'Ölen her 74 kişiden biri ne yazık ki sağlık çalışanı'

'Türkiye’de de Kasım 2002’de AKP’nin iktidar olmasıyla başlayan Sağlıkta Dönüşüm Programı ile ne yazık ki sağlık artık alınıp satılan bir meta haline dönüştürülmüştür.'

2020 Şubat ortasından itibaren, etrafımızdaki tüm ülkeler birer birer kırmızıya boyanırken, biz yemyeşil ama oldukça tedirgin -çünkü gün içerisinde sesli ve görüntülü pek çok haber düşüyordu ekranlarımıza- yetkili birilerinin artık bir şeyler söylemesini bekledik durduk. Nihayet 9 Mart’ta merakla beklediğimiz açıklama geldi. Birkaç gün içinde ülke içinde okulların kapanmasıyla, dünyada sınırların ardı ardına kapanmasıyla beraber, hayatımızda daha önce hiç deneyimlemediğimiz, bambaşka bir döneme girdik. İlk krizlerimizden biri maske idi. Maskenin nereden, nasıl dağıtılacağı, uzun süre büyük bir muamma olarak kaldı hayatlarımızda. Ama neyseki Sağlık Bakanı, soğukkanlı tavrı ve bizleri sürekli olarak itidale davet eden söylemleri ile her akşam bizlerleydi. Gördüklerimiz, duyduklarımız, okuduklarımız ve tanıklıklarımızla, her akşam açıklananlar arasında tutarsızlık olduğunu anlamamız ise çok uzun sürmedi. Ve bir süre sonra da güvenilir, doğru bilgiye ulaştığımız neredeyse tek adres TTB oldu.

Hızla ama çok yoğun pek çok şeyi bir arada yaşadık; internetin daha yoğun kullanımıyla da beraber, değişen mekan algımız, belirsizliğin yarattığı endişe ve kaygı, hanelerin tüm üyelerinin bir aradalığının yarattığı olumlu/olumsuz tüm farklı haller, mutfak ve doğayla yeniden ilişkilenme biçimlerimiz, sekteye uğrayan üretimlerimiz ama en çok da kayıplarımız ve tutamadığımız yaslarımız… Resmi adıyla Covid-19 ile bir senemizi doldurduk. Geçtiğimiz bir sene içinde de sağlık alanının tüm birimleri gözümüzü diktiğimiz, umudumuzu sırtlanmış kahramanlarımız oldu. Şimdi 14 Mart Tıp Bayramı gününde, çok sevgili doktorum, İstanbul Tıp Fakültesi Kardiyoloji Anabilim Dalı emekli Öğretim Üyesi ve TTB Yüksek Onur Kurulu Üyesi Prof. Dr. M. Taner Gören’in sözlerini, bu satırlar aracılığıyla Sizlere ulaştırmaktan onur duyuyorum.

Taner Bey birbiri ardına sorduğum sorular üzerine yazmaya; ‘Tıp fakültesinden mezun olalı kırk altı yıl olmuş. On dört Mart Tıp Haftası etkinliklerini yaşadığımız ve Covid-19 Pandemisinin birinci yılını doldurduğumuz bu günlerde sorduğunuz soruları da dikkate aldığımda söylenecek o kadar şey var ki, sayfalarca yazabilirim. Ancak çok özet olarak duygu ve düşüncelerimi anlatmaya çalışacağım.’ diyerek başlamış. Yoğun programına rağmen, o kadar bütünlüklü bir değerlendirme yazısı yazmış ki virgülüne bile dokunmak gelmiyor içinden. Olduğu gibi aktarıyorum. Tüm sağlık çalışanlarının Tıp Bayramı’nı en içten dileklerimle kutlarım.

''Ben çok değerli hocalarımdan aldığım feyz ile ve Hipokrates’ten bu yana, iki bin beş yüz yılda birikmiş meslek etiği kuralları doğrultusunda hem mesleğimi uyguladım hem de akademisyen olarak öğrencilerime mesleği öğretmeye çalıştım. Hekimbaşı Mustafa Behçet Efendi’nin çabaları ile Padişah II. Mahmut tarafından 14 Mart 1827 tarihinde modern anlamda eğitim veren ilk tıp okulunun açılışı nedeniyle kutladığımız 14 Mart Tıp Bayramında, bugün içimdeki en bariz duygu, iyi hekimliğin giderek elimizin altından kaymakta oluşudur.

Tüm Dünyadaki gelişmeye paralel olarak Türkiye’de de Kasım 2002’de AKP’nin iktidar olmasıyla başlayan Sağlıkta Dönüşüm Programı ile ne yazık ki sağlık artık alınıp satılan bir meta haline dönüştürülmüştür. O kadar ki tıbbın öğretildiği bir tıp fakültesi hastanesinin duvarında "Bizi tercih ettiğiniz için teşekkür ederiz" yazısını artık görebiliyorsunuz. Hastalıkların teşhisinde büyük teknolojik gelişmeler olmakla birlikte benim inancıma göre hiçbir zaman önemini yitirmeyecek olan ve yitirmemesi gereken, hekimin hasta ile göz teması kurarak konuşması anlamındaki anamnez almak ve ardından hastanın nabzını tutarak başlayan fizik muayene ritüelleri neredeyse yok olmak üzere. İşte biz Covid-19 Pandemisini, bende bu duygu durumunu yaratan, büyük ölçüde özelleşmiş, rekabete dayalı serbest piyasa koşulları ile işleyen, tek amacı para kazanmak olan, hastaya fayda sağlama amacının neredeyse tamamen göz ardı edildiği bir sağlık sistemi ile karşıladık. Bizde ilk olgu tam da 14 Mart Tıp Haftası'nda, 11 Mart 2020 tarihinde tespit edildi.

O tarihe kadar, İtalya’da Ocak 2020’den itibaren pandeminin alabildiğine etkili olmaya başladığı haberleri gelmeye başladığı halde sanki Türkiye ilahi bir güç tarafından korunacakmış gibi, en ufak sağlık sistemimizin en küçük bir öncü tedbir alma refleksi olmadı ve pandemiye çok hazırlıksız yakalandık. Sevgili Cemil Taşçıoğlu benim ihtisas arkadaşımdı. İyi hekimliği iliklerine kadar özümsemiş bir insandı. Hastanın yüzüne bakarak, onun elini tutarak, sayısız tomografi ve MR’ın teşhis edemediği hastalıkları teşhis edebilen bir beceriye sahipti. Ne yazık ki virüse ilk yakalananlardan biri de O oldu ve tüm çabalara rağmen elimizden kayıp gitti, tıpkı iyi hekimliğin elimizden kaymakta olduğu gibi.

Sağlıkta Dönüşüm Programı sağlığı tamamen ticarileştirmeyi amaçladığı halde çok etkili bir yönetimle getirilen yeni sağlık sisteminin sanki halkın yararına bir sistem olduğu algısı yaratıldı ve seçimlerde bu sayede iktidarın oy oranı arttı. Aynı algı yönetimini uygulayarak, iktidar sanki salgını çok iyi yönettiği algısı yaratmaya çalıştı, pandemiyi oy için bir fırsata çevirme çabası içine girdi. Ancak bana göre Türkiye’de iyi hekimliğin tek savunucusu olan Türk Tabipleri Birliği iktidarın bu oyunu bozdu ve iktidarı, yine de tam olmamakla birlikte gerçeğe yakın hasta ölüm sayıları vermek zorunda bıraktı. Bir anda alt-yedi bin olan hasta sayıları otuz binli sayılara çıkıverdi. Tabii ki iktidar bundan hoşnut kalamazdı ve TTB’yi itibarsızlaştırma çabası içine girmesi çok doğaldı. Ancak TTB Yönetiminin, uzun yıllara dayalı çok haklı mücadele azmini hiçbir şeyin kıramayacağını iktidar algılayamıyor.

Bu On Dört Mart pandemi sürecinde geçiyor. Bugün için hala pandemi ile mücadelenin en etkili yolu virüsten yolu korunmak. Virüsün etkili bir ilacı yok. Aşı ise yeni devreye girdi ve henüz sürü bağışıklığı yaratacak aşılama sayısından çok uzaktayız. Hala en etkili yol, maske, mesafe ve musluk. Kapanma pandemiyi önlemede çok önemli bir tedbir; ancak kapanma meselesini iktidar bir çok başka husus gibi, eline yüze bulaştırdı. Bilimsel uyarılar dikkate alınmadı. Ekonominin işleyişi ile ilgili kaygılar öne geçti ve akılcı bir kapanma planı uygulanamadı. İlk kapanma sonrasında Haziran 2020’de sanki pandemi bitmiş gibi bir açılmanın hayata geçirilmesi ikinci pandemi zirvesine neden oldu. Tabii ki bu olumsuz süreçten en çok etkilenenler sağlık emekçileri oldu.

Türk Toraks Derneği’nin yakında yaptığı açıklamada, Türkiye’de Covid-19 nedeniyle ölen her 74 kişiden biri ne yazık ki sağlık çalışanı olduğu belirtildi. Sağlık çalışanları pandemi sürecinde insanüstü bir gayretle hastalara hizmet vermeye çalıştı ve çalışıyor. O kadar ki artık tükenmişlik noktasına gelindi. Buna karşılık iktidar sağlık çalışanlarının emeğinin karşılığını vermek bir yana onları köle gibi çalışmaya mahküm etti, izinler kullandırılmadı, atama talepleri reddedildi.

Ben tüm bu olumsuzlukların, sağlık sisteminin sosyal devlet anlayışı ile, amacı herkese eşit, ulaşılabilir, nitelikli, anadilde ve ücretsiz sağlık hizmeti vermek olan bir sağlık sisteminin hayata geçirilmesi ile düzeleceğine inanıyorum. Böyle bir sağlık sisteminde, gerçekten bir bayram olarak kutlayacağımız On Dört Martlar’ın bir an önce gelmesi dileğiyle tüm meslektaşlarımın tıp bayramını kutluyorum.''


Prof. Dr. M. Taner Gören
İstanbul Tıp Fakültesi Kardiyoloji Anabilim dalı emekli Öğretim Üyesi
TTB Yüksek Onur Kurulu Üyesi

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi