Pandora’nın kutusundan AKP’li zenginler çıktı

Pandora’nın kutusundan AKP’li zenginler çıktı
AKP’nin zenginlerini arttıkça vergi cennetlerindeki şirket sayısı da artmış. Sadece Bahreyn’e bakmak bile yeterli. 2013’te 18 olan şirket sayısı 2020’de 402’ye çıkmış.

Esra ÇİFTÇİ 


Artı Gerçek- Tüm dünyada eş zamanlı olarak yayınlanan Pandora Papers belgelerinde Türkiye’den de 220’den fazla kişi yer alıyor. Bu isimler arasında holding sahipleri, iş dünyasının önde gelen isimleri ve spor dünyasından bilinen kişiler de bulunuyor.

Uluslararası Araştırmacı Gazeteciler Konsorsiyumu’nun (ICIJ) paylaştığı yaklaşık 12 milyon belge, vergi cennetleri sisteminin nasıl çalıştığını gözler önüne seriyor. ICIJ projesi olan Panama Papers, 2016 yılında sızdırıldığında da büyük ses getirmiş, İzlanda ve Pakistan başbakanlarının istifasına neden olmuştu.

Verginin yüksek olduğu ülkelerde kazanılıp vergi oranlarının çok daha düşük olduğu vergi cennetlerine aktarılan yıllık para miktarının kesin olarak ne kadar olduğu bilinmiyor. Offshore sisteminin karmaşıklığı ve gizliliği nedeniyle, elde edilen servetin ne kadarının vergi kaçakçılığı ve diğer suçlarla bağlantılı olduğunu veya ne kadarının yetkili makamlara rapor edildiğini bilmek ise mümkün değil.

28 Şubat 2020 tarihinde güncellenen AB vergi cennetleri kara listesinde Amerikan Samoası, ABD Virjin Adaları, Cayman Adaları, Fiji, Guam, Umman, Palau, Panama, Samoa, Seyşeller, Trinidat ve Tobago, Umman, Vanuatu yer alıyor. Bu vergi cennetleri, offshore şirketlere kurumsal ve ticari hizmetler sunma ve offshore fonlarının yatırımı konusunda uzmanlaşmış, düşük vergi oranları olan bölgeler olarak biliniyor.

Artı Gerçek olarak bu haftaki dosyamızda iş insanlarının, bu offshore merkezlerine hangi durumlarda sermayelerini çıkardığını, iktidarın bu belgeler karşısında neden sessiz kaldığını, ortaya çıkan bu belgelerin seçimlere nasıl yansıyacağını ekonomi ve maliye uzmanlarına sorduk.

‘VERGİ CENNETİ KAÇAGINA GÖZ YUMULUYOR’

İlk sözü ekonomist Mustafa Sönmez’e veriyoruz. Sönmez, Ankara 15 yıldır hangi ülkelerin vergi cenneti olduğuna ilişkin bir liste yayınlamadığı için vergi cennetlerine gelir aktarımını engellemeyi amaçlayan yasanın fiilen uygulanmadığını söylüyor. Sönmez şöyle devam ediyor,

"Pandora Papers sızıntılarıyla gizli offshore dünyasının kapılarını açan 12 milyon belge, Türkiye’den de birçok ünlü ismin vergi sırlarını ortaya döktü. Özellikle Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a yakınlıklarıyla bilinen Rönesans Holding, Çalık Holding ve Cengiz Holding’in vergi cennetlerindeki şirket ve hesapları manşetlere çıktı. Bunları, yeni firmaların ve iktidara mensup ya da yakın isimlerin hesaplarının ifşası takip edebilir. Bundan dört yıl önce de Erdoğan’a en yakın isimlerden, eski Başbakan Binali Yıldırım’ın ailesine ve Erdoğan’ın damadı Berat Albayrak’ın ailesine ait Malta’daki şirketlerisaptanmış, ancak takibatı mümkün kılacak bir düzenleme olmadığı için adli bir işlem yapılmamıştı. Bu kez de öyle olacak.

Oysa Türkiye’nin, vergi cennetleri olarak bilinen ülkeler ya da bölgelerle ilgili işlemlere vergi tevkifatı uygulaması 2006’da mümkün oldu. 13 Haziran 2006 tarihli 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunun 30’uncu maddesinde gelirlerin vergi cennetleri yoluyla ülke dışına kaçırılmasını önleyecek bir önleme yer verildi. Yasada, vergi cenneti diye tanımlanıp Türkiye ile bilgi değişimi yapmayan ülkelere nakden veya hesaben yapılan veya tahakkuk ettirilen her ödeme riskli sayıldı ve yurtdışına çıkacak gelirin yüzde 30’u kadar tevkifat kesintisi yapılması kanunla düzenlendi.

Ama sorun şu ki 15 yıl boyunca Bakanlar Kurulu ve 2018’de yürürlüğe giren Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi tarafından hangi ülkelerin vergi cenneti olduğuna ilişkin bir liste yayınlanmadı. Bu nedenle yasa uygulanmıyor ve vergi cennetleri ile iş yapmanın yaptırımı yok. Bu liste 15 yılı aşkın süredir yayımlanmadığı için ülkenin vergiye dönüşebilecek gelirleri bu "cennetlerde" istifleniyor. Özellikle rüşvet, kayırılma karşılığı sağlanan yasa dışı gelirleri stoklamada vergi cennetleri faillerin çok işine yarıyor"

Sönmez, 2017’de Süddeutsche Zeitung gazetesi tarafından elde edilen Paradise Papers belgelerinde, dünyanın dört bir yanında çok sayıda politikacı ve iş insanının offshore bağlantılarını ortaya konulduğunu söylüyor.

Sönmez, bu kişiler arasında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın damadı Maliye ve Hazine eski Bakanı Berat Albayrak’ın ağabeyi Serhat Albayrak’ında olduğu, vergiden kaçınmak için Malta’da kurulan offshore şirketlerin, Berat ve Serhat Albayrak’ın Çalık Holding’de yönetici olduğu dönemde açıldığını belirtiyor. Sönmez, haberin yayımlanmasının ardından internet sitesi linklerine erişimin engellendiğini, gazetecilere davalar açıldığını ifade ediyor. Sönmez, Malta’da, kimi faaliyetleri tartışmalı olan offshore şirketler arasında eski Başbakan Binali Yıldırım’ın oğullarının, dayısının ve yeğeniyle bağlantılı olan toplam sekiz şirketin isminin de bulunduğunu belirtiyor. Sönmez sözlerini şöyle sürdürüyor,

"Türkiye’deki şirketlerin iş yaptığı Malta dışındaki diğer vergi cennetlerini, bu ülkelerde kurulan şirket sayısından tahmin etmek zor değil. Merkez Bankası verilerine göre Cayman Adaları’nda 2006’da 1 Türk şirketi varken 2017’de sayı 265 idi. Virgin Adaları’nda (İngiliz) 2017’de 650 Türk şirketi varken bu sayı izleyen yıllarda azaldı. Bahreyn’de 2013’te 18 olan Türk şirketi sayısı 2020’de 402’ye ka dar çıkmıştı. Umman’daki Türk şirketi sayısı 145’i bulmuş durumda"

‘YURT DIŞINA ÇIKAN PARA VERGİLENDİRİLMELİ’

Kamu Maliyesi Profesörü Eser Karakaş, 1989 tarihli ve Türk parasının korunması hakkında kanunda değişiklik yapan 38 sayılı kararla birlikte sermaye hareketlerinin serbest bırakıldığını ve bir iktisatçı olarak bunun iyi bir şey olduğunu söylüyor. Karakaş sözlerini şöyle sürdürüyor,

"Pandora meselesiyle ya da benzer şekilde vergi cennetleriyle ilgili benim naçizane önerim bunu bir sermaye hareketleri karşıtlığına dönüştürmemek. Bu yanlış bir şey olur. 38 sayılı karar önemlidir. Ancak bütün bu işlerin de yasal bir çerçeve içinde yürümesi lazım. Mesela bir ihaleye girdiniz karşılığında bayağı bir para aldınız, siz o parayı yurtdışına çıkarırsanız olduğu gibi vergi kaçakçılığı olur. Yurt dışına çıkarılan paranın kesinlikle vergilendirilmesi lazım. Yurt dışına çıkan paranın vergilendirilmemiş olması suçtur. Bu paralar Cengiz Holding ve Rönesans üzerinden çok tartışıldı iktisaden hukuken belki yasal paralar ama nasıl kazanılmış?"

Karakaş, bu ihalelerin rekabete açık ihaleler olmadığını, rekabet olmadan elde edilen karların da iktisaden meşru olmadığını söylüyor. Karakaş, Rönesans’ın çıkardığı paranın vergisi ödenmiş bir para dahi olsa nasıl kazandığının sorgulanması gerektiğini ifade ediyor. Karakaş şöyle devam ediyor,

"Kılıçdaroğlu’nun ‘bütün bunları gözden geçireceğiz’ diye ifadesi var. Çok haksız sayılmaz. Yasanın ruhuna aykırı şekilde kazanıyorlar. Bir savcı için zordur soruşturma açmak çünkü bir ihale sonucunda verilmiş ama o savcının ‘sen niye 21B den açtın’ diye sorması lazım ama Türkiye’de açılmıyor. Dolayısıyla meşru değil. Bu iki ayrımı yapmak lazım yasal ama meşru değil diyorum. AKP gelmeden 2002 yılının ocak ayında Kemal Derviş dünya bankası ihale modelini olduğu gibi benimsemiş ve uygulamıştır. O modelde rastgele ihale dağıtma yoktu, çok katı kurallara bağlanmıştı. AKP bunu değiştirdi. Bunun Türkçe açıklaması istediğimiz kişiye ihale veremiyoruz, veremeyince de istediğimiz komisyonu alamıyoruz. Bu ihalelerin bir kısmı cebe, daha büyük bir kısmı siyasetin finansmanına gider. Türkiye’de en az konuşulan konudur siyasetin finansmanı"

Profesör Eser Karakaş’a, Panama belgelerinin iki yıl sonraki seçimlere etkisinin olup olmadığını sorduğumuzda, Karakaş, "iyi kullanılırsa olur" diye cevaplıyor ve şöyle devam ediyor,

"Kendimi siyasetin dışında bir insan olarak tanımlıyorum. Bu söylediklerimin çok büyük bölümüne belki itiraz çıkmaz ama bu sorun nasıl çözülür dediğimiz zaman muhalif kanalda arıza çıkıyor genelde. ‘Ahlaklı bürokratlarla çözeceğiz’ diyorlar. Bu meseleyi salt ahlakla çözemezsiniz. Mesela ortaya 50 milyon dolar koyun, siz almayın, ben almayayım ama biri alır. Mesele o 50 milyon doların orada olmayacağı yasal sistem konulmalı. Somut öneri olarak Kemal Derviş’in çıkardığı ihale kanununa geri dönmek gerek, Türkiye’deki hiçbir parti buna evet demeyecektir. O kanunun üzerinde AKP 200’e yakın değişiklik yaptı, bütün o değişikleri kaldıralım, parlamentoda kararlaştıralım dokunmayalım. Bunun çözümü çok açık ihale sistemlerini uluslararası rekabete açacaksınız. Bu ihaleler Türkiye’deki vergi mükelleflerinin parasıyla veriliyor. Asıl soru kimin korunacağı? Vergi mükellefini korumak mı? Vergi ödeyeni korumak mı? Yoksa para Türkiye’de kalsın gibi bir mantığı mı savunmak?

YARATILAN MİLLİ GELİR NEREYE GİDİYOR?

Ekonomist Prof. Dr. Veysel Ulusoy, bir ülkede özellikle ekonominin güven refah seviyesini etkileyen temel unsurlar olduğunu söylüyor. Ulusoy, eğer o ülkede hemen herkes ülke içinde biriktirdikleri sermayeleri rengine bakmadan yurtdışına transfer ediyorsa ya yöneticilere güven kalmadığını ya da yurtdışı getirilerinin fazla olduğunu belirtiyor. Ulusoy sözlerine şöyle devam ediyor,

"Ama bilinen gerçek şudur: artık dikiş tutmayan ve tutma olasılığının da sıfıra yaklaştığı bir ekonomide nedene bakmaksızın sermayenin çıkışı doğal bir zeminde tartışılır hale gelir. Son yıllarda Türkiye’de siyaset ikliminin kara kışa girmesi, oluşan ek milli gelirin bir avuç insana aktarılmasının hızını artırdı. Bu herkes tarafından bilinmesine rağmen, sonuçlarını Pandora belgelerinde görmekteyiz"

Ulusoy, "Yaratılan kaynakların belirli bir gruba aktarılması ve sermaye sahiplerinin yurtdışına yönelmeleri ekonominin çöküşünü hızlandırıyor. Ve önümüzdeki seçimlerin esas belirlenin de yaratılan milli gelirin nereye gittiği sorusuna verilecek yanıt olacak" diyor.

 

 

Öne Çıkanlar