Mithat Sancar: HDP’nin Türkiye partisi olması halkların partisi olmasıdır

Mithat Sancar: HDP’nin Türkiye partisi olması halkların partisi olmasıdır
Artı TV’deki Ustura Programı’nda, partisinin 'Türkiye partisi' olduğunu ifade eden HDP Eş Başkanı Mithat Sancar, Türk Partisi' ile 'Türkiye partisi' arasındaki farkları anlattı.

Ahmet NESİN


ARTI GERÇEK - 2015 yılı Türkiye’de herşeyin değiştiği bir yıldı. HDP’nin kuruluşu ve 12 Eylül faşizminin getirdiği yüzde 10’luk barajı ciddiye almadan seçime parti olarak girmesi çok önemliydi. Bana göre bu özgüveni önce HDP dışında herkes küçümsedi ve ciddiye almadı. Ancak 7 Haziran 2015 seçimleri artık Kürtlerin ve sosyalistlerin küçümsenmemesi gerektiğinin açık kanıtıydı. 7 Haziran seçimlerine kadar koalisyonu öcü gibi gösteren AKP ve Recep Tayyip Erdoğan tam bir yıkım yaşadılar. iktidardan düşürülemez denilen parti ve Erdoğan HDP seçmeninin yüzde14’e yakın oyuyla ve 80 milletvekiliyle yerle bir oldu ve Erdoğan koalisyonunu kurmak zorunda kaldı ve o güne kadar karşı ve kavgalı olduğu Ergenekon Hareketi ve MHP’nin esiri oldu. 2015 yılı Türkiye siyasetinde bence bir milattır. HDP Eş Başkanı Mithat Sancar’la HDK ve HDP’nin kuruluşunu ve aralarındaki farkları konuştuk dün Artı TV’deki Ustura Programı’nda..

DÜNYADA BÖLGESEL PARTİLER VAR AMA BİZ BÖLGESEL PARTİ DEĞİLİZ

Merhaba, hoş geldin Mithat Sancar.

Merhabalar.

Önce şunu sormak istiyorum. HDP kurulurken işte bir "Türkiye Partisi" tartışıldı hep. Hem HDP içinde tartışıldı. HDP’nin çıkış amacı bir Türkiye partisi olmaktı hem de insanların bütün tartıştıkları konu buydu. HDP dışındakilerin de. Fakat şöyle bir mantık oluştu; HDP’nin bir 'Türkiye Partisi' olmasını HDP dışındakiler -tabii bu bana göre- bir 'Türk Partisi' yani diğer partiler gibi bir parti olması gibi algıladılar. Sizce HDP’nin bu şekilde bir 'Türk Partisi' olmasıyla bir 'Türkiye Partisi' olması arasındaki fark nedir?

Bu fark çok açıktır. Bu fark HDP’nin. HDP adı üstünde, açarsak, 'Halkların Demokratik Partisi'dir. 'Türkiye Partisi' buradan başlıyor diyebiliriz. 'Türk Partisi' olmak için 'halklar'ı telaffuz etmemek lazım. Yani halkları kapsayan, halkların eşit temsiline kendi kimlikleri ile temsiline açık bir parti olmamak lazım eğer "Türk Partisi" olacaksanız. Dolayısıyla ismi üzerinde Türkiye’de bu parti halkların partisi olarak kuruldu. Fakat tartışma burada bununla kalmıyor. Şöyle bir aslında Dünya siyasi partiler bilgisi paylaşırsam herhalde bir sakıncası olmaz.

Şöyle anlatayım; "Türkiye Partisi" olmak nedir? Bir defa bütün Türkiye’nin renklerini, kimliklerini, inanç gruplarını eşit görmek ve kendi içinde temsil edilmesini sağlamak demektir. Bu en önemli özelliğidir HDP’nin. Dediğim gibi ismi de üzerinde zaten. Öte yandan Türkiye’nin bütün sorunlarına çözüm üreten parti olmak iddiasında olmaktır. Üçüncü de; Türkiye’yi yöneten parti olmak talebinde bulunan parti olmak demektir. Yönetimini üstlenmek veya yönetime ortak olmak hedefi demektir. Peki şimdi neyle kıyaslanıyor. Daha doğrusu neyle karşı karıya getiriliyor bu özellikle, sanki HDP kendi geleneklerini yok sayıyormuş gibi bazı değerlendirmelere rastlıyoruz. Kendi geleneğini ve kökünü inkâr eden bir parti asla olmadı HDP. HDP Kürt siyasal geleneği üzerinde yükselen bir partidir bunu hepimiz biliyoruz.

Herkes biliyor aslında. Bunun bir tartışma konusu olduğu da yok. Kimse de bunu reddetmiyor, sorgulamıyor. Evet, Kürt siyasal geleneğinin yeni bir evresini oluşturuyor. 1989’da HEP sonra DEP ve diğer partiler ta BDP’ye kadar geldi, BDP’den sonra yeni bir evre belirlendi yeni bir evreye geçme kararı verildi. Bu yeni evrede de elbette yine en temel sorun olarak Kürt Sorunu olarak görülüyor, Kürt Sorunu’nun demokratik, siyasal çözümü bu partiyi ortaya çıkaran temel sebeptir. Fakat bunun yanına Türkiye’nin de bütününü demokratikleştirme hedefi ekleniyor ve bu iki hedef iç içe geçiriliyor. Sadece Kürtlerden oy almak üzerine kurulmuyor. Sadece bölgedeki Kürtlerden oy almak üzerine kurulmuyor. Öncelikle Türkiye’nin her yerindeki Kürtleri bir hedef kitle olarak belirliyor çünkü Türkiye’nin batısında çok büyük bir Kürt nüfusu var. Üstüne ayrıca Türkiye’deki bütün halklardan destek almak, oy almak hedefini ortaya koyuyor. Şimdi biz 'Türkiye Partisi'yiz dediğimizde bu açık. Peki Türkiye Partisi olmayınca ne oluyor? Mesela 'Bölge Partisi' olabilir mi Türkiye’de? Var Dünya’da böyle partiler.

'SADECE KÜRT SORUNU'NU PROGRAMINA ALAN PARTİLER DE KURULABİLİR'

Şimdi üç kıtadan örnek vereceğim. Türkiye’de de bunlar yapılabilir ama gerçekliğini tartışabiliriz ayrı mesele. Hindistan’dan başlayayım Asya kıtasından bir milyardan fazla nüfusu olan bir ülke ve toprak esasına dayalı bir federal bir sistem var. Her bölgede, sadece o bölgede siyaset yapan partiler var. Yüzlerce var. Belki binlerce bilmiyorum. Şimdi onlar o bölgeyle sınırlı siyaset yapıyorlar dolayısıyla "Bölge Partisi" oluyorlar. Hatta Hindistan’da bir de yani federe eyaletler dışında bölgeler de var. Ayrıntıya girmeyeyim sadece fikir versin diye söylüyorum. Afrika’dan örnek alalım. Etiyopya. 86-87 milyon nüfusu olan bir ülke ve sistemin daha 25 yıllık geçmişi var. Orada da etnik temele dayalı federasyon var. Pek çok etnik parti var. Çeşitli bölgelerde kendilerini belli bir etnik grubun temsili ile sınırlayan. Onlardan oy alma hedefiyle kendini tanımlayan partiler var. İspanya’ya geçelim, Avrupa’ya. Daha çok biliniyor bu örnek, mesela Pakistan’ı geçtim başta. Çok sayıda örnek var anlatabileceğim. Siyasi partiler nedir, nasıl tanımlanır, niye böyle şekillenir konusu başlığı altında, anlatabilirim. Ama şimdi İspanya’ya bakalım. İspanya’da da bölgesel partiler var. İşte, sadece Bask ve Katalan bölgesinde değil Galiçya’da da var. Başka bölgelerde de var. Onlar da kendilerini esas olarak o bölgeyle sınırlıyorlar. Bu sistemler karmaşık olabilir ulusal mecliste de temsil edilebiliyorsunuz. Federal mecliste de sandalyeniz olabilir. Şimdi Türkiye’de "Bölge Partisi" olmak isteyen, sadece Kürt bölgesinde faaliyet göstermek isteyen bir parti kurulabilir. Hiçbir itirazım olamaz buna zaten. HDP’nin de itirazı olmaz. Sadece Kürt Sorunu’nu programına alan, sadece bunun için çeşitli çözüm önerileri ortaya koyan partiler de kurulabilir. Hiçbir itirazımız yok.

Nitekim buna benzer partiler var Türkiye’de. Sadece Kürtlerden oluşan bir parti yönetimi hedefleyen oluşumlar da ortaya çıkabilir. Buna da itirazım yok. Yani diyebilir ki; yönetim kademelerinin tamamı Kürt olacak. Böyle bir parti kurulabilir. Şimdi Türkiye’deki hangi parti böyledir, bilmiyorum. Yani böyle bir parti de kurabilir. Buna da itirazımız yok. Fakat şunu biliyoruz; Türkiye’de üniter bir devlet sistemi var. Bölge parlamentoları olsaydı, şu an bölgesel parti çok daha realist olurdu. Bölgede temsil edilir, ayrıca merkezdeki parlamentoda da seçim sistemine göre veya geçerli siyasal sisteme göre temsil edilirdi. HDP de tercihini bunlardan hiçbirinden yana yapmadı. HDP tercihini, esas olarak bütün Türkiye’yi ve Türkiye’deki bütün halkları, ezilenleri, ötekileştirilenleri, düşmanlaştırılanları kapsama hedefiyle ortaya çıktı.

'TÜRKİYE'DEKİ BÜTÜN DEVRİMCİ DEMOKRATİK MÜCADELELERİ KAYNAĞA KATMAK İSTİYORUZ'

Şimdi bize yöneltilebilecek sahici eleştiri şu olabilir: Gerçekten bu hedefe ne kadar vardınız. Bu konuda yapılacak her türlü eleştiri tartışılır. Ama bize niye "Niye ‘Bölge Partisi’ değilsiniz?" diye bir eleştiriyi -bağışla beni- çok da zekice bulmuyorum. Bu bir tercihtir. Bize size "Niye ‘Bölge Partisi’ oluyorsunuz" ya da "Niye sadece Kürt Sorunu ile uğraşıyorsunuz?" demiyoruz. Biz diyoruz ki; Gövdesi geçekten Kürtlerden oluşan ve zaten amblemimiz de ağaç biliyorsun, köklerimiz belli, Kürt siyasal geleneğinde esas olarak ama bu kökleri genişletmek istiyoruz. Türkiye’deki bütün devrimci demokratik mücadeleleri kaynağa katmak istiyoruz. Onun için uğraşıyoruz. HDK’nin kuruluşunda da bu vardı. Biliyorsun sen de vardın. Bunun ötesinde, Türkiye’deki bütün halkları ve en önemlisi de bütün ezilenleri, dışlananları bir gövdenin etrafında bu gövdenin ayrılmaz parçası olacak şekilde bir araya getirmek istiyoruz. HDP budur.

Bize şunu diyebilirler: 'Siz önünüze bu hedefi koydunuz ama hedefinizle tutarlı değilsiniz. Ya da 'Ya da bu hedefe uygun politikalar üretmiyorsunuz.' Ya da 'Sizin kendinize biçtiğiniz hedefe götürecek politikalarınız eksik.' Bunların hepsini tartışmaya bu eleştirilerden faydalanmaya açığız, hazırız. Ayrıca çok temek bir ilkemiz olarak özeleştiri yapmayı da bilir. Eksiklerimizi tamamlamaya çalışırız. Bu ayrı mesele. Fakat bir kesim dönüp dolaşıp şöyle eleştiriyor biliyorsun; 'Partide Kürtler hakim değil, eş başkanın etnik kökeni şu değil.' Bunu ayıp sayarım ama hadi geçtim ayıp saymayı, bizim parti kurulurken mevcut bütün parti belgelerinde hedefi, niteliği belli bu partinin. Eğer bu eleştiriyi yapanlar başka bir şey oluşturmak istiyorlarsa yolları açık yapsınlar biz bir şey demiyoruz.

Türkiye’de bir bölgesel parti olmasa bile 60’larda 70’lerde Birlik Partisi vardı. Mustafa Timisi başkanlığında. Alevilerin partisi olarak ama bölgesel sayılırdı çünkü Sivas’tan milletvekili çıkarırdı bir tek. 60’larda 70’lerde ne halklar ne siyasiler bunu yadsımıyordu.

Türkiyede bölgesel bir sistem olmadığı için bunlara gerçek "Bölgesel Parti" demek zordur. Mesela bölge parlamentoları olsaydı o parlamentolarda temsil edilmek üzere kurulmuş bir parti de bulunsaydı buna gerçek anlamda "Bölgesel Parti" derdik. Belki Türkiye Birlik Partisi esas olarak Alevileri temsil etmek iddiasıyla ortaya çıkmıştı ve Alevileri birleştiren ya da bir araya getiren bir hareket olarak kendini tanımladı. Buna benzer bir başka oluşum daha oluştu biliyorsun. 90larda yine Barış Partisi örneği var. Olabilir bunlar. Ama şöyle bir dönüp bakıyoruz. Sadece Kürt temsiliyetiyle sınırlayan partilerin bir konforu var çünkü ciddi bir temsiliyete ulaşmıyorlar, sahada mücadele konusunda çok fazla yükle karşılaşmıyorlar ve açıkçası devletten de pek fazla rahatsızlık da yaşamıyorlar. Bu parti "Türkiye Partisi" olarak kurulduğu andan itibaren, ilk seçimlerde, aslında ilk seçim 2015 değil. Yine Selahattin Demirtaş’ın cumhurbaşkanı adayı olduğu seçim var hatırlayalım. Yüzde10’a yaklaştı. Onun ardından ilk seçimlerde de, 7 Haziran 2015’te de %13’e ulaştı. Böylece çok geniş bir kitle oluşturabildi ve önüne koyduğu hedefleri, yürüme yolları genişledi.

'7 HAZİRAN SEÇİMLERİ HER ŞEYİ DEĞİŞTİRMESE DE BİR MİLAT OLDUĞUNU SÖYLEYEBİLİRİM'

Şimdi 7 Haziran seçimlerine gelirsek, Türkiye siyasetinde, buna orduyu da katıyorum, 7 Haziran seçim sonuçları Türkiyede her şeyi değiştiren bir milat mıdır?

Bu çok büyük bir tespit olur ama bir milat olduğunu söyleyebilirim. Her şeyi değiştirmese de bir milat olduğunu söyleyebilirim. Tam da HDP fikriyatının yarattığı etkiyi göstermesi açısından bir milat sayılır. O da şu; Kürt siyasal geleneği Türkiye’nin diğer halklarıyla buluşmak için yola çıktı, bugüne kadar, bu iki dereyi bu iki nehrin buluşmasını engellemek için sistem her şeyi yapmıştı. Halklar arasına düşmanlık duvarları örmüştü önyargı dikenli telleri dikmişti vb. başka engeller de koymuştu. 95 yıllık bir resmi ideoloji ile, bu duvarları pekiştirmişti. Bizden önceki partiler bunu aşmak için uğraştılar. İttifaklar yaptılar, sadece Kürt adaylarla girmediler, Türkiye solundan, demokratlarından insanları da partiye kattılar ve aday da gösterdiler seçimlerde. Ayrıca milletvekili olarak da parlamentoya girmeleri de mümkün oldu bu insanların. HDP bunu çok daha sistemli ve bütünsel bir yapı içinde gerçekleştirmek için yola çıktı. Şunu demek istiyorum; ittifak değil bizatihi partinin kendisi, bileşenleriyle, bağımsız bireyleriyle artık kendi içinde, hem bütünlüklü bir parti hem de o çok renkliliği, çoğulculuğu devam ettiren çok özgün bir yapı oldu.

Bu yapı, 7 Haziran’da Türkiye halklarıyla buluşabildi. İşte bu sistemin bütün sahiplerinin uykuların kaçırdı. En büyük korkuları oldu. O yüzden sistemin İslamcısı, muhafazakarı, devletçisi, ergenekoncusu, faşisti bunların hepsi neredeyse asıl büyük tehlikenin Kürtlerle Türkiye’deki diğer halkların buluşmasının yarattığı, yaratacağı o büyük dönüşüm gücünden korktular. 7 Haziran’dan sonra ilk saldırı nerede oldu? Suruç’ta oldu. Kime yapıldı? Kobani’deki çocuklarla dayanışmak için gelen Türkiye halklarının güzel çocuklarına yapıldı. Peki 10 Ekim katliamı niye yapıldı? Aynı şey. Orada da, yine, Türkiye halklarının çok değişik kesimlerden temsilcileri bir araya gelmişti. Türkiye halklarına verilmek istenen mesaj açıktı: Kürtlerden uzak durun. Kürt siyasal mücadelesi ile Türkiye demokratik devrimci siyasal kaynaklarının buluşmasına izin vermeyeceğiz mesajı verdiler halklara. Fakat HDP olarak en azından bu her şeyi doğru yapmamış olabiliriz ama bu özü koruyarak devam etti, diz çökmedi, vazgeçmedi, çizgisinden de sapmadı.

Tam burada diğer sorumu da sorayım o zaman. Bunca tutuklamaya, 20.000e yakın tutuklama var. Yani üst düzey anlamında, ilçeler, beldeler aklına ne geliyorsa 20.000e yakın tutuklama var. Buna rağmen hâlâ nasıl ayakta kalabiliyor? Buna oligarşi de burjuvazi de çok şaşırıyor aslında. Bunu nasıl yapıyorsunuz?

Bu bir inanç meselesidir, bu bir birikim meselesidir. Bu bir tecrübe meselesidir. Yani, bizim gövdemiz çok sağlam bunu biliyoruz. Çünkü gövdemiz çok çeşitli katliamlardan, çok çeşitli baskıdan, ayakta kalarak gelen bir halkın harcıdır. Kürt halkının oluşturduğu bir harçtır bu gövde. Ve Kürt halkı her türlü baskıyı, zorbalığı yaşamış ama onurundan ve inancından vazgeçmemiş bir halktır bunu herkes biliyor. Bunu bütün Dünya biliyor. Bunu Türkiyenin muktedirleri de biliyor. Asıl tehlike şuydu: "Bu gövdeyi yıkamıyoruz bari dallarını budayalım. Bari dallarını keselim gövde olarak kalsın." Fakat gördüğümüz üzere Türkiyenin değişik kesimlerinden devrimci sosyalist, sol, demokrat, yoldaşlar, arkadaşlar bu gövdeyle bağlarının kesilmesine izin vermediler. Onlar da çok kararlı durdular. Bu ağaç gövdesiyle dallarıyla bir bütün olarak işte bu inançtan, bu birikimden hareketle ayakta kalıyor. Bu kadar insan tutuklanıyor, sanıyorlar ki; "Çökerttik". Bakıyorsunuz ki ilçe teşkilatı iki kişi ile il teşkilatı üç kişiyle yeniden ayağa kalkıyor. Ancak inançla açıklanabilir bu.

'BİZİM ZEMİNİMİZ VE TEMELİMİZ ÇOK SAĞLAM'

Sosyalist hareketin ve Kürt hareketinin bir tabanı var. CHPnin bir tabanı var. MHPnin bir tabanı var. Ama bir bana göre bir tabanı değil seçmeni var. Daha önceki Erbakan’ın kurduğu Milli Selamet Partisi, Saadet Partisi falan onların bir tabanı var. Rakamlar önemli değil ama var. Tabanı olunca partiler ne olursa olsun göçmüyor. ANAP’ın ondan sonra DYPnin çökmesi, taban olmayıp da o sadece seçmeninin olması diyebilir miyiz?

Doğru diyorsun. Bence taban çok çok önemli bir şeydir. Yani bir bina inşa etmek için gerçekten sağlam bir zeminin ve temelin olması lazım. Eğer çürükse, boşsa o zaman o bina ilk sarsıntıda gider. Şimdi bizim zeminimiz ve temelimiz çok sağlam. O nedenle boşlukta durmuyoruz biz. Biz kararlı, inançlı halkın oluşturduğu o sağlam zeminin üstündeyiz. Güvencemiz bu. Başka da bir güvencemiz yok. Şimdi bu arada şunu da belki de söylemem gerekiyor; bazıları için HDPyi eleştirmek herkes için bir haktır ben buna bir şey demem eleştiri bizi bozmaz asla kızdırmaz. Fakat özellikle Türkiyede belli çevrelerin bizi eleştirmesi ya da bize saldırması çok anlaşılır bir şeydir ama açık söylemek gerekir ben de öyle hayli diplomatik konuşuyor görünüyorum ama çok açık sözlü olduğumu da söyleyenler var. Bir de, hani Kürt mahallesinde bizim dışımızdaki mahallede işleri güçleri neredeyse tek dertleri HDPye saldırmak olan küçük ama belli gruplar var. Burada o saldırı, belli çizgileri ve ilkeleri de bir kenara bırakan niteliğe bürünebiliyor. Birinin bir sözünü, ayıklayıp oradan Türkiyedeki ırkçı, sağcı, milliyetçi, devletçi kesimlerin saldırısından daha beter saldırabiliyorlar. Diyoruz ki, tamam saldırsınlar bir şey olmaz. Biz sağlam duruyoruz. Eleştiriden yararlanırız ama bu saldırıların bize herhangi bir zararı olmaz. Enerjilerini bizimle harcamasınlar. Eğer varsa bir hedefleri, ilkeleri, değerleri, onlar için daha fazla enerji harcasınlar. Yani bu enerjiyi HDPye saldırarak tüketmelerine yazık oluyor. Mücadele etsinler. Neye inanıyorlarsa onun için mücadele etsinler. Onların inandıkları şeye ulaşmalarını engelleyen HDP ise bize de saldırsınlar ama biraz doğrusu hazin duruma düşüyor bu çevreler. Onun not etmek istedim.

HDP VE HDK ARASINDAKİ FARKLAR

Şimdi HDK ile HDP arasındaki farkı anlatabilir misin bize?

Aslında sen bunu daha iyi anlatırsın sen HDK’nin kuruluş sürecinde de varsın. Yani şöyle söyleyelim: Bu parti-kongre ilişkisi bize özgü değil. Dünya sol geleneğinde, kongre-parti ilişkisi özel bir tarihe sahiptir. Kongre, olabilecek en geniş kesimlere ulaşmak üzere kurulan bir çatıdır. Eğer bu kongre ile siyasal hedeflere ulaşmak için yürümek mümkünse onunla yürünür. Yürünebileceği yere kadar da gidilir. Fakat, tarihin belli bir aşamasında, mücadelenin belli bir evresinde, daha bütünlükçü daha sistematik örgütlenme ihtiyacı ortaya çıkabilir. İşte o ihtiyacı karşılamak için de partileşilir. Ama kongre bu partinin yaratanı, tabiri caizse anası olmaya devam eder. Dolayısıyla bizim geleneğimizde kongre, partinin üstündedir her şeyiyle.

HDP sonuçta bileşenlerin partisi olarak geçiyor. HDK de öyle. Bu bileşenler HDK içerisinde toplanıp HDPli olmaya yani bunu anlatması zor ama Kürtlerin ve oradaki bileşenler dışındaki bağımısız sosyalistlerin bir araya geldiği bir parti noktasına gidebilir mi? Bütün bileşenlerin kararları HDKde alınsa, çünkü HDP sanıyorum Türkiyedeki HDKyi yok etti sanıyorum. Parti, kongreyi ikinci plana attı halbuki öyle olmaması gerekiyor.

Ben aynı kanıda değilim. Mesela bazı sıkıntılarımız var dediğimde kastettiklerimden biri de budur. HDP Dünya siyasi partiler tarihinde de şimdiki coğrafyasında da özel yeri olan bir partidir. Değişik bir örnektir. Çok benzeri yoktur. Almanyayı örnek veriyorum bazen. Yeşiller Partisi de batıdan geliyordu sonra birleşmeden sonra, Birlik 90 grubu ile bir araya geldiler, Yeşiller-Birlik 90 oldular. O bir bileşen hukukuyla yürüdü fakat bu kadar az bileşeni olan bir parti bile bunu oturtmakta zorlandı. Şimdi bence bizim, bu tür eleştiriler ya da bu tür sorular geldiğinde bunlar üzerine kafa yormamız zaten gerekiyor ve esas bunlar çok değerli. Hani bazen diyorlar ya; "HDPde sorun mu var?" Şu an aktüel olarak HDPde bazı çevrelerin göstermeye çalıştığı gibi bir sorun yok. Yok o bunu dedi falan bunlar bizim için çok olağan şeylerdir, Yoldaşlık hukuku çerçevesinde ele alırız, hiçbir arkadaşımızı başkalarının saldırısına asla teslim etmeyiz. Eleştirimizi de birbirimize yaparız. Şimdi yapısal bazı sıkıntılar var diyoruz bazen, bunlardan biri de, kuruluş sürecinden gelen HDK-HDP ilişkisini bu yeni aşamaya göre yeniden oturtmaya çalışmaktır. Bu bizim kendi meselemizdir. İkincisi, bileşenlerle parti içindeki ilişkilerini ve parti ile ilişkilerini oturtacak hukuku yeniden tartışmaktır. Bu bizim işimiz. HDP budur zaten. HDP bunları oturtarak yürüyecektir. Şu anda hiçbir bileşenin HDP ile olmak konusunda herhangi bir sorunu yoktur. Zaten HDP, bu bileşenler dışında da yoktur. Kürtler de bir bileşendir, diğer partiler de bileşendir. Hepsi bir arada HDPdir.

Peki bileşenler seçildikten sonra, kedi partilerinden meclise gitseler ve mecliste 4-5 tane sostalist parti olsa, bu ne HDPnin grubunu sarsar ne başka bir şey. Hatta iki grup bile olabilir yani onlar da bir birlik yapıp olabilir. Bu hiç tartışıldı mı HDPde?

Orada bir fark var o farkı gözetelim. Birincisi HDP, parti olarak seçimlere girdiğinde bileşenler de HDP ile geliyor. Dolayısıyla onlar HDPli. HDP içine geldiklerinde HDPlilerdir. Bir de ittifaklar var. Mesela son seçimlerde Türkiye İşçi Partisi ile biz ittifak yaptık. Türkiye İşçi Partisi bizim bileşenimiz değildir. Bizimle ittifak kurarak seçime girmiştir. Ve zaten o ittifak anlaşması yapılırken de zamanı geldiğinde ayrılıp kendi başına devam etme kararı da almıştır. O zaman da böyle kararlaştırılmıştı bu karar da verildi. Bu çok normal bir şeydir. Fakat eğer bileşenlerin ayrılıp kendi partilerinde mecliste siyaset yapmaya devam etmelerini savunacak olursak asıl HDPyi o zaman ortadan kaldırma riski ortaya çıkar. Çünkü HDP hepsiyle bir arada HDPdir. O nedenler bileşenler partinin dışında değildir. Partinin bizatihi hücreleri yani bir organizmanın vazgeçilmezleridir.

'HDP BARIŞIN VE DEMOKRASİNİN SİGORTASIDIR'

Peki şimdi televizyonlarda ilginç bir şey var. Bütün partiler, bütün partileri destekleyen gazeteciler, akademisyenler nedense HDP seçmenine hayran. Hatta en son biri HDP seçmenine kötü diyen vatan hainidir" dedi. Ama yönetime gelince, o HDP üyesi vatan haini oluyor. Hepsinin gözünde böyle. Neden bütün partiler neredeyse HDP seçmenini yardımcı kuvvet gibi görmeye başladı? En son Binali Yıldırım da 'HDPnin oylarına talibim diye miting yaptı'

Tabii şimdi, kendi kendileriyle sürekli çelişki halindeler bütün bu saydığın çevreler ve şahıslar. Bize terörist parti diyorlar. Bizi kriminalize etmek istiyorlar. Bizi ötekileştirmek ve yalnızlaştırmak istiyorlar ama çok güçlü bir seçmen desteğimiz ve tabanımız var. Şimdi eğer, bu seçmene de terörist derlerse kendi kendilerine çok acı bir itirafta bulunmuş olacaklar o da şudur: Türkiyede 6 milyon insan resmen ve alenen terörist olmuş oluyor. Bunu diyemiyorlar o zaman şöyle diyorlar: Partinin yönetimi ya da kendisi terörist seçmeni değil. Çok basit bir şey. 5 yıldır, 1 Kasım 2017 seçimlerinin öncesinden başlayarak her türlü karalama her türlü düşmanlaştırma propagandası yapıldı bize karşı. Aklına gelecek her türlü olumsuz kampanya yürütüldü. Terörist terörist diyerek dağları taşları inlettiler fakat her seçimde oyumuz arttı. Şimdi bu insanların kendilerine sormaları gerekiyor. "Ya biz terörist dedikçe insanlar daha çok oy veriyorlar. Demek ki bu insanlar teröristlere mi çok oy veriyorlar." Bu kendilerinin yüzleşmeleri gereken bir meseledir. Biz de biliyoruz ki, halkımız, Türkiyede siyaseti, demokratik siyaset yoluyla çözümü, demokratik siyaset yoluyla adil barışı sağlamak için partisine bütün gücüyle sarılıyor. Ne derlerse desinler, diyor ki, "Ben partimle birlikteyim, siz saldırdıkça daha çok sarılacağım, sayıyı da arttıracağız. Seçmenimizin bizden istediği bir demokratik çözüm ve adil barış. Bunu da demokratik siyaset yoluyla gerçekleştirmek." Herkes bunu görebilse, HDPnin ve seçmeninin bu ülkede barış için demokrasi için, ne kadar hayati olduğunu anlayabilir. Sık sık tekrar ettiğim bir cümle var. HDP bu ülkede barışın ve demokrasinin sigortasıdır. Bu sigortayı kurcalayıp devre dışı bırakmak niyetinde olan kim varsa bu ülkeyi zifiri karanlığa boğmak istiyordur. O nedenle biz bu duruşumuzdan taviz vermiyoruz, bu ülkenin tümü için, aydınlık bir gelecek istiyoruz. Kürt Sorununun demokratik çözümü adil barış ve her anlamda insan onuruna yarışır yeni bir yaşam kurmak istiyoruz. Bunu da Türkiye yönetimine ortak olarak daha da ileri götürmek niyetindeyiz onu da söyleyeyim.

'BU İKTİDARIN ÇOK ÖNEMLİ BİR ÖZELLİĞİ VAR; FIRSATÇILAR' 

Çok az zamanımız kaldı, iki soru soracağım. Birincisi, erken seçim bekliyor musunuz ve seçime hazır mıyız? İkincisi, televizyon kanallarında bize bu kadar küfre yakın bir şekilde söylendiklerinde hiç o kanallara telefon açıp telefon açıp cevap verme ihtiyacı duyuyor muyuz yoksa biz arıyoruz da onlar bağlamıyor mu?

İkinci sorudan başlayayım, Evet. Özellikle ana akım kanallarda bize yönelik bu tür saldırılar olduğunda ya parti temsilcilerimiz ya da ilgili başkan yardımcılarımız ya da grup başkan vekillerimiz arıyorlar ve bağlanmak istediğimizi söylüyorlar tabii ki olumlu cevap gelmiyor. Bazen de "bağlayamıyoruz" gibi kestirme ve baştan savma bir cevap veriliyor ama biz hepsine değilse de cevap vermeyi nispeten daha önemli gördüğümüz yayınlara bu taleplerde bulunuyoruz. Ama hiçbiri bugüne kadar "tamam" demedi, bizi bağlamadı. Erken seçim meselesine gelince, şu an şartlarının olduğunu düşünmüyorum yani objektif olarak. Bu iktidarın kendiliğinden yakın zamanda bir seçime gitme karar vereceğini söyleyemiyorum objektif verilere baktığımızda. Ama bu iktidarın çok önemli bir özelliği var. Fırsatçılar. Bunu unutmayalım. Kendine göre eğer şartlar fırsat yaratmış gibi görünürse, erken seçime baskın bir erken seçime gidebilirler. Biz u ihtimal masamızda tutuyoruz. Bununla ilgili çalışmalar için de teşkilatlarımıza gerekli hazırlıkları yapma konusunda genelgelerimiz her zaman düzenli olarak gönderilir. Yine aynı şekilde çalışmamızı sürdürüyoruz. Yarın seçim olsa, buna hazırız. Nitekim dün cumhurbaşkanı "sandıkta ezeriz" falan dedi. Biz de MYK olarak biz bildiri yayınladık "Hodri meydan, istediğiniz seçime istediğiniz zaman gireriz. Ama önce kayyum atadıkları belediyelerde seçim yapalım diyoruz. Oradan başlayalım biz hazırız. Halkımız da hazır.

Çok teşekkürler Mithat Sancar. 45 dakikaya sığdırabildiğimiz kadar yoksa çok fazla konu var konuşulacak. Çok tartışılacak konu var.

Oradaki çalışanların hepsine çok teşekkürlerimi, selamlarımı ve sevgilerimi iletiyorum.

Öne Çıkanlar