Ruh ikizimiz Polonya

Katar dışında hiçbir Ortadoğu devleti ile ilişki kuramayan Erdoğan’ın en yakın yeni dostları Polonya, Macaristan, Brezilya, İngiltere (bu da yeni).

28 Temmuz’da Fransız Le Monde gazetesinde Polonya hakkında çok ilginç bir yazı yayınlandı; şaşırtıcı ölçüde ilginç.

Önce biraz gazete bilgisi.

12 Temmuz’da Polonya’da başkanlık seçimleri yapıldı ve Andrzej Duda (geçen dönemin de Başkanı) Varşova Belediye Başkanı Rafal Trzaskowski’ye karşı oyların yüzde 51.03’ünü alarak (Trzaskowski yüzde 48.97) yeniden seçildi.

Duda "Hukuk ve Adalet" isimli milliyetçi-muhafazakar hareketin adayı idi.

Yeniden seçilen Başkan'ın ve arkasındaki "Hukuk ve Adalet" isimli çoğunluğun bu seneki siyasi programından, önceliklerinden bahsedeceğim ve muhtemelen çok şaşıracaksınız.

Duda’nın temel önceliği, sıkı durun, bugünlerde çok tartıştığımız İstanbul Sözleşmesi'nden çıkmak.

Küreselleşmenin ilk dönemlerindeki dinamikler içinden geçtiğimiz kabusvari konjonktürde tamamen tersine dinamiklere dönüşmüş durumda.

Obama sonrası aday olan Hillary Clinton’ın Trump’tan çok oy almış olmasına rağmen ABD Anayasasının seçmen-i sani kuralı nedeniyle kaybetmesi ve başka seçimler kabusvari konjonktürü oluşturuyor.

Kuzey Kore, Çin, Rusya gibi "geleneksel diktatörlükleri" ya da totaliter sistemleri zaten saymıyorum.

Ama, İngiltere’nin AB’den çıkması, Brexit, Brezilya, Macaristan, Polonya, Hindistan, Türkiye, İtalya (kısmen) ve başkaları,  bu ülkelerde kabusvari siyasal ortamlar seçimlerle (?) oluştu ama nasıl seçimler, bu başka konu, birazdan gireceğim bu konuya.

Dönelim Polonya konusuna.

23 Haziran tarihinde, yani daha yaklaşık bir ay önce, Polonya TRT’si başlığıyla Artı Gerçek’te yayınlanan yazımda Türkiye ve Polonya’da iktidarların seçimlere kamu olanaklarını, mesela devlet televizyon kanallarını ne kadar çirkin ve haksız biçimlerde kendi lehlerine kullanarak girdikleri konusunu işlemişim.

Polonya’da 12 Temmuz’da yeniden seçilen Duda’nın (Polonya’nın güçlü milliyetçi muhafazakar güçlü adamı Janoslaw Kaczynski var arkasında) gündemi çok şaşırtıcı bir biçimde Türkiye’de AKP’nin gündemi ile örtüşüyor.

Yukarıda belirttim, Duda’nın birinci gündemi İstanbul Sözleşmesinden çekilmek; haydi hayırlısı.

Duda’nın ikinci hedefi devletin mülkiyet temelli olarak kontrol ettiği devlet medyası dışında kalan medyayı da olabildiği ölçüde kontrol etmek; buna sosyal medya da dahil. 

Bu alanda da, AKP ile yarışabilirler mi bilemiyorum, Polonez iktidar da epey mesafe almış durumda. 

Duda’nın üçüncü hedefi yerel yönetimlere çeki düzen vermek.

Duda’nın ve Hukuk ve Adalet cephesinin çok güçlü olduğu bir dönemde Varşova Belediye Başkanlığını muhalefete (Rafal Trzaskowski) teslim etmeleri anlaşılan Polonez milliyetçi muhafazakarların çok canını yakmış ki şimdi milliyetçi muhafazakarların derdi muhalif yerel yönetimleri zapt-ı rapt altına almak.

Yakında Polonya’da da kayyım atamalarına başlarlarsa, seçilmiş belediye başkanlarının belediye şirketlerine yönetici atamalarına engel çıkarırlarsa hiç şaşmayacağım.

Polonyalı milliyetçi ve muhafazakarların diğer bir hedefi de adalet mekanizmasının, yargının, yüksek yargının kendilerini rahatsız edemeyecek bir çizgiye getirilmesi, bu hedefe yönelik olarak da gerekli düzenlemeleri ve tasfiyeleri yapmak.

Polonyalı milliyetçi ve muhafazakarları izliyorum ve bu yöntem ve hedef benzeşmesi karşısında hayrete düşüyorum.

Doğru değildir herhalde ama bazen acaba liderler, bizimkisi ve Polonyalısı, gizli gizli bir yerlerde, mesela Macaristan’da, Orban’ın masasında buluşup ortak yol haritaları mı çiziyorlar diye düşünmüyor değilim.

Devlet televizyonları, İstanbul Sözleşmesi, yerel yönetimler, özel medya, adalet mekanizması.

Bu kadar mı tesadüf bu, yoksa diktatörleşmenin yapısal gerekleri mi?

Katar dışında hiçbir Ortadoğu devleti ile ilişki kuramayan Erdoğan’ın en yakın yeni dostları Polonya, Macaristan, Brezilya, İngiltere (bu da yeni).

İtalya’da Berlusconi iktidarda iken de en iyi dostu o idi.

Hadi hayırlısı hepimiz için.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi