Sabiha Gökçen Havalimanı ile Malezyalaştırdıklarımızdan mısınız?

Sabiha Gökçen, küresel anlamda son yılların en büyük yolsuzluk operasyonlarından birinin baş aktörünün kurduğu fonlardan birinin parasıyla devralınan ve işletilen bir havalimanı…

AKP iktidarları dönemiyle birlikte bir aralar epeyce dolaşımda olan bir soru vardı: Türkiye Malezya olur mu?

Burada kastedilen daha çok ılımlı bir islama işaret eden, ekonomik açıdan belli bir refah düzeyine erişmiş ancak toplumsal, kültürel ve sosyal olarak muhafazakar, ifade özgürlüğü, azınlık hakları, bağımsız medya gibi alanlarda kısıtlanmış bir düzen ve batı standartlarından uzak bir demokrasi olarak özetlenebilir. 

Bu soru bir süredir dolaşımda değil, ancak birazdan gireceğimiz konu üzerinden Türkiye, Malezya olmuş mu olmamış mı bir fikir edinebiliriz…

Geçen hafta Pegasus Hava Yolları'na ait İzmir-İstanbul seferini yapan bir uçak Sabiha Gökçen Havalimanı'na inerken pistten çıktı. Uçağın sert bir iniş yaparak parçalara ayrılmasının ardından üç kişi hayatını kaybederken, 180 kişi yaralandı.

Kazanın neden ve nasıl meydana geldiği tartışmaları sırasında, pilotların uygun olmayan hava şartlarında inişe zorlanmış olabileceği, Sabiha Gökçen Havalimanı’na neden ikinci pistin hala yapılmadığı, pistin "yorgun" olduğu, İstanbul Havalimanı’nın devreye girmesiyle oranın trafiğini etkilememek için rüzgar ters de olsa Sabiha Gökçen'e inişlerin deniz tarafından yapıldığı gibi pek çok konu gündeme taşındı. 

Kazanın ardından yaptığı açıklamalar sebebiyle Pegasus Havayolları tarafından işten çıkarılan kaptan pilot Bahadır Altan, İstanbul Havalimanı'nda kuzey yönünde iniş yapılırken Sabiha Gökçen'deki iniş yönünü değiştirmenin zorlaştığını söylemiş, "İstanbul Havalimanı'na yaklaşan trafik de, Sabiha Gökçen'e yaklaşan trafik de İstanbul Yaklaşma Kontrolü tarafından kontrol ediliyor. İstanbul Havalimanı'na yaklaşma kuzeye doğru organize edilmişken, Sabiha Gökçen de buna göre düzenlenmişken Sabiha Gökçen'deki rüzgar aksi tarafa inişi gerektirdiğinde o trafiği tek başına değiştirmek İstanbul Havalimanı'nın trafiğini de alt üst edecek bir değişim" demişti. 

Bu gerçekten kritik bir uygulama…

Baştan aşağı yanlış bir proje olarak yaratacağı ekonomik ve ekolojik maliyetler sebebiyle yıllarca yapılmaması için mücadele edilen İstanbul Havalimanı hedeflenen kapasiteleri sağlayabilsin diye ne büyük riskler alınıyor, insan hayatı nasıl tehlikeye atılıyor, inanılır gibi değil…

Kaza sonrası Ulaştırma Bakanı Cahit Turhan, "Sabiha Gökçen'in trafiği giderek artıyor. Ancak Sabiha Gökçen'de bir pistimiz var. Bu pistimiz çok yoruldu" diyerek Turhan, yeni pistin açılmasının ardından eski pistin de bakıma alınacağını ifade etmişti. 

"Yorgun pist" açıklamasıyla birlikte ikinci pistin hala neden devreye alınmadığı sorusu da tekrar gündeme geldi. 

Sabiha Gökçen Havalimanı’ndaki ikinci pist ihtiyacının ortaya çıkması, İstanbul Havalimanı’nın devreye girmesinden çok önceye dayanıyor. 

12 yıldır konuşulmasına rağmen bür türlü bitirilemeyen pistin birinci etap işler için ilk ihalesi 2014 yılında yapıldı. İlk ihaleyi YSE Yapı aldı. İkinci etap ihale ise 2016 yılında gerçekleştirildi. O ihaleyi ise Makyol İnşaat aldı. İkinci pistin Ağustos 2017 tarihinde tamamlanmış olması gerekiyordu. 

Geldiğimiz noktada pistin yerinde yeller esiyor. 

Esmesi normal çünkü geçen hafta Sözcü gazetesinin haberi, neden ikinci pistin halen yapılmadığını gayet açık anlatıyordu. Makyol İnşaat’ın ihale sonrası A K A İnşaat adlı bir şirketle taşeronluk sözleşmesi yaptığı, İstanbul Havalimanı işletmecisi İGA’nın ortaklarından Cengiz Holding ve Kalyon İnşaat’ın, A K A İnşaat’a ortak olduğu ortaya çıktı. 

İstanbul Havalimanı’nın işleticisi konumundaki şirketler, Sabiha Gökçen’e ikinci pisti yapmamak için ayak sürüyor ve buna resmen göz yumuluyor. 

Bundan en fazla rahatsız olanın da Sabiha Gökçen Havalimanı’nı işletmek üzere kurulan İSG şirketinin sahibi Malaysia Airports Holdings Berhad (MAHB) olduğunu tahmin etmek güç değil. 

Malaysia Airports Holdings Berhad şirketinin bugüne kadar bu konuda açıklama yapmamış olması ilginç. Bundan sonra nasıl bir tavır alacaklar merak konusu…

Sabiha Gökçen Havalimanı’nın işletmecisinin yapısına da bakmak gerekli…

AKP iktidarları döneminin gözde yandaşı Limak Holding, Hindistan merkezli GMR Infrastructure ve Malaysia Airports Holdings Berhad ortaklığında kurulan İSG, havalimanının işletme haklarını Mayıs 2008’de devraldı. MAHB, Nisan 2014’te GMR Grubu’nun, Aralık 2014’te Limak Yatırım’ın hisselerini alarak İSG hisselerinin tamamına sahip oldu. MAHB, İSG yoluyla Sabiha Gökçen’in 20 yıllık işletme hakkını 1 milyar 932 milyon euroya devraldı. 

O dönemi biraz daha detaylandırmak da fayda var…

2009 yılında Malezya Başbakanı olan Necip Rezak, göreve geldikten sonra Başbakanlık görevinin yanı sıra kendisini Ekonomi Bakanı olarak da atadı. Hemen akabinde 1MBD (1 Malaysia Development Berhad) adıyla devlet yatırım fonu, Khazanah Nasional Berhad adıyla da bir varlık fonu oluşturdu. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan ile arasının iyi olduğu bilinen Rezak, birkaç kez Türkiye’ye ziyarete geldi. 

Rezak, tüm yetkileri tek elde toplayıp fonları da kendi başına yönetirken, Türkiye’de Khazanah Nasional Berhad fonu eliyle Sabiha Gökçen Havalimanı’na ve Acıbadem Hastaneleri’ne yatırım yaptı. 

2015’e kadar her şey Rezak için çok iyi gitti. Ancak Rezak’ın kişisel hesabına yabancı bir hesaptan 681 milyon dolar para aktarılması üzerine hakkında soruşturma açıldı. Rezak, bu paranın Suudi Arabistan Kralı Abdullah bin Abdülaziz’den kendisine kişisel bağış olduğunu söyledi. Rezak’ın partisi UMNO, bu bağışın 2013 seçimlerinde kullanıldığını açıkladı. Rezak hakkında hukuki süreç başlatıldı. Rezak, baskılarını sürdürdü, medyayı susturdu, kendisiyle ilgili soruşturma başlatan savcıyı görevden aldı, iktidarını bu şekilde 2018’e kadar devam ettirdi. 

Rezak’ın, Mayıs 2018’de genel seçimleri kaybetmesinin ardından evine baskın yapıldı. Baskında 284 lüks el çantası ve 72 valizde milyonlarca dolar nakit para ve büyük miktarlarda mücevherler ele geçirildi. Hakkında açılan davalar sebebiyle ülkeden kaçmaya çalışan Rezak’a yurtdışı çıkış yasağı kondu, Rezak yolsuzluk ve zimmete para geçirmek suçlamalarıyla Temmuz 2018’de tutuklandı. 

Yolsuzlukla bağlantılı olduğu iddia edilen evlere yapılan operasyonlarda da milyonlarca dolar para ele geçirildi. Rezak’ın kendi atadığı yöneticilerin devlet varlık fonunun parasıyla villalar, yatlar, katlar, mücevherler aldığı otaya çıktı. Rezak, "Bunlarda benim haberim yoktu, olsa izin vermezdim. Aldatıldım" diyerek sıyırmaya çalıştı. Rezak, kendi kurduğu ve yönettiği 1MBD devlet fonunu 4.5 milyar dolar hortumlamakla suçlandı. Daha sonra soruşturmalara ABD, İsviçre, Singapur da dahil oldu. 1MBD fonunun milyarca dolar zarara uğratıldığı belirlendi. 

Malezya’da varlık fonları üzerinden gerçekleşen yolsuzluklar ayyuka çıkarken, Türkiye’de Eylül 2018’de Cumhurbaşkanlığı kararıyla Varlık Fonu Yönetim Kurulu Başkanlığına Cumhurbaşkanı Erdoğan, Başkan Vekilliğine ise damadı Bakan Berat Albayrak getirildi. 

Diğer bir ilginç ayrıntı ise Türkiye’de de çokça tartışılan Varlık Fonu’nun başına Eylül 2018’de Zafer Sönmez’in getirilmiş olması… 

Sönmez’in dolaylı olarak Sabiha Gökçen’de yatırımı bulunan Khazanah Nasional Berhad’da daha önce Türkiye, Ortadoğu ve Orta Asya’daki yatırımlardan sorumlu kıdemli müdür olarak çalışmış olması dikkat çekici. 

Özetle, Sabiha Gökçen Havalimanı, küresel anlamda son yılların en büyük yolsuzluk operasyonlarından birinin baş aktörünün kurduğu fonlardan birinin parasıyla devralınan ve halen işletilen bir havalimanı… 

Türkiye Malezya olmuş mu, olmamış mı artık bunun yorumunu size bırakıyorum…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Pelin Cengiz Arşivi