Nesin Vakfı maceralarım ve babamla saklanbaç oyunum!..

İlk yapılan bina idare binası, 2 katlı, babam artık çadırda kalmıyor. Elektrik henüz bağlanmamış, gece lüks lambasını yakıyoruz. Yeni yeni şeyler öğreniyorum.

Evet, o fırtınayı kolay atlattık, en azından babamın oldukça sağlıklı olduğunu anlamış olduk ve bizim açımızdan Nesin Vakfı için yapılması gerekli her şeyi yaptık. Artık tatillerde arasıra Türkiye'ye gittiğimizde Nesin Vakfı'na ziyarete gidiyoruz, her seferinde babam milim milim, saniye saniye anlatıyor yapılan ve yapılacakları. Öyle güzel ve heyecanla anlatıyor ki, etrafta çocuklar varmış gibi hissediyorsunuz dinlerken.

İlk yapılan bina idare binası, 2 katlı, babam artık çadırda kalmıyor. Elektrik henüz bağlanmamış, gece lüks lambasını yakıyoruz. Yeni yeni şeyler öğreniyorum, lüks lambasına takılan nesnenin adı "Gömlek". Yanmadan önce bez gibi olan şey, yandıktan sonra dünyanın en nazik, en zarif kadınından beter, en ufak sarsıntıda un ufak oluyor ve eğer yedek "Gömlek" yoksa yandınız, sabah hava ağarana kadar karanlıkta kaldınız demektir. Bu da babam için çok kötü olduğundan müdüriyetin her tarafında yedek "Gömlek"ler var. Diyelim ki kış ve akşam 6'da hava karardı, lüksü yakamamak, kitap okuyamamak yada yazamamak babam için bir felaket.

İlk kez uzun kalacağım Vakıf'ta, İskoçya'dan temelli dönmüşüm, daha doğrusu İngiltere'den sınır dışı edildim, bunun nedenlerini yurt dışı maceralarımı yazarken uzun uzun yazacağım. Benim Vakıf'ta derdim çok büyük. Babam masada çalışıyor, ben de kitap okuyorum ama belli aralıklarla aşağıya iniyorum, O aşağıya inince yukarı çıkıyorum ve gece yaklaşık 23.00 gibi ve babam sonunda dayanamadı:

  • Oğlum, 15 gün kalacaksın, biz her gece saklanbaç mı oynayacağız böyle!..
    Ben hiçbişey anlamamış pozundayım tabi ki...
  • Ne saklanbaçı baba!..
  • Ahmetttt, Ahmet, yıllardır cıgara içtiğini biliyorum, bu iş artık saklana saklana olmaz, cıgara sağlığına zararlı, karşıyım ama bu meret böyle içilmez ki...

Kızardım, yutkundum, yaklaşık 16-17 yaşımdan beri annemin yanında içiyorum ama babam ayrı, o sanki daha otoriter gözüküyor gözüme, hiç denememişim yanında içmeyi. Çocukken evde cıgara içişimi birisi zaten kameraya çekse Şarlo'nun komedi filmi gibi, banyoya giriyorum, vasistas yukarıda, küvetin tepesine çıkıyorum, vasistası sessizce açıyorum ve bütün dumanı dışarı üflüyorum. Şanssızlığım babamın cıgarayı bırakmış olması, bütün kokuları alıyor artık, şansım da annemin hâlâ içmesi ve gizlice suçu onun üstüne atmam.

Neyse, babam iç deyince rahatladım esasında ama rahatladığını zannetmekle rahatlamak arasındaki farkı anladım o an, Bişey yanlış da olsa, doğru da olsa her zaman anında yapılamıyor. Anlayacağınız artık iznim var ama ben babamın yanında cıgaramı yakamıyorum. Gözlüğün ucundan babama bakıyorum, iyice kitaba yada yazdığına konsantre olduğu anı yakalamam lazım ama olmuyor, düşünürken ufka doğru bakıyor ve ufukta ben oturuyorum. Başladım bilmediğim duaları okumaya, "Allahım, n'olur babamın çişi gelsin de odadan çıksın..." Odadan çıktıktan sonrası kolay, cıgarayı hemen yakıyorum ve yaktıktan sonra içebiliyorum. Neyse, bu dönemi atlatmam uzun sürmedi...

İlk bedava cıgaralarım babamın cıgarayı bıraktığı döneme denk gelir. Bizim ailenin en büyük özelliği hiçbişeyi az yada orta yapmamamızdır, babam günde 5-6 paket cıgara içerdi ve evde hep onluk paketler olurdu. Babam cıgarayı bıraktığında tamı tamına 7 paket "Bahar" cıgarasını bana miras olarak bıraktı. Cıgarayı anımsamamak için olsa gerek onların olduğu çekmeceye hiç bakmıyordu, annem de ilk filtreli cıgaralardan "Hisar"a başlamıştı ve uzun süre rahat ettim.

  • Doğal olarak harçlığım filtreli almaya yetmiyor, param azken "Birinci", çokken de "Bafra" içiyorum. Bunlar zaten proleter cıgaraları yada biz adını böyle koymuşuz. Ama canım arasıra filtreli de içmek istiyor ve sosyalizmi böyle böyle öğreniyorum, içimden annemle aramda eşitsizlik olduğunu düşünüyorum. Bunu onlara söyleyemiyorum ama cıgara konusunda babamla eşitiz de annemle aramızda ciddi bir sınıf farkı var.

O zaman bunu devrim yoluyla çözmeliyim. Evde kimse yokken annemin paketlerini önüme koyuyorum ve bir uzman titizliğiyle jelatini arkadan açıyorum, sonra aynı titizlikle kağıdını açıyorum ve annemin cımbızıyla içinden 1 tane çekiyorum. Sonra önce kağıdı, sonra da jelatini uhuyla geri yapıştırıyorum. Böylece haftada 8-10 tane filtreli cıgaram oluyor.

Birgün eve geldim, babam cıgarayı bırakmış, o da deniyor ama başaramıyor, bana döndü dedi ki:

  • Oğlum bugün bitir karar aldım, cıgarayı bırakacağım ama birden yapamıyorum, artık sayarak içeceğim ve azaltacağım.

Haaahhh işte, oligarşi dediğin böyle bişey, sonunda yakalandım ama annem beni denemek için böyle konuşuyor, evde kalan 6 pakette de 20'şer değil 19'ar cıgara var ve ben savunma hazırlamaya başladım bile. Neyese ki annemin bu hayali kısa sürdü ve ben de ifade vermekten kurtuldum, sadece kurtulmadım, haftalık filtreli cıgara avantam da devam etti. Oysa ben çok kolay yakalanırım, sonraki yazıda da yakalanmalarımı okuyun bari...

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ahmet Nesin Arşivi