Şiddetin magazini varken Gezi’den bahsetmek de ne?

Bir tarafta nostaljik göndermeler. O isyanın değil içini, ruhunu kavramayı; parkın kenarından dahi geçmeyip de kendine slogan ve şöhret devşirenler...

Günlerdir bir üfürükçünün Akit TV’de savurduğu tehditlere ve abuk sabuk açıklamalara dair haberlerden fenalık gelmedi mi? Şiddete doğrudan çağrı var, ama adli makamlarda bir hareketlilik –henüz- yok. Zira "haber" magazin kıvamına getirildi. Daha doğrusu, keyfi OHAL’le yönetilen bir tuhaf ülkede "magazin"leşti.

Bu kadar kutuplaşan bir toplumda, bu kadar içi boşalan ve niteliksizleşen bir medyada, bir takım meczupların nefret söylemlerini allayıp pullayıp sakız gibi uzatmak normal sayılıyor artık. Cüppeligiller her yerden fışkırıyor, her söylediklerine de atlıyor medyamız.

Acaba savaş, şiddet, işkence, korkunç hak ihlalleriyle yaşamaya alıştırıldığımız için mi oluyor bunlar? Medya, -halen- haber yapabileceği yeterince trajik, dehşet verici, tıklatıcı haber bulamadığı için mi bu tip çıkışları magazinleştiriyor?

Siyasette durum çok farklı değil. Ülke, kabul edilemeyecek adaletsiz koşullarda sandığa gitmeye zorlanıyor. Sanki herşey normalmiş gibi bir "yarış" havası esiyor.

Böyle bir ortamda iki CB adayının, Cumhurbaşkanı Hazretleri Erdoğan ve CHP adayı Muharrem İnce’nin "yok Fethullah’la görüştüydün-görüşmediydim" şeklindeki günlük, hatta saatlik atışmalarını pinpon topu misali izlemek zorunda kalıyoruz.

Acaba gazetecilerin soru sormayı bıraktığı, girdiği kalıba göre haberi şekillendirip çarpıttığı bir ortamda, bu kadarının yayınlanmasına da şükür mü demeliyiz?

Kaynak gösterilen "gazeteci"nin (TRT eski haber dairesi başkanı! Nasuhi Güngör) açıkça yalan yazdığını itiraf etmesinin üzerine de bir bardak su mu içelim?

GEZİ’DEN NEFRET İKLİMİ YARATAN KİM?

Gezi’nin beşinci yılı dolarken de boş, çarpık gazetecilikten payımızı alıyoruz. Bir tarafta nostaljik göndermeler. O isyanın değil içini, ruhunu kavramayı; parkın kenarından dahi geçmeyip de kendine slogan ve şöhret devşirenler.

Öte tarafta, iktidar medyasında bıkıp usanmadan karalamalar, çarpıtmalar... İşe de yarıyor, çünkü alıcısı -AKP seçmeni- araştırmalarda Gezi’yi bir hain bir kalkışma olarak yorumluyor.

Nasıl ki kimileri cin yerine "üç harfliler" der, adını anmak istemez. Korkudan değil, tiksintiden adını anmak istemediğim "yazar"lardan biri, Gezi’nin "nefret iklimi" yarattığından bahsetmiş. Ne diyeyim, Kabataş yalanlarının binbir şekilde ortaya dökülmesinden sonra bile aynı teraneyi tutturmak da bir başarı. Yalanı bir söyledin mi sonuna kadar gideceksin, ta ki kendin de inanana kadar!

Ne yapsınlar? ‘Reyiz’leri stratejik bir manevra yapamadı. Kışla yapacağım diye tutturdu ve isyanı şahsına bir "hakaret" olarak yorumladığı için uzlaşmayı değil, çocuk gibi zıtlaşmayı ve Gezi’den düşman yaratmayı seçti. Gezi’den, yani ağaçlara sarılan, vurulan, öldüresiye dövülen çocuklardan!

"Gezi’nin beşinci yılında geriye ne kaldı?" diyenlere: Nefretinizin eseri olarak, öldürülen o güzel çocukların anısı kaldı. Ve bu toplumun adalet, reşitlik taleplerini yaralayan koca bir cezasızlık faturası daha...

BEŞ YILIN AĞIR YÜKÜNÜ MEDYA VEREMEDİ

Madem öyle, Gezi’nin beşinci yılında "kalanları" hatırlatalım isterseniz. Medyada -ki buna bağımsız ve muhalifler de dahil- beş yılda yaşanan yargı skandallarına, hak ettiği şekilde yer verilmediğini not düşerek... Taksim Dayanışma’nın açıklaması bile o kadar az, yetersiz haberleştirildi ki.

Beş yılda, polis şiddetinin faillerinden hesap sorulmadı, etkin bir yargılama yapılmadı.

Beş yılda, öldürülen Ahmet Atakan için bir dava açılmadı.

Beş yılda, Mehmet Ayvalıtaş cinayeti sıradan bir trafik kazası gibi gösterildi. Bilirkişi raporunda ölümünden kendisi sorumlu tutuldu!

Beş yılda, Ali İsmail Korkmaz davasında sanıklar indirimli cezalar aldı.

Beş yılda, Ethem Sarısülük’ü vuran polis para cezasıyla paçayı kurtardı.

Beş yılda, Medeni Yıldırım’ı vuran asker beraat etti.

Beş yılda, Abdullah Cömert hakkında Yargıtay, "taksirle ceza verilmeli" kararı verdi.

Ve Berkin Elvan’ın davası, ölümünden 3,5 yıl sonra açıldı. Tek sanığı var. Sanığa emir veren amirler hakkında takipsizlik verildi, tanık olarak dinleniyorlar. Tanıklıklar, delil karartma çabasında.

Beş yılda, birçok dava "güvenlik" gerekçesiyle başka şehirlere kaçırıldı. Gözünü plastik mermiyle kaybeden Volkan Kesanbilici, "Her bir kaçırılan dava için aileler yüzlerce kilometre yol yaparken, sanıklar duruşmalara oldukları yerden SEGBİS ile bağlandı. Kimi zaman mahkeme salonlarına dahi giremediğimiz duruşmalar olduBeş yılda, Kesanbilir’i vuran plastik mermi İçişleri’nin envanterinde bulunamadı! "

İşte beş yılda Gezi’den kalanlar. Ve medyanın muhteşem "gündemi".

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi