SOL gelenek yaşıyor ve yaşayacak

1945 Aralığında de Tan gazetesi ve diğer sol basına ve kitapevlerini yakıp yıkarken, Kemalist gençlik ile muhafazakar gençlik omuz omuza idi.

Siyasal İslamın iktidar yürüyüşü 60’lı yıllarda başladı


Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İyidere-İkizdere- Erzurum yolu ve tünellerinin açılış töreninde yaptığı konuşmada "Türkiye'nin değişik yerlerinden ne kadar sol varsa, komünist varsa, alıp buraya geliyorlar. Neymiş bizim önümüzü kesecekler. Siz bu milletin önünü kesemezsiniz. Kesemeyeceksiniz. Bu tesisleri yapacağız. Bu yolları yapacağız. Sizin gücünüz bunların önünü kesmeye yetmez" demiş.

İkizdere köylüleri  de medeni cesaret ile eylemlerini yapıp, slogan atmışlar RTE geçerken.

TTE’nin söylemi,  beni alıp yıllar öncesine götürdü. Demirel’i hatırlattı. Rahmetli de hep öyle derdi. Boğaziçi Köprüsünü protesto eden sokak tiyatrosu gözaltına alınmış, Demirel de nutuklarında "bunlar köprüye bile karşı" deyip tepe tepe kullanmıştı bunu. 

DPT’de çalışırken Özal’ın önünü açan da Demirel olmuştu. Nejat Ölçen’in anılarında anlattığına göre. Sonra Paşalar Özal’ın önünü daha bir açıverecekti.

Ama RTE’nin ifadesi beni sevindirdi. Onca solkırıma karşın sol gelenek yaşıyor ve yaşayacak.

Türkiye İslami siyaset geleneğinde müthiş bir anti-komünizm vardır. Bu geleneğe göre sosyalizm falan da komünizmdir. Kemalizm de soldur.

Belki de Kemalizmi sol saymaktan gelen bir tepki.

Kemalizmi dövemeyen ne yapar? Dizini dövmek yerine sosyalistlere yüklenir.

1945 Aralığında de Tan gazetesi ve diğer sol basına ve kitapevlerini yakıp yıkarken, Kemalist gençlik ile Muhafazakar gençlik omuz omuza idi.

"Kızıl Bayrak" diye ajitasyon yaptıkları, 6. Filo protestolarından dolayı öldürülen Vedat Demircioğlu’nun resmi olan bir bayraktı. Çemberlitaş Kız Yurdu öğrencileri hazırlamıştı bunu.

Bu yakıp yıkma eyleminde Erbakan’ın, Demirel’in, Turan Feyizoğlu’nun da var olduğu söylenir.

1955 yılında Hıristiyan yurttaşlara pogrom uygulanırken de, Kemalisti, muhafazakarı maşallah omuz omuza idi.

Maşallah şimdi de Millet İttifakı, Cumhur ittifakı, HDP deyince omuz omuzalar.

Ne yapalım, elimizde artık kıracak ne Ermeni, ne Rum, ne Yahudi kaldı, yeteri sayıda, kıydığına değecek.

Artık Kürt ile Alevi ile yetinelim, onları dışlayalım havasındalar.

Fetullah Gülen, gençliğinde Erzurum Komünizm ile Mücadele Birliği başkanı idi.

1968’de henüz 9 Işıkçılar ortada yokken, Mücadele Birliği diye bir grubun militanları saldırırdı, sosyalist gençlere, bıçakla.

İÜ İktisat Fakültesi’nde sınıf arkadaşım Yücel Özbek’i bıçaklamışlardı.

Turancı militanlar tabancayı soktu üniversiteye. Deniz Gezmiş elinde sopa kovalardı onları, baskın yaptıklarında.

Sonra teker teker vurmaya başladılar, solcu gençleri. Önce İstanbul’da sonra Ankara’da, Amasya’da TİP il başkanını vurdular.

Kayseri’de neredeyse bir salon içinde kongre yapan TÖS’lü öğretmenlerle ateşe verilecekti. Neyse ki muhafazakar gençlik içinde Abdullah Gül gibi, bunu engelleyen vicdan sahibi gençler de vardı.

1970 yılında aynı zamanda ANT yazarı olan Doçent Çetin Özek, 1970 yılında yapılan bir panelde, şiddetle yüz yüze kalan sosyalist gençlerin direnmesinin meşru olduğunu söyleyecekti.

1971 12 Mart darbesinden sonra bu "direnmenin meşruluğu" söylemi, Çetin Özek’in önüne konacaktı askeri savcı tarafından. "Devrimci gençlere akıl veriyor" diye Harbiye’nin özel hücrelerine konacaktı Şiar Yalçın ile birlikte.

Hakikaten "Peygamber Ocağı" çıktı askeriye. 1971 Temmuz’unda tutuklanmamı isteyen savcı, sorguda "Allah’a inanıp inanmadığımı" sormuştu. Ben de "sizi ilgilendirmez, böyle bir soru sorma hakkınız yok" demiştim.

1971 yılında Askeri savcı tam bir senaryo davası hazırladı. 1961 Anayasası’nda sonra düşüncesinden dolayı tutuklanan Şadi Alkılıç, ki General Kenan Evren’in sınıf arkadaşı idi gençliğinde. Nazım Hikmet/Harbiye Okulu öğrencileri davasında atılmıştı askeriyeden.

Sebahattin Eyüboğlunun dost toplantısı oldu mu size örgüt faaliyeti!

Uluslararası Af Örgütü’nün onun için yürüttüğü kampanya ve bu kampanyanın Türkiye’de sürdürücüsü olan hümanist aydınlar, 1971 Mayıs’ında gözaltına alındı, aralarında Yaşar Kemal’in eşi Tilda, Vedat Günyol, Sebahattin Eyüboğlu ve eşi piyanist Magdelena Rufer, Erdal Boratap,  eski savcı Şiar Yalçın, Azra Erhat da vardı. Sonuç olarak Mavi Yolcular, ANT ve Partizan Dergisi yazarları birlikte suçlandılar.

Hepsi Türkiye’de o sırada faaliyet yürütmeyen TKP’ye bağlandı. AF örgütü sorumlusu, ünlü gazeteci Ömer Sami Coşar’ın kız kardeşi gayretkeş bayanın TKP ile teması olduğu gerekçesi ile.

Bu davada, ben ve Sungurlar Fabrikası işgal komitesinin başkanı Vahit Tulis en ağır cezayı aldık: 8 yıl hapis, 2 yıl Afyon sürgünü. Dolayısıyla TKP yöneticiliğine terfi ettim, 2 dergi yazı kurulunda olduğum için. ANT ve Partizan.

TKP üyeliği ,ile suçlanan Nihat Sargın ise beraat etti. Daha sonra Birleşik Türkiye Komünist Partisinin başkanı olacaktı.

"Askeriyenin burnu iyi koku alır" deyip dalgamı geçeyim. Hakikaten, TKP genel sekreteri olan Nabi Yağcı, MK üyesi Veysi Sarısözen de bu senaryo davasının arananlarından idi.

Adamlar 10 yıl öncesinden kestirmişler kimin nereye gideceğini!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi