Sıkar mı?

Kime dedim bunu?

Cumhurbaşkanı Erdoğan geçtiğimiz hafta öğrencilerle gerçekleştirdiği bir televizyon programında kendisine yöneltilen Türkiye üniversitelerinde geçerli akademik özgürlük düzeyi hakkında yanılmıyor isem "Mükemmel bir akademik özgürlük düzeyi" ifadesini kullandı.

Sevsinler bu mükemmeliyeti.

2000 yılında ABD Columbia Üniversitesi profesörü Edward Said için İsrail egemenliğindeki bir bölgeye duvar üzerinden taş attığı iddiası (iddia diyorum çünkü Edward Said de doğrulamamış) üzerine kendisi hakkında ABD’deki güçlü lobiler büyük bir kampanya açmışlar ve Said’in Columbia Üniversitesinden ihraç edilmesini talep etmişler idi.

Edward Said Hıristiyan bir Filistinli ve İsrail devletinin politikalarını çok sert eleştiren bir büyük akademisyen.

Bu arada Hıristiyan Filistinli Edward Said (müteveffa) üzerinden Filistin meselesi için Ümmet meselesi diyen bizim ultra cahillerin de kulağını çınlatalım. 

Edward Said aleyhine büyük ve etkili bir kampanya başlatılınca Columbia Üniversitesi Rektörü Jonathan Cole aşağıdaki metni yayınladı.

Yazımın başlığını "SIKAR MI?" koydum.

Kime dedim bunu?

Acaba bugünkü üniversite rektörlerimiz, dekanlarımız makam odalarında duvarlarına artık akademik özgürlük metni olarak klasikleşen bu metni asabilirler mi?

Ya YÖK Başkanı?

Evet, "SIKAR MI?".     

Aşağıda Columbia Üniversitesi dönemin Rektörü Prof. Jonathan Cole’un kendi üniversitesi öğretim üyesi Edward Said hakkında yazdığı metin var. 

"Bu yazı, Columbia Üniversitesi Öğrenci Konseyi'nin, Profesör Edward Said hakkında bir süredir kampüs içinde yürütülen tartışma hakkında yönetimin tavrını ifade etmesi isteğine Provost (Akademik işlerden sorumlu Rektör yardımcısı) Rupp ve kendi adıma vereceğim yanıttır. Bugüne kadar böyle bir yanıt vermek konusunda pek gönüllü değildim. Çünkü bu tartışmanın başından bu yana, Columbia'nın sahip çıktığı değerlerin iyi bilindiğine, sarih olduğuna ve yeniden teyidinin de gereksizliğine inanıyordum.

Ne var ki, bu yazıyı yazacağım, çünkü büyük bir üniversitenin varlık koşulu olan temel ilkeleri hafızalarda tazelemenin yarar getireceği zamanlar olur ve sanırım bu da öyle bir zaman.

Fakülte üyelerinin sahip olduğu haklar ve güvenceler üniversite yönetmeliğinin, Columbia'daki 'akademik özgürlüğün' ele alındığı 70. maddesinde ifade edilir. Şöyle ki:

'Akademik özgürlükten kasıt, bütün öğretim görevlilerinin, sınıflarında konularını tartışırken özgür olmalarıdır; bu özgürlük, araştırma ve bu araştırmaların sonuçlarını yayımlama özgürlüğünü de içerir. Öğretim görevlileri fikirlerini ifade etmelerinden veya özel ya da kamusal alanda kurdukları ilişkilerden dolayı üniversite tarafından cezalandırılmaz; ancak akademik konumlarından kaynaklı özel yükümlülükleri olduğunu da anımsamalıdırlar.' 

Said'in faaliyetleri de, diğer öğretim görevlileri gibi, bu akademik özgürlük ilkeleriyle güvence altındadır. Columbia'da bir ifade yasası olduğuna inanmadığımız gibi, ifade polisi gibi davranmayı da reddederiz. Şimdi Said'in bir ülke sınırının ötesine taş attığı şu ünlü fotoğrafa gelirsek: Bildiğime göre taş belirli bir insana yöneltilmiş değil; herhangi bir yasa ihlal edilmiş değil; bu konuda herhangi bir dava açılmış değil; Said aleyhine herhangi bir cezai veya sivil girişimde bulunulmuş da değil. Elimizde söylenti neviinden, kulaktan dolma bilgiler ve bir dizi iddialar var; ki bunlar Said tarafından kendi ifadesinde reddedilmiştir.

Said'in güvence altında tutulan türden bir 'fikir beyanı ve ilişki' ile iştigal halinde olduğuna inansak da inanmasak da, ortada üniversitenin el atmasını gerektiren bir durum yoktur. Kaldı ki, hakkında ABD'de veya başka bir ülkede dava açılmış olsaydı bile, üniversitenin kendi kuralları itibarıyla Said'in cezalandırılması söz konusu olmayabilirdi. Kısacası, üniversite, bir görevlisinin fikirlerini açıklamasına veya davranışlarına karşı, bunlar yargının alanına girse bile müdahale etmeyebilir. Karşılığı, hal ve şartlar belirler.

Aynısı öğrencilerimiz için de geçerlidir. Mesele eğer gerçekten de bir sınırdan öteye, açıkça kimseyi tehdit etmeyen bir taş fırlatmaksa, bunu iyisi mi bir kenara bırakalım. Ancak aslında tartışma, bir taş fırlatmaktan ziyade, üniversitenin yapısına-bünyesine ilişkin daha esaslı başka bir şeye işaret ediyor. Çünkü bana öyle geliyor ki, Said'in gayet iyi bilinen siyasi görüşleriyle, bu tartışmanın bu kadar hararetli ve bitmek bilmez bir hal alması arasında bir bağ var. İşte bu bağdır ki, büyük bir üniversitedeki temel değerlerin tam kalbine değiniyor.

Ne olursa olsun bir üniversite için, bireyin siyaseten baskın bir ideolojinin titreten-felç edici etkisinden korkmaksızın, görüşünü ifade etmekte kendisini özgür hissetmesinin güvence altında olmasından daha temel bir ikinci şey yoktur. John Stuart Mill, 'On Liberty' (Özgürlük Üzerine) adlı eşsiz makalesinde, bize hoş gelmeyen fikirlerin ifade edilebilmesini desteklememizin özgürlük kavramı açısından niye çok önemli olduğunu belagatle ortaya koyar; ki o fikirler bizim fikrimize aykırı olabilir veya fikrimizi tehdit eder görünebilir: "Eğer tüm insanlığın, farklı düşünen tek bir kişiyi susturmasını haklı buluyorsanız, gün gelip o tek kişinin iktidarı ele geçirdiğinde tüm insanlığı susturmasına karşı çıkmaya da hakkınız olmaz..." (On Liberty, Chapter II, p.23 of the Robson edition of John Stuart Mill A Selection of His Works) 

Fikirler, sınıf içinde veya dışında kamusal ifade buldukça anlam taşır; bazı fikirler bize çirkin gelebilir, 'doğruluk' mefhumumuza aykırı düşebilir, yargılarımıza veya kabullerimize meydan okuyabilir, ama ne olursa olsun akademik düzenimizin temel yapısını tehdit etmedikçe güvence altında olmaları gerekir. 

Bu nedenle, Said'in etrafında süregiden son tartışma da bizi rahatsız etmemelidir; yeter ki tartışma özgür fikir alışverişine zincir vurma veya Profesör Said'e yaptırım uygulama çanlarını içerir hale gelmesin. Hepimizi ve akademik özgürlüğü tehdit eden işte tam da Said'in ifade özgürlüğünü ya da eleştirilerini sınırlama düşüncesinin kendisidir. Öğretim üyelerimizin görüşlerine yönelik bu tür kısıtlamaların, bu üniversitenin saygın bir özelliği açısından uzun süreli olumsuz etkileri olabilir: Bu özellik, çoğunluğun kabul edilemez görebileceği fikirlere karşı hoşgörü göstermektir. 

Columbia olarak biz, McCarthy döneminde bile, diğer kurumların yaptığı gibi, farklı siyasi görüşleri bulunan profesörlerimize kısıtlama uygulamak veya onları işten uzaklaştırmak doğrultusundaki baskılara ve telkinlere boyun eğmedik; bugün de ifade özgürlüğünü güvence altına alan tutumumuzdan geri adım atmayız. 

Bunun nedeni, üniversitede profesör olduğu için Edward Said'in güvenceli bir konumu bulunması değil, hayır. Akademik özgürlükten yararlanmak söz konusu olduğunda profesörlere mahsus hiçbir özel uygulama yoktur. Burada herkes aynı güvenceye sahiptir, Said'den ne fazla ne az. Said bir profesördür, çünkü kendi akademik alanında bir devdir; kendi dalında apayrı bir alan açmıştır. Çalışmaları ve fikirleri üzerine kitaplar yayımlanmıştır ve başka üniversitelerde hakkında dersler verilmektedir. Öğrencileri ve arkadaşları dünyanın bütün önde gelen üniversitelerinde saygın görevlerde bulunmaktadır. Said, en önde gelen hümanistlerden ve entelektüellerden biridir. 

Said, bir Columbia Üniversitesi profesörüdür, bu bizim en yüksek akademik derecemizdir ve kendisi bu mevkiye sadece bilimsel ve eğitsel katkıları nedeniyle gelmiştir. Onun politik görüşlerine atıfla, Columbia'daki sıfatının uygun olup olmadığını, çalışmalarının değerini sorgulamak, Said'i üniversitemizin önde gelen akademisyenlerinden biri olarak görmemize dair bakış açısını yitirmekten başka bir anlama gelmez. Bu son tartışma, hatta Said'in buradaki görevinden uzaklaştırılması yönünde tek tük öneriyle de birlikte, akademik çalışmanın kalbinde yatan gerçek değere duyduğum inancı daha da güçlendirdi. Eğer Said'in özgürce yazma ve konuşmasını güvence altında tutmayı reddedeceksek, bir sonraki bastırılanın kim olacağını da, kimin fikirlerini çekinmeden ifade edeceğini belirleyen engizisyon üyesinin kim olacağını da şimdiden düşünmeye başlamamız yerinde olmaz mı?

Columbia'da öğretim üyeleri ile öğrenciler için farklı farklı belirlenmiş davranış kuralları vardır. Ne var ki, ifade özgürlüğünü içeren akademik özgürlük söz konusu olduğunda, bir öğrenciye sunulanla Said'e sunulan güvenceler açısından bir fark yoktur. Nasıl Said meselesinde ifade ve eylem özgürlüğünü savunuyorsam, öğrencilerin haklarını da aynı şekilde savunurum. Ve Said hakkında üniversitenin uygulayacağı herhangi bir yaptırım olduğuna inanmadığımı da ifade etmek isterim.

Öğrenciler ve öğretim görevlileri benim de pek doğru bulmayabileceğim şeyler yapabilirler, ancak üniversitenin otoritesini asla bir dizi fikri, o sıra yönetsel pozisyonları işgal edenlerin fikirlerine uymaya zorlamak yönünde kullanmam."

***

Dönemin ABD Columbia Üniversitesi rektörü Jonathan Cole’un açıklaması bu. 

EVET, yüz bilmem kaç üniversitemizdeki rektöre(???), en başta da Boğaziçi Rektörlük makamı fuzuli şagili Melih Bulu’ya masalarının arkasında asılı Erdoğan resimlerini biraz kenara iterek bu metni asmalarını öneriyorum.

SIKAR MI?

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi