Şehre ihanetin sosyolojisi

Şehre ihanetin sosyolojisi
İkinci dünya savaşından sonra Ortadoğu’da kentlerin nüfusları şişirilmiş, köyden kente göçler artmıştır. Bu göç beraberinde kentleşme, eğitim, işsizlik gibi sorunları da getirmiştir.

İbrahim TEKPINAR


Şehrin mimarisine ihanet etmenin itirafı R.Tayyip Erdoğan’dan gelmişti. "Kadim şehirlerin en önemli güzelliği, ana karakterlerini kaybetmeden yeniyi bünyelerinde eritmesi, özlerinden katarak yeniden yoğurmasıdır. İstanbul bu açıdan gerçekten müstesna bir şehirdir. Ama biz bu şehrin kıymetini bilmedik, biz bu şehre ihanet ettik, hala da ihanet ediyoruz. Ben de bundan sorumluyum" sözleriyle olmuştu. Kendi burjuvazisini inşaat zenginleri yaratarak oluşturmuş bir iktidar neden şehre ihanet ettiklerini itiraf etsin?

Uluslararası Medeniyet Şurası toplantısında da "40 kat, 100 kat binalar yapmak sizi medeni yapmıyor ama biz de bu tuzağın içine düştük." o tuzak Siyasal İslam’ın "batı kültürünün obez çocuğu" olmasının itirafı ve Ortadoğu’nun neredeyse her yerinde izlerini bulmak mümkün. Hatta  İslamiyet’in en kutsal topraklarında bile var. Peygamber ve sahaberlerinin ayak izlerinin üstüne gökdelenler inşa edilmiş. O itiraf aslında kökenleri eskilere dayanan bir itiraf aynı zamanda bir krizin itirafı, kendi inşaat zenginlerini de bir teselli etme itirafı. Arkeolojik kazı yapar gibi itirafın çıkış noktasına yani Siyasal İslam’ın doğuşuna bakmak lazım.

SİYASAL İSLAMIN DOĞUŞU
İkinci dünya savaşından sonra Ortadoğu’da kentlerin nüfusları şişirilmiş, köyden kente göçler artmıştır. Bu göç beraberinde kentleşme, eğitim, işsizlik gibi sorunları da getirmiştir

Kentlerin gettolarında fundamentalist eğilimler de artmış ve çeşitli örgütlenmeler hız kazanmıştır. Bunlardan en köklü geçmişi olan ve Ortadoğu'da da faaliyet alanı geniş olanı 1928 yılında Mısır'da kurulan İhvan-ı Müslimin'dir. Mısır ya da Kahire hem kültürel olarak hem de dini olarak Ortadoğu’nun bir nevi başkentidir. Filistin mücadelesinin liderlerinin çoğu Mısır’daki üniversitelerde hatta Müslüman Kardeşler saflarından yetişmişlerdir. Yine Lübnan ,Cezayir,Afganistandaki İslami örgütler dahi Mısır referanslıdır. Pakistan’daki Cemaat’i İslami(1941) de Müslüman Kardeş ile birlikte günümüz İslami örgütlerin hatta kadroları sayesinde "İslamcı hiziplerin" de temellerini atmışlardır. Örgütlerin hem siyasi liderleri hem de kadroları, Batılılaşmış öğrenim veren üniversitelerde yetişmiş ve yakın zamanda kentlileşmiş, genellikle "mühendislik fakültelerinden "mezun aydın ve siyasetçi tipleridir. Çünkü: 1950lilerde şehirlere gelen ailelerin çocukları, iş bulmak adına üniversitelerde eğitim görmüş ve kolay iş bulmak umuduyla mühendislik fakültelerini daha fazla tercih etmişlerdir. Fas İslamcı lideri Ebuselam Yasin, Afganistan Hizbi İslami lideri Gulbeddin Hikmetyar ve Ahmet Şah Mesud, Cezayir İslami Selamet Partisi kurucuların Abdulkadir Haşani, Türkiye'den Necmettin Erbakan ve Turgut Özal, İran eski Cumhurbaşkanı Ahmedi Necad , Filistin Kurtuluş Örgütü eski lideri Yaser Arafat... Yetmişli yıllardan sonra üniversitelerden mezun olan öğrencilerin de önderliğinde örgütlenmeler hatta savaşlarda bile kazanımlar elde edilmiş olsa dahi legal siyasi kazanımlar 1979 İran Devrimine ve seksen sonrasına denk düşer. Siyasi kazanım ile birlikte İslami hizip ya da örgütlerin çoğu kentleri "yeniden toplumsallaştırmak" için çaba göstermişlerdir. Okul, öğrenci dernekleri, kadın dernekleri(ilki Mısır'da kurulan Müslüman Kız kardeşler Derneği 1944) işçi sendikaları, dispanserler, sanayi ağları kurarak yeniden toplumsallaştırmaya çabalamışlardır. Batılı kurumlarda eğitim gören aydın ya da kadroların modelleri zamanla tıkanıklıklar yaşamaya başlamıştır. "Bu yeni kentlerde, tüketimin kültürel modelleri, Batı toplumunun kültürel modelidir. Başarı göstergesi olan paraya dayalı yeni bir toplumsal hiyerarşiyi gösterişli bir şekilde sergilemeye yarayan videoların, otomobillerin hayali kurulmaktadır. Dükkanlar ve karaborsa, Batılı ve Japon Must’ları(olmazsa olmaz şeyleri) sunmayı kendilerine görev bilmektedirler. Boş vakitlerini geçirme biçimleri bile geleneksel yaşam tarzı ile modern tüketim tarzı arasında uzlaşmalar yaratmaya doğru eğilim göstermektedir. Fast-food’lar özellikle kafelerin yasaklanmış olduğu yerlerde(İran) hızla yaygınlaşmaktadır." (Oliver Roy) Çeşitli bankacılık, üretim ve sistem denemeleri yapılmış olsa da sistem olarak pek ayakta kalmamıştır. Nedense bankacılık çalışmaları üzerinde fazlaca durulmuş yine de İslami bankacılık fikri tutmamıştır. Dubai İslamic Bank(1975) Faysal İslamic Bank, Kuveyt Finance, El Takva İslamic Bank gibi bankalar kurulmuş ama tamamen İslami sermaye sahiplerini yani yeni müşteri portföyünü oluşturmak amacıyla "faizin hokus pokusla" helalleştirildiği bankacılık sisteminden öteye gidememiştir. Yine çeşitli sanayi atılımları yapılmış olsa da ayakta kalmamıştır. Batılı tüketim kültürüne dayanan bu model virüs gibi yaygınlaşarak özellikle iki bin sonrası manevra kazanmıştır. İslamiyet’in en kutsal yerlerine Hz.Muhammed ve sahabelerin ayaklarının bastığı yerlere bile "kapitalizm yeni Avrupa-Amerikan Medineleri(şehirleri) inşa etmiştir."

 

TÜRKİYE’DE 1950 SONRASI İNŞAAT VE KRİZLER:
Demokrat Parti’nin iktidara gelmesiyle birlikte Adnan Menderes "İstanbul’u yeniden fethetmek" sloganıyla imar çalışmaları başlatmıştır. Kayıtlara göre Menderes’in imar döneminde çok sayıda(7289) yapının yıkıldığı yine çok sayıda han, hamam, türbe,cami ve mescid gibi tarihi yapıların da içinde olduğu büyük bir imar çalışlarını başlattığı hatta Yassı Ada’da yargılandığı davalar arasında "imar yolsuzluğu" davasının da olduğu bilinmektedir .İmar çalışmalarının hız kazandığı bu dönemde 4 Ağustos 1958 Devalüasyonu’nun yaşandığı dönem ve bu şartlar altında "imar" çalışmaları yapılmıştır. Menderes sonrasında 1970lerde köyden kente göçlerin artmasıyla inşaat sektörü de büyümeye başlamıştır.80li yıllarda ekonomideki liberalleşmeyle birlikte inşaat firmalarının sayısı da giderek artmaya devam etmiştir. Turgut Özal ve Necmettin Erbakan dönemlerinde bu büyüme devam etmiş olsa da AKP döneminde tam ayyuka çıkmıştır. AKP iktidarı döneminde İstanbul Avrupa’da en fazla gökdelenin olduğu, Almanya’dan bile daha fazla müteahhit ordusu olduğu (Türkiye de 453 bin 497 Almanya 3 bin 550) ve müteahhit ordusuyla ters orantılı olarak krizlerle boğuştuğu ortaya çıkmaktadır.

AKP VE İNŞAAT KRİZİ:
Kendi hafıza alanlarını yaratarak yeni köprüler, hava alanları yapan AKP yine kendi burjuvazisini, inşaat zenginleri yaratarak oluşturmuştur. Şehirlerin kenar mahallelerinde kentsel dönüşüm adı altında yeni siteler ve "TOKİ" aracılığıyla tarım arazileri şantiye alanlarına dönüşmüştür. Yine yabacılara konut satışını özendirmek amacıyla vatandaşlık bile verilmiştir. 2015 sonrası yaşananlardan etkilenen ekonomi ile birlikte inşaat sektöründe de gerilemeler yaşandı. Bankaların inşaat firmalarının kredilerini kesmeleriyle birlikte firmaların bir bir batması, ellerinde evlerin kalmasına sebep oldu. Korona salgınından öncesinde bir krizin varlığından bile bahsetmek neredeyse suç sayılabilecekti ki "dolar hakkında olumsuz yorum yapmak Mayıs 2020 tarihinde yayımlanan genelge ile yasaklandı" Oysa televizyonlarda asgari ücretin katlarıyla yapılan inşaat reklamları ve inşaat zenginlerinin artmasıyla bile aslında bir krizin varlığını kestirmek mümkündü. Ekonomist Andrew Lawrence göre inşaatların yükselmesi yani gökdelenler hem kriz tetikleyicisi hem de habercisidir. 1873 Uzun Buhranı ve Equitable Life binasının inşatı,1929 Buhranı ve Empire State, 1973 Petrol Krizi ve Willis Tower,2010 Birleşik Arap Emirlikleri Krizi ve onun gölgesinde inşaatına başlanan Burj El Khalifa olduğu gibi krizlerin gölgesinde gökdelenler ve inşaatlar yükselmiştir.

Dolayısıyla; şehre ihanetin itirafı kökenleri eskilere dayanan "Siyasal İslam’ın batı kültürünün sadece tüketicisi olmasının itirafı" İki bin on beş sonrası yaşanan krizin derinleşmesinin itirafı ve yarattıkları inşaat zenginlerini hizaya sokma hatta yeni alan açmanın (yatay mimari) itirafı.

Öne Çıkanlar