'Tarihi bir fırsat' ve...

'Tarihi bir fırsat' ve...
Akşener’e İkizdere'de yapılan provokasyona bakıldığında, iktidarın demokratik bir seçimi yaptırmayacağını muhalefetin görüp 'Demokrasi Bloku'nu acilen oluşturması gerekir.

Cemal ÇAĞLI


Tarih, hem ezenler hem de ezilenler için önemli tarihi fırsatlara ve büyük yanılgılara tanıktır. Tarihi fırsat dediğimiz olgu, iki zıt toplumsal gücün/kuvvetin çarpışmasının sonucunda ortaya çıkan durumdur. Bu çarpışmanın olası iki temel sonucu vardır: Ya iki toplumsal sınıfın uzlaşması ya da toplumsal sınıflardan birinin diğerini etkisiz hale getirip yoluna devam etmesidir. Bu durumda da iki sonuç çıkar ortaya: Ya ezilen sınıf, ezen sınıfın düzenini bozup üretim ve bölüşümün toplumsallaşmasını amaçlayan demokratik hukuk devletini kurar ya da ezen sınıf daha acımasız yöntemler uygulayarak öncekinden daha baskıcı bir rejimi inşa eder ki; bunun adı da diktatörlüktür.

Son yirmi yılda muhalefet için iki önemli tarihi fırsattan bahsedebiliriz. Birincisi 2013 Gezi, ikincisi ise 7 Haziran 2015 seçimleri. Ne yazık ki, sol-sosyalist güçlerin örgütsüzlüğünden dolayı 2013-2015 arasındaki emekçilerin lehine olabilecek bu yükseliş toplumsal bir sisteme dönüşememiş ve ırkçı-dinci iktidar, 15 Temmuz 2016' da "darbeden darbe üreterek" kendini yenilemiş, meşru olmayan yol ve yöntemlerle 16 Nisan 2017 anayasa değişikliği referandumu ile "Partili Cumhurbaşkanlığı" sistemini topluma dayatmıştır. Bundan sonrası hepimizin bildiği "Devlet- siyaset- mafya –tarikat-cemaat" sürecidir.

Elimizdeki veriler bu sürecin sonuna gelindiğini, bir yandan "korona salgını", diğer yandan neoliberal ekonomik krizin yol açtı "çöküş", 2021 yılının "yeni bir başlangıç" yılı olacağının ip uçlarını vermektedir topluma. Bu güne kadar saldırarak ilerleyen iktidarın, saldırıyı artırarak geriye çekildiği bir sürece girdiğini görmek için siyasetçi olmak gerekmiyor.

Son dört yılda savunmada olan muhalefetin artık demokratik yol ve yöntemleri kullanarak, "Devlet-Siyaset- Mafya" düzeninin karşısına sahada çıkması tarihi bir zorunluluktur.

Peki ama nasıl?

Matematiğin temel ilkelerinden biri olan "üç hal kuralı" toplumsal dönüşümler için de geçerlidir ve bunun da adı "Üçüncü Yol" dur. Üçüncü yol ise sosyalistlerin öncülük ettiği soldur. Sosyalistlerin olmadığı bir sınıfsal mücadelenin başarı şansı yoktur. Sermaye ile emek arasındaki uzlaşmaz çelişki ne kadar gerçekse, toplumsal değişimlerde de sosyalistlerin lokomotif güç olduğu o kadar gerçektir. Böyle olduğu için de bütün dikta rejimlerinde ilk hedef ve sonuna kadar direnenler de yine sosyalistler olmuştur. Bu anlamda sosyalistlerin toplumsal ve sınıfsal mücadeledeki konumları hayati önem taşımaktadır. Sosyalistleri susturulmuş, sol ittifakı olmayan bir ülkenin diktatörlükten demokrasiye geçme şansı yoktur.

Sol İttifak Tercih Değil, Zorunluluktur

Rüzgar fırtınaya, fırtına kasırgaya, kasırga hortuma dönüşmek üzere ama sol ittifakı kurması gereken sol-sosyalist kesimler hâlâ bölük-pörçük, 12 Mart ve 12 Eylül’den ders çıkarmamış bir konumda tek adam rejiminin muhalefete son darbeyi indirmesini bekler gibi edilgen. Siyaset- cemaat – mafya üçlüsünün devleti tüm kurum ve kuruluşlarıyla ele geçirme hamleleri karşısında solun temel bileşeni olan HDP öncülüğündeki kalıcı bir ittifakı kurma iradesinden yoksun olarak siyaset yapmaya devam ediyor.

Neoliberal kapitalist sistemin ekonomik – siyasal krizinin çöküşe doğru hızla ilerlediği bir süreçte, Covid19 bahane edilerek temel hak ve özgürlüklerin rafa kaldırıldığı, işçi sınıfı ve emekçilerin sermaye sınıfı karşısındaki örgütlenme ve direnme haklarının kısıtlandığı, milyonlarca çalışanın işsiz bırakıldığı, yaklaşık 25 milyon insanın yoksulluk ve açlık sınırının altında yaşadığı, çalışanların büyük bir çoğunluğunun asgari ücret düzeyinde çalıştığı, hak arama mücadelelerinin şiddetle bastırıldığı, en temel anayasal hakların bile gasp edildiği düşünüldüğünde ‘sol ittifak’ tarihi bir sorumluluk olarak duruyor karşımızda.

Merkez Muhalefet ve Sol Muhalefet

Merkez muhalefet sistem içi muhalefettir, neoliberal kapitalizm ya da "devlet kapitalizmi" sınırları içinde sistemin bekası için mücadele eder. Olgulardan değil olaylardan, fikirlerden değil kişilerden hareket ederek siyaset yapar. Olumsuzlukların sistemden değil iktidardan kaynaklandığına inanır. İktidarın "öteki" ilan ettiği kesimlerle arasına daima mesafe koyar. En kritik anlarda iktidarla uzlaşır. Partili Cumhurbaşkanlığı sistemine karşı "güçlendirilmiş parlamenter rejimi" savunur ama eskisinden farklı bir şey söylemez, bütünlüklü bir analizden kaçınır. İttifaklar konusunda sağ muhafazakar ve sosyal demokrat partilerle ittifaklardan yana tavır koyar, radikal ve ekolojik demokrasiden ve tüm partilerin oyları oranında kendisini temsil edeceği, toplumun merkezden değil, yerellerden yönetilen parlamenter rejimi isteyen, başta HDP olmak üzere tüm sol ve sosyalist partilerden uzak durur. Bunun için; demokratik hukuk devletinin kırıntılarının bile kalmadığı, hatta kanun devleti bile olmayıp "Genelge Devleti"ne dönüşen, mevcut anayasanın temel hükümlerinin hiçe sayıldığı süreçte "Sol muhalefet" hayati önem taşımaktadır.

Demokrasi Bloku

Demokrasi bloku, ittifaklar arasında oluşturulacak bir ittifaktır. Millet ittifakının "Demokrasi Bloku" oluşturma olasılığı mavi gözlükle kırmıza bakıldığında yeşil görme olasılığı kadardır. Öte yandan "Demokrasi Bloku" "Millet ittifakı" olmadan da olmayacak bir ittifaktır.

Peki, bu çelişkili durum nasıl çözülür? Kim, nasıl bir yöntemle "Millet ittifakı’nı Demokrasi Bloku"na katar? Tabii ki bunu sol ittifak başarabilir.

Nasıl?

Öncelikle rejimin adını doğru koyarak, toplumun yaşadığı "çaresizlik’ duygusunu umuda dönüştürecek ve iktidardan umudunu kesmiş yüzde yirmiye kapı aralayacak bir "Demokrasi programı" ile yapabilir; iktidarı erken seçime zorlamak yerine iktidardan "erken seçim" bekleyerek ya da ortada fol yok yumurta yokken cumhurbaşkanın kim olacağını tartışarak değil.

Sonuç:

Peker-Soylu arasında patlak veren çatışmanın daha bir görünür kıldığı "sermaye-cemaat-mafya" arasındaki iç hesaplaşmaya, ekonomik krizin sürdürülemez düzeye gelişine ve AKP genel başkanının İYİ Parti genel başkanı Meral Akşener’e İkizdere dayanışması sırasında yapılan provokasyon sonrası söylediği sözlerine ve kullanılan dile bakıldığında, iktidarın demokratik bir seçimi asla yaptırmayacağı gerçeğini muhalefetin görüp "Demokrasi Bloku"nu acilen oluşturması gerekir. Aksi taktirde "Tarihi bir Fırsat", "Tarihi bir Yanılgı"ya dönüşür ve tarihi yanılgı da toplumu büyük bir karanlığa götürür.

Kılavuzları "Kavgam", taktikleri "Büyük Yalanlar" olan, gücünü örgütlü cahillikten alan ırkçı, dinci ve cinsiyetçi bir zihniyetin, ülkeyi bir ateşin içine atmasının önüne geçmenin tek yolunun: "Millet ittifakı + Sol ittifak = Demokrasi Bloku" olduğunu asla unutmadan tüm demokrasi güçlerinin bu dikta rejimine karşı, hayatın her alanında demokratik direniş hattını "çok geç" olmadan örmesi gerekir.

Öne Çıkanlar