Canan Kaftancıoğlu

Canan Kaftancıoğlu

Onze Jesse

Stemvoorverandering (Değişime oy ver) sloganı ile gelen bu başarı yalnızca onze Jesse(bizim Jesse) olarak anılan Jesse Klaver’in değil.

Canan KAFTANCIOĞLU

Avni, Naci, Mustafa, Mehmet, Laz Ahmet ve adlarını anımsayamadığım bir çok dost. İsimleri size meçhul. Ama çabaları, yılmazlıkları, ideallerinin peşinden yıllarca bıkmadan, usanmadan, gocunmadan koşmaları hepimize tanıdık. Okuyan, anlayan, düşünen, hisseden insanlar bunlar. Gençliklerini ülkemizde insanca bir düzen kurulsun diye savaşarak geçirdiler. Parasız ve riyasız, yüreği sevdalı ve eli pankartlı bir gençlik yaşadılar.

Dağ gibi karayağız birer delikanlıydık,
Babamız sırtında yük taşıyarak getirirdi aşımızı, ekmeğimizi.
Arabalar şırıl şırıl ışıklarıyla caddelerden geçerken
Bizler bir mumun ışığında bitirdik kitaplarımızı
Kendimiz gibi yaşayan binlerce yoksulun yüreğini,
Yüreğimizde yaşayarak katıldık o büyük kavgaya.*

Emperyalizme karşı muzaffer bir ülkenin ilerici atılımlarını Amerikan süt tozu, karayolları ve bilumum Marshall yardımı(!) koşulları ile askeri üslerle çöreklendi tekrar sömürgeciler. Menderes gerici iktidarının gözü dönmüş baskısı ve din bezirganlığı. Feodal kafa yapısını din tüccarlığı ile biat ettiren mal tüccarları Mehmet’in kanını Kore’de 23 cente satıp  NATO ve Komünizmle Mücadele Derneği’nin militanlarını satın alıyordu. Avni, Naci, Mustafa, Mehmet, Laz Ahmet ve ismini anımsayamadığım bir çok dost 555K ile protesto ediyordu gerici ve baskıcı, devleti kendi partisi sanan faşistleri.

Bağımsızlık, Mustafa Kemâl'den armağandı bize.
Emperyalizmin ahtapot kollarına teslim edilen ülkemizin bağımsızlığı için kan döktük sokaklara.
Mezar taşlarımıza basa basa, devleri yönetenler gizli emellerle,
Başlarımızı ezmek
Kanlarımızı emmek istediler.
Amerikan üsleri kaldırılsın dedik, sokak ortasında sorgusuz sualsiz vurdular.*

60’lı yıllarda anayasamıza sosyal haklar girdi. Bir kez daha aydınlanır gibi oldu ülkem. Gene sağın karanlığı çöktü birkaç yıl sonra. Avni, Naci, Mustafa, Mehmet, Laz Ahmet ve ismini anımsayamadığım bir çok dost 6. filo defol dediler ve Kanlı Pazar’ın kanı oldular, canı oldular.

Yoksulluğun bükemediği bileklerimize, çelik kelepçeler takıldı.
İşkence hücrelerinde sabahladık kaç kez,
İsteseydik, diplomalarımızı mor binlikler getiren birer senet gibi kullanırdık.
Mimardık, mühendistik, doktorduk, avukattık.
Yazlık kışlık katlarımız, arabalarımız olurdu.
Yüreğimiz işçiyle birlikte attı, köylüyle birlikte attı.
Yaşamımızın en güzel yıllarını, birer taze çiçek gibi verdik topluma.
Bizleri yok etmek istediler hep.*

70 Muhtırası ile kara gözlüklüler demir yumruk altında ezmeye geldiler solcuları. Her zaman olduğu gibi en ön safta idi Avni, Naci, Mustafa, Mehmet, Laz Ahmet ve ismini anımsayamadığım bir çok dost. "Aslında onlar yendi, onlar yenildi. Çok sözler edildi onlara dair ve onlar için : zincirlerinden başka kaybedecek şeyleri yoktur, denildi." Kah Deniz oldu asıldılar, kah DİSK’le beraber Taksim’de ezildiler. Gecekondularda, karanlıklarda, işe giderken çocuklarının gözü önünde vuruldular. İşkence tezgahlarında tırnaklarını, böbreklerini bıraktılar.

Fidan gibi genç kızlardık; hayat, şakırdayan bir şelale gibi akardı göz bebeklerimizden.
Yirmi yaşında, yirmi bir yaşında, yirmi iki yaşında iskencecilerin acımasız ellerine terkedildik.
Direndik küçücük yüreğimizle, direndik genç kızlık gururumuzla.
Tükürülesi suratlarına karşı bahar çiçekleri gibi,
Taptaze inançlarımızı fırlattık boş birer eldiven gibi.
Utanmadılar insanlıklarından, utanmadılar erkekliklerinden.*

1980 darbesi ılımlı İslam projesi adı altında BOP projesinin öncülü idi. Tırpan gibi biçti Avni, Naci, Mustafa, Mehmet, Laz Ahmet ve ismini anımsayamadığım bir çok dostu. Diyarbakır Cezaevi, Mamak, 2. Şube, DAL birer dehşet filmlerini aratmadı. Binbir çiçekli Anadolu kültürünü, sanatını, yazarını, çizerini çorak bozkırlara döndürdü. Ta günümüze dek cehalet ve biat kutsandı, sorgulayıp düşünen yerildi, yerle bir edildi. Solcuları öldürebilirsiniz ama düşüncelerini değiştirmezler dendi onlar için.

Kanserdik; ölüm, her gün bir sinsi yılan gibi dolaşıyordu derilerimizde.
Uydurma davalarla kapattılar hücrelere.
Hastaydık.
Yurtdışına gitseydik kurtulurduk belki.
Bir buçuk yaşındaki kızlarımızı öksüz bırakmazdık.
Önce kolumuzu, omuz başından keserek, yurtseverlik borcumuzun diyeti olarak fırlattık attık önlerine.
Sonra da otuz iki yaşında bırakıp gittik bu dünyayı, ecelsiz.*

Avni, Naci, Mustafa, Mehmet, Laz Ahmet ve ismini anımsayamadığım bir çok dost duramadılar daha buralarda. Turna katarları gibi iklimi Haziran olan ellere göçtüler. Göçtüler Hollanda’ya. Gene de akılları, gönülleri burada kaldı. Kafaları dumanlanınca rakının deminde geçmişi andılar, geleceğe ant içtiler. Geleceğin yakasına yapıştılar. 15 Mart’ta Hollanda’nın Haziran Hareketi denebilecek GroenLinks (YeşilSol Parti) 150 milletvekilliğinden 14’ünü aldı. Son seçimlerde 4 milletvekili olan parti 1965 seçimlerinde TİP’ninkini anımsatır şekilde parlamentoda artık.  Stemvoorverandering (Değişime oy ver) sloganı ile gelen bu başarı yalnızca onze Jesse(bizim Jesse) olarak anılan Jesse Klaver’in değil. Fas kökenli babadan olma Hint kökenli anadan 1 Mayıs'ta doğma 31 yaşındaki Hollandalı bizim Jesse’nin yanında, kampanyasında Avni, Naci, Mustafa, Mehmet, Laz Ahmet ve ismini anımsayamadığım bir çok dost yer aldı. Bu zafer hepimizin. Er ya da geç tüm dünyanın insanlık erdemlerinin çiçek açtığı bir bahçeye dönüştüğünü göreceğiz. Tüm dünyada köpürtülen ırkçı ve milliyetçi söylemle var olmaya çalışanlara karşı yine dünyanın her yerinde buna karşı çıkan, yüreği solda atan insanların varlığı umut bizlere. Yeter ki kararmasın sol mememizin altındaki cevahir. Avni, Naci, Mustafa, Mehmet, Laz Ahmet ve ismini anımsayamadığım bir çok dost bugün Hollanda’da, 17 Nisan’da ise bizler burada özgürlük şarkıları söyleyeceğiz. Seslerimiz birbirine karışacak ve böylelikle güzelleşecek tüm dünya.

Bir gün mezarlarımızda güller açacak
Ey halkım, unutma bizi.
Bir gün sesimiz, hepinizin kulaklarında yankılanacak
Ey halkım unutma bizi…

Özgürlüğe adanmış bir top çiçek gibiyiz
Şimdi hep birlikteyiz
Ey halkım, unutma bizi…*

*Uğur Mumcu

Önceki ve Sonraki Yazılar
Canan Kaftancıoğlu Arşivi