Sağlık Bakanlığı pandemide 'sosyal cinayet' işledi

Sağlık Bakanlığı pandemide 'sosyal cinayet' işledi
Türk Tabipler Birliği Genel Sekreteri Vedat Bulut, hastalara verilen Favipiravir’in hastalıkta yararlı olduğunu gösteren herhangi bir bilimsel veri olmadığına dikkat çekti.

Bilgehan Uçak, Türk Tabipler Birliği (TTB) Genel Sekreteri Vedat Bulut ile söyleşisinin ikinci bölümünde, Bulut’a Sağlık Bakanlığının pandemindeki performansının yanı sıra, dünyada varyant virüslere karşı aşıların ne kadar koruyucu olduğunu sordu. 

"Eğer dünyada ilk altı ay içinde şu savaş başarılı olabilseydi zaten bu varyantları konuşmayacaktık." diyen  Bulut, pandemiden kurtulmak için aşılamanın dünya üzerinde daha yaygın bir biçimde uygulanması gerektiğinin altını çizerken, güçlü ülkelerinin bu konuda inisiyatif alması gerektiğini belirtti.

Pandemide en son okullarının kapanması gerektiğinin altını çizen Bulut, "Okulları kapatmak çocuk işçiliğini körükler, çocuk evliliklerini körükler." diyerek yoksul ailelerin bu durumdan en çok etkilendiğini ifade etti. 

Türkiye’nin PCR testinde tek bir firmaya mahkum edildiği için ticari bir sorunun varlığına dikkat çeken Bulut, hastalara verilen Favipiravir’in hastalıkta yararlı olduğunu gösteren herhangi bir bilimsel veri olmadığını, Sağlık Bakanlığının "Sosyal cinayet" işlediğini, TTB’nin ise  bununla ilgili suç duyurusunda bulunduğunu hatırlattı.

Omicron varyantına karşı, Sinovac’ın beklenen koruyuculuğu sağlayamadığı söyleniyor. Diğer yandan önümüzdeki süreçte kaç kez aşılanacağız? 4, 5, 6, 10 böyle devam edecek mi hayatımız? 

Keşke devam etmese. İki doz bağışıklama en başta 7 milyar nüfusa yapılabilseydi… O zaman varyantlar gelişmeyecekti. Bilim istatistikle çalışır. Yani "ben şu ilacı kullanmıştım, halama iyi geldi, öbürüne de…" ya da "benim anneannem şöyle diyor." olmaz. Bilim şöyle çalışır: Onbinlerce insanın verisi üstünden, veri setleri elde edersiniz, bununla Beta analizlerini yapıp toplumsal çıkarımlarda bulunup bilimsel ölçekte bir karar verebilirsiniz. Risk gruplarında sorunlar var. Messenger-RNA aşısı üreten  Biontech, Moderna gibi gruplar yeni varyant için bir şey yapıyorlar. Yeni varyant için bir aşı revizyon yapmaya doğru gidiyorlar. Eğer dünyada ilk altı ay içinde mücadele başarılı olabilseydi zaten bu varyantları konuşmayacaktık. "Kaç aşı olacağız?" sorusunun yanıtı şu: eğer dünya patenti anonimleştirmez ve aşıyı hızla yoksul ülkelere yaymazsa birkaç aşı daha olacağız. "Üç ayda bir"e düştüğü söyleniyor şu anda. 3 ila 6 ay. 

Bir grup insan özellikle Uğur Şahin ve Özlem Türeci’yi biraz da suçlayarak "Bırakın şunun telifini, patentini" demişti. Buna katılıyor musunuz? 

Evet. Aşı toplum malı olmalıdır. Ekosistemi bozduğumuz için de zoonozlar pandeminin başladığı ilk alanda kemirgenlerden insana bulaşma yeteneği elde etti. Bunun nedeni ekosistemimizi bozmuş olmamız. Biz mesela eğer bir havaalanında tilki görüyorsak "havaalanına tilki girdi demeyelim", biz tilkinin yaşam alanına girdik çünkü. Eğer bir kartal türü yok oluyorsa artık, biz o kartal türünü yok ettik ve onun sonuçlarını 5-10 yıl içinde ödeyeceğiz demektir. Çünkü o başka bir canlıyı tüketiyor. 

Bir ekosistem var, bir denge var doğada. Bu pandemi bence depremin ilk sarsıntısı. Sonraki yıllarda, yani 2025’ten sonra, bakın söylüyorum bunu, ikişer üçer pandemi görüldüğünü, aynı yıl iki pandeminin geldiğini düşünün. Ya da üç pandeminin değişik değişik virüslerle geldiğini düşünün. Dünya bir organizma gibi kendini korumaya çalışıyor. Kendisine zarar veren bir türü temizlemeye çalışıyor. Bunu görmemiz gerekiyor. Yapılması gereken şey şu: Kamu fonlarından aşıları desteklemek ve patentini anonimleştirmek, üretimini de, lojistiğini de, uygulamasını da kamusal yapmak. Bütün devletler için söylüyorum, bunu sadece Türkiye için söylemiyorum. Bunun uluslararası ölçekte bir çözüme kavuşturulması lazım. Çünkü pandemi dünyayı tehdit eden bir şey, insanlığın tamamını tehdit eden bir şey. Hani bu kronik, nadir görülen hastalıklardan değil ki her ülke kendi başının çaresine baksın. Küresel bir sorunun çözümü de küresel maalesef.

'OMİCRON PANDEMİNİN SONUNU GETİRİR' SÖZÜ BİLİMSEL DEĞİL

Bir rivayet var, "Omicron daha hafif atlatılıyor" diye. Doğru mu? Bu Omicron’un son varyant olduğuna dair söylemler de var/ Siz nasıl görüyorsunuz?

"Omicron pandeminin sonunu getirir" sözü bilimsel değil. COVID-19 Omicron ile bitmeyecek. Başka varyantlar da gelecek, öyle gözüküyor. Zeta’yı da bir gün görebiliriz. Sonuna kadar gidebilir bu ama Türkiye’deki kliniklerden gelen gözlemlerimizi aktaralım biz. Çünkü bilim insanlarıyla birlikte toplantılar yapıyoruz. Gerçekten yatış oranı çok düşük ama bulaşma hızı çok fazla. Bakın, Türkiye’deki şu andaki 77 bin rakamı rekor değil mi? Yarın 80 bin de olabilir. Yani biz bunu iki ile çarpmayalım, sadece resmi rakamlar üzerinden konuşalım. Türkiye’de hızlı yayılması bir sorun. Tüm dünyada bir sorun. Niçin sorun? Çünkü bir bir eşik değeri var. Bir önceki yıldan örnek vereceğim. Ne zaman 17 günlük kapanma gündeme geldi hatırlayalım. O da aslında bir kapanma değil, çünkü işçilerin çalıştığı, sadece 60 milyonun evinde oturduğu ama 22 milyon işçinin çalıştığı bir kapanmaydı ama 65 bin rakamını gördükten sonra gündeme geldi, doğru mu? O zaman Delta vardı, Omicron yoktu. 

Hesap ortada: Türkiye’nin 48 bin yoğun bakım yatağı var. Bu 48 bin yoğun bakım yatağının üçte ikisinde de solunum destek ünitesi var. Bunların 12 bin, 13 bin kadarı da çocuk ünitesi. Çocuklarda bu hastalık çok şiddetli geçmiyor. Onu bir tarafa koyarsak, yani Türkiye’de ilk anda 25-30 bin yoğun bakım vakası COVID-19’dan gelirse ne olur? İnsanlar cihazlara ulaşamadığı için ölürler. Bu basit bir hesap yani.

Sokakta ölümler başlar değil mi o zaman?

Kaldı ki diğer nedenlerle yoğun bakımlarda yatanlar var. Trafik kazaları, kalp krizleri vs. Bakın, 77 bin rakamına geldik. Henüz gelmedi ama 100 binde mi, 110 binde mi olacak bu göreceğiz. Eğer çok dikkat etmezsek, yoğun bakımlar tıkanırsa o zaman ölüm oranları böyle devam etmez. Katlanarak gider. O durumda da tekrar kapanmalar, ekonomik krizler, işte gıda sektörünün tekrar, lokanta, restoran, kahvehane işletmelerinin zarar görmesi gibi.

PCR testlerinin kaldırıldığı açıklandı. Bu da bir çok insan tarafından büyük bir şaşkınlıkla ve tepkiyle karşılandı. Özellikle bu karantina süresinden sonra bir negatif sonuç almadan sokağa çıkılması, dolaşılması, hatta pozitif insanların pozitif olduklarını bilerek çıkmalarına yol açacağı söylendi. Ne diyorsunuz? 

PCR testlerinden ziyade artık dünyada "hızlı tanı testleri" konuşuluyor. PCR testleri daha altın standarttır, çünkü genetikliğe baktığı için yakalama oranı daha yüksektir. İyi bir PCR kiti, eğer primerleri iyi dizayn edilmiş ve kalite kontrolleri iyi yapılmışsa %90-95 yakalar. 

Türkiye’de bunu az yakalamasının başka nedenleri var çünkü orada da tek bir firmaya mahkum edildiği için ticari bir sorun var. Yani bir Sağlık Sakanlığı mümkün müdür sadece bir firmayla PCR testi anlaşması yapsın ve bunu da tüm kurumlara da mecbur etsin? Halbuki 2-3 olsaydı kıyaslama yapabildiniz. Yani şu gelen kit ile şu kadar yakaladık, bu gelen kit ile bu kadar yakaladık derdiniz. 

PCR testlerinin kaldırılması şu nedenlerle oldu: Dünya Omicron’a teslim oldu. Yani o kadar çok fazla iş gücü kaybı var ki! İnsanlar o kadar pozitif çıkıyorlar ki bunların tümünü izole etseler dünyada lojistik aksayacak, belediye hizmetleri aksayacak, sağlık hizmetleri aksayacak. Sonuçta bir nevi toplumsal bağışıklığı naturel yolla, yani doğal bağışıklığı sağlamak açısından hastalığa teslim oldular. Nasıl olsa çok da şiddetli geçirilmiyor, oranlar da öbürlerinden düşük diyerek böyle bir yönteme doğru gidiyorlar. Bu yanlış. 

Sağlık Bakanlığı’nın "hızlı tanı kitlerini" uygulaması doğru olur. Normalde 4 dolara temin ediyorlardı. Bu kitin 1 birim başına 4 dolar maliyeti vardı. Firmadan alınışı 4 dolar ama onun uygulama maliyeti 10 dolara yakın. Laboratuvar personeli, amortismanı, elektriği, suyu, işgücü. Hızlı tanı kitleri daha ekonomik. Hızlı tanı kitlerinin bir dezavantajı var, biraz daha yanlış negatif sonuçları daha fazla olabiliyor. Bu nedenledir ki örneğin kan merkezlerinde hızlı kan testleri kullanılmaz. Kesinlikle daha gold standartlarda olan testler kullanılır.

TTB 'HIZLI TANI TESTİ KİTLERİNİ' ÖNERMİŞTİ

"Hızlı tanı testi kitlerini" biz zaten önermiştik. TTB’nin bu konuda raporu var. Eğitim Bakanlığı okulları açtığında öğretmenlere beş günde bir PCR testi testi mecburiyeti koydu, hatırlıyorsunuz değil mi? Saçma olduğu belliydi, uygulanamadı da zaten. Mesela hızlı tarama testi kullanılabilirdi. Böylece öğretmenlerimiz, öğrencilerimiz eğitimlerine çok daha erken başlayabilirdi. Ya da sorun yaşamayabilirlerdi. O açıdan Sağlık Bakanlığı tüm dünyadaki aslında uygulamayı takip ediyor. Amerika, İsrail herkes bunu uygulamaya başladı.

Okulların durumuna gelelim. Okullar açık mı kalmalı? Kapanmalı mı? Okullara gidiyorsunuz, öğrencilerin yarısı yok, öğretmenler hasta.

Okullarla ilgili TTB’nin "okul sağlığı çalışma grubu" vardır. Son derece yetkin uzmanlardan oluşur. Sadece tıp doktorları da değil bu arada, eğitimciler, sosyologlar, psikologlar hep birlikte çalışır ve onların raporlarında şu belirtilir: Okullar pandemide en son kapatılır, en önce açılır. Yani mümkün olduğu kadar kapatılmaz, direnilir. Bunun nedeni de şudur: Eğitimde eşitsizlik doğmasın, ileriye yönelik başka halk sağlığı sorunları olmasın diyedir. Çünkü varsıl aileler çocuklarını okutabilirken, yoksul aileler çocuklarına eğitim veremeyecekler. Çocuk işçiliğini körükler örneğin. Çocuk evliliklerini körükler. 

Türkiye’de devletin engel olamadığı bir durum maalesef. Üçüncüsü neyi engeller? Çocukları Kuran kurslarına, tarikatlara teslim edersiniz. İşte en son kaybettiğimiz öğrencimizi, Enes Kara’yı biliyorsunuz. Enes Kara bir tane değil, yüzlerce, binlerce. Aynı kentte, Elazığ’da 2 ay içinde 3 öğrenci intihar etmiş. Diğer öğrenciler gündeme gelmedi, tıp öğrencisi olmadıkları için. 2 ay içinde 3 intihar. Bunu devletin sorgulaması lazım. Bunu engellemenin yöntemi eğitimdir. Eğitim o nedenle de pandemide devam ettirilmelidir. Çok zorunlu koşullarda kapatılmalıdır. Yani çocuklarımız okullarına devam etmeli ama TTB’nin sözlerine de uyarak, yani onun yöntemsel önerilerine de uyarak yapılmalı. Şu anda eğitim sistemi maalesef bizim önerilerimizi yerine getiremiyor.

Covid pozitif durumdan ilaç kullanımı konusundaki düşünceniz nedir?

Türkiye’de ilk başta uygulanan protokolde biliyorsunuz hidroksiklorokin vardı tedavide. Türk Tabipleri Birliği daha Nisan ayında söylemişti protokolde olmamalı diye. Çünkü bu hastalıkta kullanımı ile ilgili bir yeri yoktu yani. Tüm dünyada uygulanmayan bir protokol niye Türkiye’de uygulansın? Aritmilere neden oluyordur. Bazı kişilerin de belki ölümünden sorumlu. Bunu da yüzde kaçtır incelenebilmesi için yine şeffaf veriye ihtiyaç var. Hidroksiklorokin kullanımı 7 Nisan 2021 tarihinde yani tam bir yıl sonra kaldırıldı. Favipiravir ile de ilgili TTB veri verdi. Favipiravir’in bu hastalıkta yararlı olduğunu gösteren herhangi bir bilimsel yayın veri yok. Yani bir antiviral ilaç ama her antiviral ilacı her virüste veremezsiniz.

FAVİRAPİR YANLIŞ KULLANILDI

O zaman biz niye kullandık bunları? Milyonlarca insan niye kullandı?

Bu Sağlık Bakanlığı’nın sorunu. Sağlık Bakanlığı sosyal cinayet işledi. Biz hatta bununla ilgili suç duyurusunda bulunduk. Ölümlerin nedenleri, pandeminin kötü yönetimine bağlı olan bu hasarların nedeni tamamıyla sosyal cinayet ve bununla da ilgili suç duyurusunda da bulunduk. Favipiravir de yanlış kullanıldı. Bakın Favipiravir’in yan etkisi hidroksiklorokin gibi değil. Onu da söyleyeyim. Yani hidroksiklorokin aritmi yapabiliyordu. Favipiravir pek çok ülkede kullanılmadı ama Türkiye kullandı. Hatta yüzlerce binlerce kutu Türkiye’de verildi. Hatta bir hatırlarsanız son kullanım tarihi geçmişti.

 

Öne Çıkanlar