İnci Hekimoğlu

İnci Hekimoğlu

Muammer Aksoy ‘Cumhuriyet şehidi’ mi, kurbanı mı?

Üç genç istihbaratçının davasını üstlenen ünlü hukukçu Prof. Metin Günday’a 'ürpertici' bilgiler verirler.

Ankara’da ünlü bir hukukçudur.

1991 yılında ofisinden içeri üç genç girer.

Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nin bu önemli isminden, davalarını üstlenmesini isterler.

Dava açmak istedikleri makam, Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı’dır.

"Şeriatçı" oldukları iddiasıyla Doğu ve Güneydoğu illerindeki çatışmalı bölgelere, karakol polisi olarak sürgün emri çıkan gençlerin üçü de iyi eğitimlidir.

Hukuk ve Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunu gençler o kadar donanımlıdır ki, siyasetten sanata, hukuktan edebiyata her konuda sohbet ederler.

Prof. Muammer Aksoy’un öldürülmesinden birkaç ay sonrasına denk gelen bu ziyaret, oldukça ilginç gelişmelere gebedir.

***

31 Ocak 1990’da öldürülen Prof. Muammer Aksoy suikastının yıldönümü üzerinden birkaç gün geçti.

Kayıplar arasında da ‘popülarite hiyerarşisi’ kurulduğundan yakın dostlarının ve ailesinin birkaç cümlesiyle geçip gidiverdi satır aralarından Muammer Aksoy adı.

Oysa Muammer Aksoy, yalnız çok önemli bir hukukçu değildi. Özellikle 90’lı yıllar gibi, bugüne benzer şekilde "düşman" ilan edilmenin kolay olduğu bir dönemde, devletin ötekileştirdiği kimliklerle de yan yana durmaktan kaçınmamış bir demokrattı.

Bakmayın bir grup ulusalcının hem suikastı hem de Aksoy’un kimliğini çarpıtma çabalarına.

Önce cinayetin özenle gözden kaçırılmaya çalışılan ‘satır başlarına’ gidelim:

-Aksoy suikastını, aralarında o güne kadar adı hiç duyulmamış örgütlerin de olduğu birkaç İslamcı örgüt birden üstlenir.

-1992 yılı mayıs ayında ülkücü Ömer Tanlak, cinayet yerindeki fotoğraflar ve görüntülerdeki bir yüzü tanır ve MHP militanı "Arap Selim" olarak bilinen Selim Türkmen olduğunu söyler. Emniyet ifadelerinde de Selim Türkmen’in tetiği çeken kişi olmasa bile olaya karıştığını iddia eder. Olaya tanık olan bir seyyar satıcının verdiği tarif de Türkmen’e aynen uyar.

-Muammer Aksoy’un vurulmasına tanık olan tek kişi seyyar satıcı değildir. Adı gizli tutulan 10 yaşında bir çocuk tanık da vardır.

-Bir dönemin gazetecisi, şimdinin CHP milletvekili Tuncay Özkan "Bir Gizli Servisin Tarihi" adlı kitabında, istihbaratın bu cinayeti aydınlattığını ve raporun dönemin Başbakanı Süleyman Demirel’e sunulduğunu iddia eder.

Peki onca ipucuna ve tanık ifadelerine rağmen dosya neden aydınlanamaz/aydınlatılmaz?

***

İşte bu sorunun yanıtı için yazının başına dönmek gerekiyor.

1991 yılında üç genç istihbaratçının davasını üstlenen o ünlü hukukçu Prof. Metin Günday’dır.

Günday, doğrudan ölüme gönderilen istihbaratçı polisler adına açtığı "yürütmeyi durdurma" davasını kazanır.

Dava sürecinde oluşan diyalog, polislerin sürgün edilme gerekçelerini Metin Günday’a açıklayacak kadar güven duymalarına yol açar.

Ve Günday’ın deyimiyle "ürpertici" bilgiler açıklarlar.

Sürgün nedeni şeriatçı olmaları değil Muammer Aksoy cinayetini soruşturan ekip olmalarıdır.

"Muammer Hoca’nın öldürülmesi olayını soruşturma görevi bize verildi. Katilleri bulduk ve üst makamlara soruşturmayı tamamladığımızı bildirdik. Adresleriyle, fotoğraflarıyla, yarım saatte ulaşılabilecek bütün bilgileriyle.

Raporu verdiğimizin ertesi günü bize sarı bir zarf geldi. Gayretlerimizden ötürü teşekkür ediyorlar ve yeni görev yerlerimizi bildiriyorlardı."

Bu ifadeleri destekleyen bir başka olay da Aksoy cinayetini soruşturan Ankara Birinci Şube Müdürü Yahya Kütük’ ün cinayetten bir ay sonra ölmesidir. Ölüm nedeninin "kalp krizi" olarak açıklanması kuşkuları dağıtamaz.

O günkü Milliyet gazetesi, Yahya Kütük’ün cenaze törenini "Yine Kördüğüm" manşetiyle verir, "Düğümü çözmesi gerekenler" başlığı altına da şu isimleri yazar:

"Adalet Bakanı Oltan Sungurlu, Emniyet Genel Müdürü Sebahattin Çakmakoğlu, DGM Başsavcısı Nusret Demiral, Ankara Valisi Saffet Arıkan Bedük ve Ankara Emniyet Müdürü Mehmet Ağar."

Muammer Aksoy’un cenaze töreninde fotoğrafını taşıyan ve üç yıl sonra bombayla katledilen Uğur Mumcu’nun eşi Güldal Mumcu’ya "bir tuğla çekerseniz duvar yıkılır" diyen Mehmet Ağar, bu cinayet sırasında da görev başındadır.

(*)Prof. Metin Günday tabloyu şöyle özetlemişti:

"Ortada kördüğüm falan yok, devlet zaten bütün ‘faili meçhullerin’ katillerini biliyor. Devletin içişleri bakanını düşününüz. Her devrin adamı. Özal döneminin de, Tansu Çiller hükümetinin de.

Muammer Aksoy öldürüldüğünde Ankara Emniyet Müdürü, Bahriye Üçok öldürüldüğünde de, Uğur Mumcu öldürüldüğünde de. İstanbul Emniyet Müdürlüğü döneminde İstanbul’daki faili meçhullerin sayısı belirsiz.

En azından bu adam göreve ehil değil. Ehil olmayan bir adam neden üst düzeylerde görev yapabiliyor?"

***

Muammer Aksoy cinayeti de diğerleri gibi bazı İslamcı örgütler sorumlu tutularak kapatıldı.

Tetikçilerin görev aldığı kişi ve makamlar ya da işbirlikçiler "Ankara’nın karanlık mahzenlerinde" kaldığından Mehmet Ağar gibi ‘başarılı’ isimler devletin saygın isimleri arasındaki yerini bugüne kadar korudu.

Prof. Metin Günday’ın, Muammer Aksoy’un Atatürkçülüğünü de genel tanımlardan özenle ayırmak istediğini vurgulayarak ekleyelim:

"O, öyle 12 Eylül Atatürkçülerinden değildi. O’nun için önemli olan haksızlığa uğrayanın kimliği değil haksızlığa uğramış oluşuydu."

Mazluma kimlik sormayanların hakikisiydi.

İslamcıların davalarını da almış, yakın çevresinden gelen tepkileri "insanlar dindar olabilir ama haksızlığa uğruyorlarsa savunurum" sözleriyle karşılamıştı.

Nitekim dinci örgüt kurmak suçlamasıyla haklarında dava açılan bir grubu savunmuş ve davayı kazanmıştı.

O yıllarda bunu yapabilmek cesur bir demokrat olmayı gerektirirdi.

Yani Barolar Birliği’nin, cinayetin yıldönümünde yayınladığı o klişelerle dolu metnin başlığındaki gibi Muammer Aksoy "Cumhuriyet şehidi" değil olsa olsa, "Cumhuriyet kurbanı" olur.

Yani olsa olsa ‘devletin beka’sı için çekilmeyen tuğlalardan olur.

Ve ne yazık ki, böylece Muammer Aksoy gibi hukukçuları ‘faili meçhul’ bırakan, Prof. Metin Günday gibi hukukçuları fakülteden uzaklaştıran devletin bekası için Saray’a yanaşan ‘hukukçu’lara kalır ülke.


(*)1997 yılında "Vatan Yahut Susurluk" adlı kitap çalışmam için Prof. Metin Günday ile yaptığım röportajdan alıntıdır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
İnci Hekimoğlu Arşivi