'Sadece Boğaziçi de değil; inat mı, taviz mi?'

'Sadece Boğaziçi de değil; inat mı, taviz mi?'
Gazeteci Murat Yetkin, Melih Bulu'nun Boğaziçi Üniversitesi atanmasını AKP'li milletvekilleri ve lobilerin desteği olduğunu belirtirken AKP tabanını bir arada tutma gerilimlerden bahsetti.

Yetkin Report'ta yeni eğitim yılının başlangıcında Boğaziçi atamalarına ve görevden alınmalara dikkat çeken Yetkin, 2019 yerel seçimlerinde sonra  sarsılan AKP tabanını bir arada tutma çabası ile sürekli gerilimler olduğuna ve ileriki  dönemlerde yaşanacak günü kurtarma siyasetiyle hareket edeceğini belirtti

ARKA SOKAKLARDA NELER OLUYOR?

Bu çevreler, Erdoğan tarafından Boğaziçi’ne kurulan Hukuk ve İletişim fakültelerine olan atamalara bakılması gerektiğini söylüyorlar. Üniversitenin İngilizce eğitim ölçütleri de fiilen değiştirilerek AKP (hatta MHP dahil, Cumhur İttifakı) kadrolaşmasının bu iki fakülteden başlatılacağını öne sürüyorlar. Elimde henüz daha somut bilgi olmadığı için hangi AKP'li ismin yakınının, nereye, nasıl atanacağı belli olan isimleri veremiyorum ama siz M.P.O. harflerini bir kenara yazın lütfen.
Yalnızca öğretim yapısında değil idare yapıda da kadrolaşma söz konusu. Bulu tartışmaları devam ederken 1 Haziran 2021’de Nedim Malkoç Üniversite Genel Sekreterliğine atandı. Geçmişte Osmanlı Ocaklarında yöbeticilik görevi de bulunan Malkoç, daha önce Cumhurbaşkanı Baş Danışmanlığı da yapan Kamu Baş Denetçisi (Ombudsman) Şeref Malkoç’un yeğeni. Geçmişte Millî Görüşün çekirdek kadrosundan, Necmettin Erbakan’a en yakın isimlerden olarak bilinen Şeref Malkoç Yüksek Seçim Kurulunda AKP temsilciliği da yapmıştı.
Erdoğan’ın İnci’yi atamasına inat değil, bünye içi taviz olarak bakanlar haklı çıkarsa, başka örneklerde de "eski dostları" 2023 seçimlerine giderken yeniden saflarına katmak için u-dönüşü hazırlıklarını bulmak mümkün olacak.

KIRILAN KOL YEN İÇİNDE, TOZLAR HALININ ALTINA

Bir başka örnek dün 22 Ağustos tarihli Cumhuriyet gazetesinin manşetindeydi. Gazeteci Hazal Ocak, Sayıştay raporundaki tıbbi malzeme ithalatından elde edilen -haksız demek de yetersiz- fahiş kazancı haberleştirmişti. 2 bin 443 liraya ithal edilen kalp pili, 14 bin 391 liraya fatura edilmiş hastanelere. Örneğin gümrükten 7 bin 67 liraya çekilen ameliyat tavan lambası 50 bin 180 liraya fatura edilmişti. Daha önce kanser ilaçlarına da benzeri tablo ortaya çıkmıştı. Sorumlu Sağlık Bakanlığı mıydı? Ticaret Bakanlığı mıydı? Hangi şirketler, kime yakın şirketlerdi?
Bu şirketlerden, siyasette tek oya ve her bir kuruşa ihtiyaç duyulan önümüzdeki dönemde hesap sorulması konusunda benim umudum yok. Erdoğan bir önceki Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan’ı ayyuka çıkan yolsuzluk iddialarıyla görevden aldı. Soruşturma açıldı mı? Hayır. Kol kırılıyor, yen içinde tutuluyor, kirler halının altına süpürülüyor.

GÜNÜ KURTARIP YARINI BEKLEME SİYASETİ

Erdoğan, şu sıra kendisine siyaseten yarar sağlayacak tek bir imkânı bile riske atacak lükse sahip görünmüyor.
Boğaziçi Üniversitesi mi? Bulu gitti, İnci geldi, İnci gider başkası gelir; Merkez Bankası, TÜİK örnekleri ortada. Yolsuzluk iddiaları mı? Sessiz kalınır, geçiştirilmeye çalışılır, kitleye bunların dış mihraklarla muhalefetin iş birliği olduğu söylenerek üste çıkılır daha olmadı.
"Nereye kadar?" diye sormayın. Siyaset günü kurtarma çabasına dek daralmış durumda. "Yarın olsun bakarız" anlayışı hüküm sürüyor.

Öne Çıkanlar