‘Otizm ve yas’

'Tipik insanlar muhakeme ve özerk yaşama konusunda doğal olarak temel hazır bulunuşluklara sahipken, bu çocuk tüm temel becerilerde ortalamanın çok altında kalıyor.'

Başlığı, soyadımız aynı olan genç bir eğitimci arkadaşımın, Vahap Işık’ın egitimpedia.com’daki yazısından aldım. Yalnız başlığı değil, yazısını da olduğu gibi vermek için iznini istedim.

Benzer durumu yıllar önce yaşamıştım. Henüz branş öğretmenliğine geçememiş, sınıf öğretmenliği yapıyordum. Otizmli öğrencimin annesi gün boyu sınıfın kapısındaydı. Sınıfın içinde ise öğrencim bir an olsun yanımdan ayrılmaz, benimle dolaşırdı. Haftanın belli günleri sınıfa geliyordu. Özel eğitimin bir parçası olarak normal sınıfta eğitim görüyordu.

Bir gün gelmez oldu.

Tanıyanı bileni de yoktu.

Bir müddet sonra öğrendik. Üzerine tir tir titreyen gencecik annesi evin perdesini takarken koltuktan düşmüş. Başını çarpmış. Bir daha da uyanamamış.

Başsağlığı dilemek için bile gidemedik. Öğrencimi de bir daha göremedim. Annenin ölümü ile birlikte baba herşeyi torlayıp toplayıp otizmli oğlunu da yanına alarak köyün yolunu tutmuş.

***

Bir diğerini çok içten yaşadım. Anamın yanından hiç ayırmadığı, her anı ile ilgilendiği kız kardeşim zihinsel engelliydi. Anam, hep ona bir şey olacağından, ortada perişan kalacağından korkardı. Dualarının tümü, "Allah’ım onu benden önce al" ile başlardı.

Kızkardeşim ile aramızda 2 yaş vardı. Sosyalleşmesi için okula da göndermişlerdi. Sadece 3 yıl ve her üçünde de ilkokul 1. sınıfa devam etti.

Anamın duası kabul oldu. Allah, önce kız kardeşimi sonra anamı aldı...

***

Özel Eğitim Sınıf Öğretmeni Vahap Işık, her birimizi vurması gereken bu gerçeği kaleme almış. Bu arada sorularını sorarak 'Bir şey yapmalı' diyerek bitirmiş...

Evet, 'Bir şey yapmalı...'

***

İşte Vahap’ın yazdıkları:

Öğrencimin evindeyiz. On yaşlarında, otizmli bir kuzu. Annesi demince göçüp gitmiş, ev sessiz. Koca ev içinde ağlaşan insanlar var, o ise kendi dünyasında. Dünyasından sarsılarak sıyrılıyor bazen; kızıyor arada, sağa sola bakıyor, paramparça olmuş rutininden dolayı huysuzlanıp tekrar dünyasına çekiliyor, gülüyor, çok güzel gülüyor, tuhaf bir şeyler yaşandığının en çok da o farkında ama yaşananları anlayamayan tek kişi de yine o.

Annesinin öldüğünden haberi yok.

***

Ezilenlerin en ezilenlerindendir o. Alıcı dili koca bir girdaptır; ifade edici dili lâl… Oyun oynamakta, konuşmakta, ritim tutturmakta… Tipik insanlar muhakeme ve özerk yaşama konusunda doğal olarak temel hazır bulunuşluklara sahipken, bu çocuk tüm temel becerilerde ortalamanın çok altında kalıyor.

***

Bizim bir Teyzemiz vardı, yüksek rakımlı bir şehirde dünya klasikleri okuduğumuz yıllardı. Onun sokağı bizim evle okulumuzun tam ortasına inşa edilmişti sanki; yarım saat berisinde bizim evimiz, yarım saat ötesinde ise okulumuz vardı. Ne zaman geçmişsek o sokaktan -evimizin önünden otobüs ve minibüs geçmediği için değil, öğrenci milleti ekseriyette yoksuldur- hâlimizi sorardı. Nisanın ya beşi ya da altısıydı, hiç unutmam.

"Maşallah size, maşallah kuzular," diyerek bizi sesiyle selamlamıştı.

Arabaların şuursuz dolandığı bir güzergahı kullanıyorduk, kazanın olmadığı tek bir ay bile yoktu. "Ana gibi yar olmaz çocuklar. Ana akıldır, ana bedendir. Ananızın hatırı için dikkat edin arabalara. Allah sizi, sizin için de analarınızı korusun."

O sırada ev içinden yoğun bir inleme sesi…

"Şükür; aklınız da bedeniniz de yerinde. Allah, aklı ve bedeni kendisine yetmeyenlerin anasını iki kez korusun," demiş ve evine girmişti.

Sonradan öğrenecektik; bizim yaşlardaki otizmli çocuğuyla yalnız yaşıyordu bu Teyze. Kocası yoktu ve cennete gitmek için değil de otizmli oğlundan sonra vefat etmek için hep dua ediyordu.

***

Uyarıcı ordusuna maruz kalmaktır otizmli bireylerin hâli, üstelik iki kez rezil olan bir savaşın dümdüz meydanında, üstelik savunmasız ve çırılçıplak… Kendi bedenlerinde zindan hayatı süren, semboller ile başları dönen, eşlemede eksik kalıp taklitte tökezleyenlerdir onlar. Olmayanı belirtmekte zorlanırlar. Dokuz adet rakamı nesneyle, ritimle zorla öğrenebilirler; sıfırı, yokluğu en sona bıraktıklarımızdır. Oysa sıfırı en iyi hissedenlerdendir onlar. Almada ve vermede "olmayanı belirtmek" onlar için çocukluk engelidir; oysa olmayanı en sağlam onlar yaşar.

Tıpkı ölümü en iyi hissedebilenlerden ama en zor muhakeme edebilenlerden oldukları gibi.

***

Günlerdir bu anneleri düşünüyorum ve otizmli çocukları.

Sosyal devlet ebeveynin vefat durumunda neleri üstleniyor?

Eğitim kurumları bu bireyleri bağımsızlaştırmak konusunda ne kadar yeterli?

Çocukları böyle bir süreçte neler bekliyor?

Devlet kontrolünde kimler, neler yapabilir?

Sivil toplum kuruluşları insan hakları beyannamesinde belirtilen haklar için aktif koşturuyor mu, yetkili merciler ile istişare halinde mi?

Okullar ve kurumların, çocukların bağımsızlaşması için uygulamalı gerçekçi hedefleri var mı?

***

"Anne" sözcüğü bir çocuğun ağzındaki kutsaldır, bu çocuk kutsala ağzını açtığında karşılığını göremeyecektir, yine de insan yeterli güçte bir şeyler koymak istiyor yerine. Ölüm tartışılmaz bir gerçek sonuçta, er ya da geç herkes ölür.

Peki ya sonra?

Bir şey yapmalı…


* Kapak fotoğrafı: Otizmli çocuğu olan bir annenin yaşam mücadelesini anlatan ‘Tut Yüreğimden Anne’ filminden...

Önceki ve Sonraki Yazılar
Fehim Işık Arşivi