verdiği serveti kabul edip çocukları Medea'ya öldürttüğü için aslında bir mizojindir.

Atinalılık kültü mizojin bir ruh üzerine kurulmuştu. Mesela bilgelik tanrıçası Athena, Zeus'un kafasından doğar.

Mesela Hercules de çıldırıp ailesini doğramıştır ama ona gösterilen hoşgörü Medea'ya gösterilmez. 

Atinalı olmak, barbarlara eş olmamaktan ve kadınlara benzememekten geçiyordu.

Atina milliyetçiliğine destek olan en önemli söylenlerden biri, ilk kralları olan Erikhthonios'un Atina'nın kendi toprağından doğuşunu anlatan bir başka kadınsız doğum öyküsüydü.

Medea Yunan dünyasına sızmış bir Amazon’dur. Euripides, Atina'nın Amazon korkusunu oyunda başarıyla kullanır. Erkek-egemen Atina'da korku unsurunun hikâyeye damgasını vurduğunu görürüz.

Atina'da Yunan kahramanlarıyla dövüşen Amazonları konu alan masalların, cinsler arası savaşın söylensel arketipi olduğunu belirtmeliyim. Amazonlar ile savaşı konu alan bu söylen, bir bakıma bir evrensel erkek karabasanıdır. Bu savaşta Yunan kahramanları Amazonları kargılarıyla öldürür.

Kocası kendisini aldattı diye ondan intikam almak uğruna iki çocuğunu öldüren hain ve bir o kadar da "haklı" kadın miti, günümüz çağcıl Medea’ları olan köktenci feministlerine dokundurmalar içerir. Öldürülen çocukların her ikisinin erkek olması Medea’nın aslında erkekliğe de saldırmış olduğu analojisini kurdurtur.

Ezilmiş kadının ezilmiş gururunun intikam yolu olarak çocuklarını öldürüp kocasına acı çektirmeyi düşünmesi, nereden bakarsanız bakın patolojik bir ruh halidir. 

Günümüz modern toplumuna uyarlandığında aynı tepkiyi verebilecek kadar içinde nefret duygusu barındıran kadın profili ile karşılaşmayız. Çünkü değer yargılarımıza göre bir evlat katili olmak tüm haklılığı boşa çıkarır.

Filisid (evlat cinayetleri) vakalarına zaman zaman toplumumuzda da rastlıyoruz, ama nefret, aşk ve intikam karışımı duygunun yoğunluğu nedeniyle değil tabii ki.

Filisid vakaları, boşanan kadından intikam almak, çocuklarını göremeyen adamın cinneti, çocuğuna ayakkabı ya da pantolon alamayan babanın aczi gibi ekonomik ve ailesel sorunlar yumağından oluşan kırılma anlarına karşılık gelir.

Medea mitinde ataerkil şiddete yüksek dozlarda maruz kalan kadının iç dünyasındaki anlık ve kaotik yıkıcılığı görebiliriz.

Trajedilerde erdemli olmaya ve ahlaki değerlere önem verilir. Günümüz modern trajedilerinde "iffetli kadın" her türlü ataerkil şiddeti sineye çeken kadındır. Kadının toplumsal cinsiyet rolleri üzerinden tanımlanması, ona biçilen "her şeyi sineye çeken kadın" rolü dinin, töre ve geleneklerin katkısıyla tahkim edilir.

Antik trajedilerde kahramanların olağanüstü varlıklar, soylular, tanrılar, tanrıçalar, yarı tanrılar, krallar, kraliçelerden oluşmasının çağcıl muadili erkek yarı-tanrıları ve varsıl kapitalistlerdir. Devlet erkinde somutluk kazanan şey, ataerkil şiddete maruz kalanın trajedisidir.

Söylende olayların gelişiminde ve hızlanmasında önemli rolü olan kral Kreon’un ülkemizdeki muadili kim?

Medea’nın, kendini aşkına adamışlığında, sevmenin, inanmanın ve herhangi bir konuya kendini teslim etmenin entelektüel (zihinsel) estetik boyutu, Freud'un en üstün haz olarak nitelediği "entelektüel zevk"te anlamını bulur.

Medea iç hesaplaşmaların, gel-gitlerin ve hezeyanların sınır bölgesinde devinir. Sevdiğinin yüreğini dağlamakla ana olmak arasında çılgınca gelgitler, duygu yoğunlukları ve geçişleri yaşar.

Medea ana olmak, kadın olmak, aldatılan ve öfkeli bir insan olmak üçlemesini çok güzel yansıtır. Yavruları için göz yaşı dökerken, ruhu intikam duygusu tarafından ele geçirilmiş "yarık" bir kadındır.

Medea'nın, kendisini aldatmak yoluyla sadakat talebine ihanet eden Jason'dan aldığı intikamı yorumlarken Lacan, kadın- erkek aşkında kadının duyduğu hazzın iki taraflı olduğunu, arzu ve aşkın aynı nesnede, aynı erkekte birleşmek suretiyle yoğunlaştığını ve aslında kadının, aşkın dolayımı sayesinde kendinde bambaşka bir haz (jouissance feminine) oluşturduğunu, biriktirdiğini, kendine sakladığını ve onunla kendinden geçtiğini anlatır.

Medea mitinde büyü diye şeytanlaştırılan bilgeliği, bambaşka bir var olma deneyimini kaybedişimize böyle sahici çıldırmamıştık. 

Bana kalırsa Medea'nın şahsında bir miktar Prometheus gözlemlemek mümkündür. PrometheusZeus'a baş kaldırırken, Medea da kadın olarak, erkekler tarafından çizilen kaderine baş kaldırır. Zaten, söylende Creo ve kızı Creusa'yı öldürmek için Prometheus'un insanlar için çaldığı ateşten faydalanır.

Medea bir cinnet kriziyle değil de soğukkanlılıkla çocuklarını öldürmüş bir karaktere sahip tek Yunan trajedisidir. O sonuna kadar intikamına sadık bir kadın mitidir.

Sevdiği adam uğruna yaşadığı toprakları terk etmiş, ailesine ihanet etmiş bir Medea ve onu bir barbar olarak gören ve bir prensesle evlenip kendi hayatını kurtarmaya çalışan Jason tasvirinde "asıl suçlu kim?" sorusuna net bir yanıt vermek zordur.

Ancak karşı durduğu ataerkil toplumun günümüzde tüm gücüyle varlığını sürdürmesi her şeye rağmen Medea'ya acımayı ve sempati duymayı sağlıyor. 

Goya, "Çocuklarını yiyen Satürn" tablosuyla Medea mitine estetik dokundurmalarda bulunmuştur.

Goya’nın insanları rahatsız edecek kadar kuvvetli vahşet tasvirleri, günümüz modern toplumlarında yer yer aynı vahşet dozuyla zaman zaman ise vahşetin sofistike, ince şekilleriyle gerçekleşiyor.

Kadın, Goya’nın "Los Caprichos" ve "Disasters of war" çizimlerinde görülebilecek cinsten bir ataerkil şiddete nerdeyse her gün maruz kalmaktadır.

Goya’nın evinin duvarlarına yaptığı "kara resimler", modern toplumun karanlık kuytularına gizlenmiş ataerkil şiddete analoglar şeklinde ışık tutar niteliktedir.

Modern bireyin enflasyonla, işsizlikle, siyasi kırım ve işkenceyle, korku ve şiddetle kararan iç dünyasını başka hiçbir resim bundan daha iyi betimleyemezdi.

Somut ve soyut şiddete maruz kalan insan ruhu bu anlamda Goya’cıdır. Dalgalı, kirli, şekil değiştiren hem melek hem şeytan olabilen türde Goya’cı bir "karanlık derinliğe" sahiptir.

Goya’nın vahşeti resmedildiği tablolarında maktullerin suretleri gözükür, ama katillerin yüzleri görünmez.

Orada nerdeyse "Cumartesi Anneleri" gerçeğinde somutluk kazanan bir trajediye tanık oluruz. Onların yaşamında da katiller gizli birer el gibiydi; o denli olağan ve hatta toplumsal. Ancak kimse katillerin suretlerine bakmadı, görmek istemedi, resimlerini çekmedi. Çünkü onlar "yüzsüz"dürler. Fakat maktuller ve masumların ifadesi açıktır ve alenidir. Sırf bunun bilinciyle yaşamanın ve bunun farkında olmanın bile "vicdanın bekaretini" bozması beklenir. Çünkü cehennem, bu gerçeği bilip bu kurgunun bir parçası olmaktır.

Bu nedenle annelerin sevgili çocukları "motorların maviliklere sürüldüğü" o şehre değil, oyun oynanmayan, müziğin duyulmadığı daha karanlık bir şehre gittiler.

Peki, annelerin çevresini kuşatan şeytani güçler kim?

Kötülüğün ve banal aptallığın anlamsız çirkinliğini taşıyan insanlar topluluğu mu?

"İzle ve sessizliği koru" şiarınca yaşayan korkaklar mı?

Bir an için düşünün, Şimdi’niz dağıldığında geleceği nasıl tahayyül edebilirsiniz?

Francisco Goya yalnız ileri geri hareket eden gölgelerin resimlerini çizdi. Bu gölgeler, toplumsal cinnet halini, öznenin, muhafazakâr değerlerin yükselmesiyle artan karamsar boşluğa sürüklenişini ve savaşı karakterize ediyorlardı.

O, militarist ataerkil şiddetin gotik yıkıcılığını, bu yıkımın insanın kavrayışının sınırlarındaki fikirlere etkisini yansıtmak için fırçasını kullandı. Goya'nın çizimlerinde aşırılığın sınırı ya da siperi yoktur.

İçindeki öfkeyi ve dehşeti, duvarlara atıp, yansıttı. Ruhu bu şekilde bir arınma yaşayıp muhtemelen kurtuldu.

Goya’dan bu yana Antroposen’in modern çağındaki manzara da hiç de iç açıcı değildir.

Goya’nın tablolarında anlamını bulan, "vücuttan kesilmiş ve saçından ağaç dalına bağlanmış kafalar, kazığa oturtulmuş vücutlar, asılı duran bir adamın ağzından dişlerini çıkarmaya çalışan kadın, eşek başına sahip insan figürleri, karın deşmekte olan adamlar, kadına tecavüz edenler, öldürülmüş bir kadına bile tecavüz eden adamlar, ölülerin üstüne kusan adamlar, birini şişleyerek ve sopalarla döverek öldürenler, birini ayak bileklerinden bağlayıp atın arkasından yerde sürükleyerek öldürenler" figür kalabalığı, topumda giderek yaygınlık kazanan işkencenin (Toma’nın arkasına bağlanıp yerde sürüklenen Lokman Birlik örneğinde), nihilist şiddetin, kamu malının yağmalanması ve talanının, sınırsız aptallığın (eşek başlı adamlar), tecavüzlerin, feminisid vakalarının, nekro-şiddetin ve düşük yoğunluklu savaşın ulaştığı boyutları yansıtmaları açısından çarpıcı bir semboliğe sahiptir.

İnsan, dünyadan kaçış, çevresel tahribat ve insan olmanın gerçek doğasını arama arasındaki gerilim alanında duruyor.

Aldatmalar, boşanmalar, aile içi şiddet, çocuklara şiddet hatta ensest ilişkiler, uygarlaşma yürüyüşünde insanlık olarak kaç adım yol alın(ma)dığını gösterir.

Neo-liberalizm, toplumun atomizasyonuna, bireysel acımasızlığa ve devletin (Leviathan) yeniden inşasına yol açtı.

İnsan ekonomik yükselişine çevreyi ve iklimi feda etti. Dünyanın çalışma tezgâhı artık tam anlamıyla bir çöp bataklığını andırıyor.

Fabrika bacaları üzerindeki kara gökyüzü, kimyasallardan kırmızı lekeli tekstil endüstrisinden nehirler, çorak, ormansız alanlar, binlerce ölü balıkla kirlenmiş ırmaklar, bir zamanlar göllerin olduğu kahverengi fosseptikler, darmadağın bir varoluşun çevre tablosuna uyarlanmış yansımalarıdır. 

Doğanın bu içler acısı hali insan ruhunun parçalanmışlığını ve hasta halini de yansıtıyor. İnsan ekonomik büyüme ve eşya uğruna sadece çevreyi ve iklimi feda etmekle kalmadı ruhunu ve varlığını da "şeyleştirdi".

Anlam ve sosyallik kaybına ilişkin ikna edici iç görülerinden ötürü Marx’a buradan binlerce kez selam olsun.

İnsanın "kommunal" deneyimleri neo-liberal işgal nedeniyle akamete uğradı. 

Euripides’in efsanevi kral kızı Medea’sı, belki gelecek nesiller tarafından kurnaz bir çocuk katili, intikamcı bir aşık ve bir zehirleyici olarak hatırlanacak. Bu söylenin zihinsel ve estetik bir ara boşlukta bize bağışladığı aydınlanma, toplumsal atmosferi kimin zehirleyip havasını solunmaz hale getirdiğini, Medea’nın cinnetine kimin müsebbip olduğunu, çocuk katillerinin ve gerçek filisid vakalarının arkasında hangi toplumsal gerçekliğin yattığını, ataerkil şiddetin yol açtığı toplumsal yıkımın boyutlarını, köktenci feminizmin, neo-liberalizmin erkek-kadın bölünmesini güçlendiren bir komplosu olduğunu, seçkinci Atinalılık ruhunun toplumu ayrıştırıcı modern yansımalarını, barbar-uygar halklar ayrımının şövenist-ırkçı arka planını görmemizi sağlayacak. 

Medea tanrıların bir kuklası ve onların ihtiraslarının bir aracı haline getirilmişti. Tanrı-kral ideali aracılığıyla insan ile kutsal olan arasındaki enerjik yapı yeniden şekillendi.

Çünkü o tümüyle aşırı ve uyumsuz bir karakterdi. Adeta modern çağın o profan insan örneklerinden biriydi. 

Modern Medea, aslında herkesin içinde olan zehrin dışavurumu gibidir. Şiddet dolu, uykudayken uyanmışlığın, ancak rahatsız edilmişliğin karşılayabileceği o anlam bütünlüğüdür. Medea'nın kalbinde anlam bütünlüğüne ulaşmış olan şey, onu iki çocuğunu öldürmeye iten "uyanmışlıktır". 

Sistemin dayattığı algı, "bu dünyada en az bedelle en fazla mutluluk duyarak, Dionysosçu halini yitirmiş bir şekilde yaşamalısın" gizli buyruğudur. "Kâbe’si büyük alışveriş merkezlerinin kafeleri olan insanların, tüketim ve haz tutkularını gizleyerek, kapitalizmin şeytanlarını taşlıyormuş izlenimi vererek yaşamalısın" komutudur. 

"Aldatılmışlıklarının hepsini içine gömerek, kendini yeniden ve yeniden keşfetmeden, sadece İason tarafından değil, sana yaşatılan her şeyin sorumlusu olarak kendini, sadece kendini bilerek, herkesin yaptıklarından sıyrılıp, zehrini trajik bir biçimde kendi içine akıta akıta, sürünerek yaşamalısın" dayatmasıdır. Modern Medea’ya biçilen rol budur. 

Fakat modern Medealar sevgililerini bu sefer sınıfsal kırılma sınırlarının kenarında konumlandırıyorlar.

Öne Çıkanlar