SODEV Başkanı Aksoy: MHP ortaklığının AKP için maliyeti her gün artıyor

SODEV Başkanı Aksoy: MHP ortaklığının AKP için maliyeti her gün artıyor
SODEV Başkanı Aksoy, Erdoğan’ın ‘Cumhur ittifakı’ vurgusu yapmasını ittifaktaki çatışmadan kaynaklı olduğunu belirterek MHP ortaklığının AKP için maliyetinin arttığını söyledi.

Rıfat DOĞAN


ARTI GERÇEK- Sosyal Demokrasi Vakfı (SODEV) Başkanı Ertan Aksoy, salgın sürecindeki iktidarın yönetimini, salgın sonrası ekonomik durumu ve Cumhur İttifakı’nın geleceğini Artı Gerçek’e yorumladı.

Tüm dünyayı ve Türkiye’yi etkisi altına alan koronavirüs (COVİD-19) salgını hem siyasette hem de ekonomide belirsiz bir dönemin habercisi. Salgınla mücadelede Avrupa ve ABD dahil birçok ülkenin sınıfta kalması bu belirsizliği giderek arttırıyor. Türkiye’de de durum çok farklı değil. En temel koruma malzemesi olan maskenin dahi dağıtılamaması, sokağa çıkma yasağında iki hafta önce yaşanan kriz, ortada bir yönetememe durumunun olduğunu gösteriyor.

İktidar bir yandan salgına karşı mücadele ettiğini söylese de şu ana kadar alınan ekonomik tedbirlerde özellikle yoksul kesimler dışarıda bırakıldı. İstanbul ve Ankara başta olmak üzere CHP’li belediyelerin yardımlarının yasaklanması, HDP’li belediyelere kayyım atamalarının devam etmesi de AKP’nin yine bir krizi fırsata çevirme peşinde olduğunun belirtileri olarak okunuyor.

TBMM’de kabul edilen infaz yasasının MHP’nin istediği haliyle geçmesi de Cumhur İttifakı’nda giderek güçlenen bir MHP görüntüsü verirken, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya Devlet Bahçeli desteği sonrası kabul edilmeyen istifa da yine Erdoğan’ın elinin zayıfladığını gösteren işaretlerden.

Salgın yönetiminden, ekonominin geleceğine, Cumhur İttifakı içindeki MHP’nin etkisinden, CHP ve HDP’li belediyelere dönük engelleme ve yasaklardan, yeni partilerin siyasetteki rollerine kadar birçok başlığı SODEV Başkanı Ertan Aksoy Artı Gerçek’e değerlendirdi.

İşte Aksoy’un değerlendirmeleri:

‘MASKE DAĞITIMINI YÖNETMEKTEN ACİZ BİR İKTİDAR VAR’

-İktidarın şu ana kadar koronavirüs ile mücadelesinde gelinen noktayı "başarılı" bulanlar da var, eksik bulanlar da. Toplumdaki algı sizce nasıl iktidarın bu salgınla mücadelesinde?

Gerek bir vatandaş gerekse siyasete dair kafa yormaya çalışan insanlar olarak uzun bir süredir algılar ile gerçekler arasında gidip geliyoruz. Bir süreci yorumlamak için önce gerçeğine, sonra da algılarına bakmak zorunda kalıyoruz. İzninizle önce gerçeğe bakmak isterim. Gerçekte görünen şu ki; en temelinde maske dağıtımını yönetmekten aciz bir iktidar var. Üstelik bunu becerememekten öte belediyelere bırakmamak için çaba harcarken saçma sapan bir yere çektiler. Dünyanın her yerine yayılan bir virüsün ülkemize de geleceği çok belli iken kısa bir süre önce 500 bin test kitini ABD’ye satmış bir hükümetten bahsediyoruz. Keza bu hükümet evde karantinanın ne kadar önemli olduğunu sabah akşam anlatırken, kamu kaynaklarını talan ettiği için toptan sokağa çıkma yasağı ilan edememiştir. Hafta sonu yasak varken hafta içi yoktur. Daha birçok şeyi sayabiliriz, fakat süremizi doğru kullanmak adına biraz da algı durumundan bahsetmek isterim. Çok açık olarak ifade etmek gerekir ki, lideri de dahil olmak üzere AKP yönetiminden Sağlık Bakanı dışında başarılı olarak algılanan da yoktur. Sağlık Bakanının başarılı algısını ne oluşturuyor diye soracak olursanız en temelinde şunu yapmaktadır; AKP ne yapıyorsa onu yapmamak. Mesela muhalif basının soru sorma hakkını ortadan kaldırmamak. Yapıcı bir eleştiri getiren bir muhabire "özür dilerim kızım düzeltelim" deme erdemini göstermek. Muhalif kanalların yayınlarına bağlanıp iddialara birinci ağızdan cevap vermek. Bu tür durumlara tüm seçmen grupları o kadar hasret ki 500 bin test kitini satıp sonra Çin’den gelecek test kitlerini bekleme saçmalığını dahi unutabiliyor.

‘BÜYÜKŞEHİR BELEDİYELERİYLE KAVGA EDEN BİR ERDOĞAN’IN OYU VE ONA GÜVEN NEDEN ARTSIN?’

-Geçtiğimiz günlerde bir anket firmasının sonuçlarını paylaşan bir köşe yazarı Erdoğan’a dönük desteğin arttığını açıkladı. Öte yandan salgınla mücadelede yine tek lider "Erdoğan"mış gibi bir profil de çiziliyor. Erdoğan’ın bu süreçte liderliğini pekiştirdiğini söylemek mümkün mü?

AKP’nin yönetimlerde olduğu dönemde ülke birçok badireden geçti. Bunların kimi doğrudan AKP’nin yarattığı badirelerdi, kimi de dışsal şoklardan kaynaklanıyordu. COVID-19 süreci de dışsal şoklardan bir tanesi. Son dönem yaşanan kaos anlarına baktığımızda Erdoğan’ı genelde arka plana çekilmeyi tercih ederken görüyoruz. Örneğin Suriye’de bir gecede 33 şehit verdiğimiz zaman, devlet adına konuşan bir tek Hatay valisi vardı. Oysa ki o operasyonun yapılma kararını verenin Hatay valisi olmadığını biliyoruz. Özetle bu dönem de virüsün geldiği dönemden bu yana süreci özellikle Sağlık Bakanı Koca yürütmektedir. Haliyle doğrudan Erdoğan’a görev onayının artması için gerçekçi bir zemin yoktur. Fakat dünyanın birçok ülkesinde yapılan ölçümlerde mevcut iktidarlara ve geleneksel büyük siyasi partilere karşı eğilim artmaktadır. Kaos anında toplumlar en güçlü ve en organize olanın etrafında birleşmeyi tercih eder. Bu eğilim kaos ile birlikte ortadan kalkar. Belki sohbetin ilerleyen bölümlerinde değiniriz. Şu an yardım yapmaya çalışan büyükşehir belediyeleri ile kavga eden bir Erdoğan var. Neden oyu veya ona duyulan güven artsın?

‘SOYLU KAZANMIŞ GİBİ GÖRÜNÜYOR AMA HİÇBİR LİDER KENDİNE YAPILANI YAPANIN YANINA BIRAKMAZ’

-İki hafta önce Cuma günü ilan edilen sokağa çıkma yasağı sonrasında İçişleri Bakanı Süleyman Soylu istifa etti ancak Erdoğan bunu kabul etmedi. İstifa tartışmasının nedeni sizce neydi? Bu tartışma AKP’yi nasıl etkiledi ve kim güçlenerek çıktı bu tartışmadan?

Açıkçası AKP’nin iç meseleleri ile ilgilenmek çok bizim işimiz değil. Ama sorduğunuz için çok kısaca değinebiliriz. Türkiye’de siyaset kısa vadedeki sonuçları üzerinden okunur. Bu açıdan baktığımızda istifa etmiş ve o gece seçmen baskısı ile istifası kabul edilmemiş bir bakan var. Haliyle kazanmış gibi görünüyor. Oysaki hiçbir lider partisinde lider kendine yapılanı yapanın yanına bırakmaz. Hele de partisine oy veren seçmenin bir grubunu arkasından sürükleme yeteneği olduğuna tanıklık etmiş birini hiç affetmez. İstediği kadar bağlılık yemini etsin.

‘MHP ORTAKLIĞININ AKP İÇİN MALİYETİ HER GÜN ARTIYOR’

-Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Başakşehir Şehir Hastanesi’nin açılışında "Cumhur İttifakı ile yeni dönemde ülkemizi yükseğe çıkaracağız" gibi söylemlerine baktığınızda iktidarın bu salgını da fırsat olarak kullanmaya çalıştığı yönünde eleştiriler de var. Bu eleştiriler haklı mı sizce?

2002’den bu yana AKP’nin fırsat olarak görmediği hiçbir kriz yok. Hatırlayacak olursanız ülkenin her yerinde bombalar patlarken dönemin başbakanı çıkıp "ölçümlerimize göre oylarımız artıyor" demişti. Şimdi o dönemin günahlarını temizlemeye çalışıyor aynı eski başbakan ama kurduğu partiye kiralık bina bile vermiyorlar. Haliyle elbette AKP için bu dönem de bir fırsat. Neden Cumhur İttifakı vurgusu yapılma ihtiyacı hissedildi diye düşünecek olursanız cevabını ittifakta meydana gelen çatışmalarda bulabilirsiniz. MHP ortaklığının AKP için maliyeti her gün artıyor. Son çıkan adı af olmayan af da buna dahil. Toplumun vicdanını yaralayan bu af için MHP’nin çok büyük baskı yaptığını biliyoruz. Özetle sürekli ittifaka atıf var ise o ittifakta yolunda gitmeyen bir şey var demektir. Ben her zaman sıklıkla bağlılık yemini edenlerin sadakat sorunu olduğuna inananlardanım.

‘31 MART GECESİ GÖRDÜK, BIRAKALIM BELEDİYELER KONUSUNDA SEÇMENLER HAKEMLİK YAPSIN’

-Bu süreçte CHP’li belediyelerin bağış kampanyaları yasaklandı, HDP’li belediyelere kayyım atamaları devam etti. Bir "parelel yapı" tartışması da devam ediyor. İktidarın bu hamlesinin arkasında belediyelere dönük yeni bir planı mı var?

HDP’li belediyelere kayyımların atanması adaletsizliği çok uzun süredir başlayan ve devam eden bir süreç. Özellikle araya seçimlerin girmesi ile birlikte atanan kayyımların nasıl bir lüks düşkünü olduğunun deşifre edilmesinin yeni kayyım süreçlerini hükümet tarafında hızlandırdı diye düşünüyorum. Çünkü vatandaş, yokluktan inlerken meğerse sadece sarayda "Ejder meyveli smoothie" yenmediğini yerelde de kayyımların lüks banyolarda keyif yaptığını gördü. HDP’li belediyelerde durum böyleyken CHP’li belediyeler ise sadece müdahale edilmesi gereken yapılardan öte doğrudan rakip statüsüne sokularak hizmetleri engellenmeye çalışılan bir yapıya dönüştü. Hükümetin ithamlarına baktığınızda zamanında besleyip büyüttükleri Fethullahçı harekete atfedilmiş paralel yapıdan tutun birçok olumsuzluğu içeriyor. Uzun süredir ülkeye özgürlükler ve kalkınma açısından hiçbir siyaset geliştiremeyen AKP ve küçük ortağı anladığım kadarıyla güne "bugün kimi hedefleştiriyoruz" diyerek uyanıyor. Malum bu aralar sosyal demokrat bir belediyenin ne yapması gerekiyorsa onu yapmaya çalışan CHP’li belediyeler de tam da bu nedenle AKP ve ortağının ana hedefi haline gelmiş durumdalar. Ben de şöyle diyorum. Bizim belediyelerimiz ihtiyacı olana başta ekmek olmak üzere ne mümkünse onu dağıtsın onlar da bu süreçleri teröristlik olarak gitsin seçmene anlatsınlar. Bunu samimiyetle söylüyorum. Çünkü biliyoruz ki yerel seçim öncesi de beka meselesine girmişlerdi ve o ithamların ne kadar çalıştığını 31 Mart gecesi gördüler. Bu nedenle bırakalım seçmen hakemlik yapsın. Ekmek dağıtana mı gönül veriyor ekmek dağıtana terörist diyene mi seçmen kendi karar versin.

‘AKP GİDEREK OTORİTERLEŞECEK, TOPLUMDAKİ MİLLİYETÇİLİK DUYGULARI YÜKSELECEK’

-Siyasi alana dair tartışmalar da sürüyor. Daha otoriterleşen ve faşizme kayan bir yönetim şekli güçlenecek öngörüleri çokça paylaşılıyor. Bu öngörüleri nasıl yorumluyorsunuz?

Bütün yönetimler otoriterleşmeye başladıktan sonra kaba tabirle bu konuda ayağını gazdan çekemezler. Onlar artık bisiklete binmiş gibidir. Otoriterlik yolunda pedal çevirmezlerse düşeceklerini hissedeler ve tam da bu korku ile kararlarını alırlar. Bu nedenle şu dakika itibariyle acaba AKP demokratikleşir mi diye umut edenlere hem şaşırıyor hem de çok iyi niyetli olduğunu söyleme ihtiyacı hissediyorum. Önümüzdeki günlerde AKP’nin yönetme yeteneğini kaybetmesinin yanı sıra otoriter tutumlarını artıracak bir konu daha var maalesef. O da ekonomi! Ve yine üzülerek ifade ediyorum ki, ekonomik krizler sadece otoriter hükümetlerin otoriter reflekslerini arttırmaz aynı zamanda toplumların da milliyetçilik duygularını yükseltir. Tüm bu beklentilerimden yanılmış olmaktan da çok mutlu olacağımı ek olarak belirtmek isterim.

‘SALGIN SONRASINDA İŞSİZLİKTE DAHA BÜYÜK TARİHİ REKORLAR GÖRECEĞİZ’

-Türkiye’yi salgın sonrası nasıl bir ekonomik tablo bekliyor sizce?

Öncelikle salgın dünya ekonomisini bütünlüklü olarak etkiledi. Fakat Türkiye olarak bizim dünyadan ayrıştığımız diğer nokta zaten bir ekonomik krizin içindeydik. Virüs sürecinde açıklanan önlemlere baktığımızda yine ek olarak gördük ki hükümet elde avuçta ne varsa har vurup harman savurmuş. Dolayısıyla işverene kazanamadığı paranın vergisini erteleme ve çalışana ise İBAN vermenin dışında bir hamle yapamadı. Hem salgın döneminde hem de salgın sonrasında işsizlikte maalesef daha büyük tarihi rekorlar göreceğiz. AKP işsizlik konusunda kendi rekorlarını yeniden yeniden kırıp geçecek. Özellikle hizmetler sektöründeki işletmelerin bu dönemde en çok etkilendiği görülmekte. Bu sektörlerin çoğu emek yoğun sektörler ve haliyle istihdam içinde anlamlı oranda paya sahipler. Peki hükümet bu işletmelere ne verdi? Tekrar ediyorum kazanamayacağı paranın çıkmayacak vergisini ertelemeyi!

‘DEVA VE GELECEK PARTİSİ’NİN SOSYAL MEDYAYI DAHA FAZLA KULLANMASI GEREKİYOR’

-Ali Babacan’ın DEVA Partisi ve Ahmet Davutoğlu’nun partisi Gelecek sahaya çıktı. Onlar da bu süreçte söylemlerini medya aracılığıyla kamuoyuna ulaştırıyor. Nasıl buluyorsunuz iki partinin performansını? AKP kitlesinde bir etki yaratabildiler mi?

İki partinin de en büyük sorunu zamanında birlikte yok ettikleri bağımsız medyanın ikame edilememesi. Bu nedenle daha çok merkez veya hükümete yakın medyaya çıkamadıkları için sol, sosyal demokrat veya liberal medyada seslerini duyurmaya çalışıyorlar. Yarattıkları canavarla uğraşsınlar diyesi geliyor insanın ama yine de yok edilen ülkenin kurumsal kapasitesi ve tek zararı onlara değil. Konuya dönecek olursak şuan AKP medyası onlara kapalı olduğu gibi yer yer hakarete varan içerikler üretiyorlar. İşleri çok kolay değil. Hızlıca kendilerine yakın medyayı kurmak zorundalar. Bununla birlikte daha fazla örgütlenerek sosyal medya imkanını kullanmaları gerekiyor. Yine biliyoruz ki İmamoğlu kampanyasında da benzer sorun, büyük oranda CHP ve HDP örgütlerinin, İYİ Parti teşkilatının fedakar çalışmaları ve sosyal medya sayesinde aşıldı. E artık bu siyasi hareketler de bi zahmet bu mücadeleyi versinler. Verebilirler mi derseniz o mücadele kültürü sağ siyasette bir tek Saadet’te var. Çünkü sağ siyasetin yetenekleri içerisinde otoriteye rağmen siyaset yapmak yok. Tüm bunlarla birlikte mevcut sistemde alacakları her oy kıymetlidir tabi.

Öne Çıkanlar