Sancar: Birinci Meclis'in dayanağı halk egemenliğiydi

Sancar: Birinci Meclis'in dayanağı halk egemenliğiydi
HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, Birinci Meclis’in çoğulcu yapısının, çok ağır şartlarda dahi düzenlenen yerel kongreler sayesinde olduğunu söyledi.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, Meclis Genel Kurulu’nda düzenlenen 23 Nisan Özel Oturumu'nda kürsüye çıktı.

Birinci Meclis'in çoğulcu yapısına ve 1912 Anayasası'nın özerkliğine vurgı yapan Sancar, Mustafa Kemal'in 1912 Anayasası'yla özerkliği yasaya bağlamasını neden tercih ettiğinin üzerinde durdu:

"İşgal altında bir ülke ve Milli Mücadelenin devam ettiği şartlar. Çok ağır şartlar, fakat bu şartlarda yerel kongreler organize ediliyor. Ülkenin bütün bölgelerinde kongre toplantıları düzenleniyor, bu kongrelerle milli mücadele organize ediliyor. Aslında Meclis'in kuruluşuna giden yol da bu kongrelerden geçiyor. O şartlarda ülkenin toplumsal, dinsel, etnik düşünsel çeşitliliğini büyük ölçüde içeriyor. Bu açılardan çoğulcu bir Meclis, eksikler var elbette, kapsanmayanlar var. Bunlar da belki o günden bugüne bakmamız ve muhasebesini çıkarmamız gereken meselelerdir.

'BİRİNCİ MECLİSİN EN ÖNEMLİ VASIFLARINDAN BİRİ KİMLİKLERİN SAKLAMAMASIDIR'

Bu çoğulculuğu tarif etmek için pek çok örnek kullanılır ama ben sadece ilk etapta sayılmayanları değil daha az görünenleri zikredeyim. Mevlevi, Nakşıbendi şeyhleri var, Abdullah Çelebi var. Dersimli Seyid Diyar Ağa var, Lazistan mensupları var, Lazlar var. Kürtler var, Araplar var. Kısacası Türkiye’nin o zamanki etnik, dinsel ve toplumsal çeşitliliğinin önemli bir kısmı var ve bu insanlar kendi kimliklerini saklamadan tam aksine kendi kimliklerini açıklayarak giriyorlar. Kendi kimlikleriyle katılıyorlar. Bu birinci Meclis'in en önemli vasıflarından biridir. Bu vasıf diğer özelliklerle de tamamlanmıştır."

'HALK EGEMENLİĞİ İLKESİ HALKÇI YÖNETİM DEMEKTİR'

Birinci Meclis’in dayanağının 'halk egemenliği' olduğunun belirten HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, dönemin anayasasının da buanlayışa dayandığını ifade etti:

"Evet, egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğunu söyler ama daha sonra da göreceğimiz gibi, 21 Anayasası’nın başına halkçılık tanımı ekler. Milli irade, halk iradesi tartışmalarına girmeyeceğim elbette. Halk egemenliği ilkesi, halkçı yönetim demek. Ama aynı zamanda halkın her düzeyde yönetime katıldığı yönetim demektir. Nitekim Meclis’in kuruluşundan yaklaşık on ay sonra ilan edilen Anayasa bu anlayışa dayanıyor. Yerelde halkın kararlara katılımını garanti altına alan bir idare sistemi, bir demokrasi modeli kuruyor."

'O YÖNETİM NEDEN BU KADAR ÖNEMLİYDİ?'

Meclis'in kuruluşunun 100'üncü yılına geçmişle karşılaştırmalar yapan Sancar, dönemin yönetiminin önemine değindi:

"Bu kadar farklı kesimlerden ve düşüncelerden insanın müzakereyi ve mutabakatı bir kenara bırakmadıkları bir Meclis’i konuşuyoruz. Onun 100’üncü yıl dönümünü bugün kutluyoruz. O yöntemin neden bu kadar önemli olduğunu da biraz sonra açıklayayım. Ayrıca bu Meclis yasalcı bir Meclis; mesela 23 Nisan 1920’de açılıyor. 19 Nisan 1921’e kadar tam 109 kanun çıkarıyor. Bunların hepsi ismiyle müsemma kanundur, torba değil. Her birinin ismi var. Her birinin kanun usulüne göre, müzakere ve karara bağlanma yöntemi var. O nedenle yasalcı bir Meclis’tir. Meclis yetkileri kendinde topluyor, biliyorsunuz bir Meclis hükümeti sistemi var. Bu şu demektir, her türlü yetki devletin 3 önemli erki: yasama, yürütme ve yargı Meclis’te toplanıyor. Fakat bu yetkililere tekelci biçimde sahip çıkma anlayışını taşıyamıyor."

'MUSTAFA KEMAL, ÇOK FAZLA YETKİYE VE İMKANA SAHİPKEN  BUNLARI NEDEN PAYLAŞTI?'

1921 Anayasası ile yetkililerinin büyük bir bölümünü yerel yönetimlere verildiğine dikkat çeken Sancar, özerklik tartışmalarına da değindi:

"Yerel yönetimlere verdiği yetkiler bizatihi kendi yetkilerini sınırlamak anlamına geliyor. Yani kadiri mutlak yani otorite bir yönetimi tercih etmiyor. Tam tersine halk egemenliği mantığına uygun olarak yerellerde de halkın katılımını mümkün kılacak bir sistem oluşturuyor Meclis. O sistemin merkezinde muhtariyet var değerli arkadaşlar. Ve bunu 21 Anayasası apaçık yasaya bağlıyor. Yani özerklik ve bu özerkliğin nasıl yönetileceğini de ayrıca ayrıntılı olarak düzenliyor. Onda da şura yönetimini ortaya çıkarıyor. Aynen kendi işleyişini yerelde de kuruyor. Yani yerelde de vilayetler ve nahiyeler şuralarla seçilecektir. Şuralar seçimle gelecek, şuralarında reislerini seçmeleri kendilerinde olacak. Neden yapıyorlar bunu? Oysa o zamanın liderleri, mesela milli mücadelenin lideri Mustafa Kemal Paşa, çok fazla yetkiye ve imkana sahipken, bunları neden paylaşıyor. Çünkü rıza istiyorsanız, çünkü birlik istiyorsanız, çeşitliliği, müzakereyi kabul edeceksiniz. Gerçek rıza ancak herkesin kimliğine eşit saygı herkesin iradesine eşit değer vererek sağlanabilir ve o şartlarda o ağır dönemde işte böyle bir ortak rızaya böyle bir güvene ihtiyaç vardır. Bu güven tepeden dayatmayla sağlanamazdı. Bu rıza zorla baskıyla tehditle ortaya çıkarılamazdı." (HABER MERKEZİ)

Öne Çıkanlar