Tarihte başarılı olmuş ve ilk ve tek köle isyanı (2)

Tarihte başarılı olmuş ve ilk ve tek köle isyanı (2)
Sümerlerde kölelik savaş yoluyla ortaya çıkmış tapınak rahiplerince kutsanmış ve krallar tarafından kanunlar konulmasıyla birlikte tacirler tarafından ticari bir meta haline getirilmişti.

Emre ERGÜL - Seçkin GÖVERCİN


‘’Doğa gereği kendine değil, ama bir başkasına ait olan kişi, doğa gereği köledir.’’  (Aristotales)                       

‘’Tanrı herkesi hür yarattı, doğa kimseyi köle yapmamıştır.’’ (Alkidamas)

Savaş esiri olarak tutsak alınan insanlar birer savaş ganimeti gibi dağıtılmaya başlanıldığında önceliği kral ve tapınak rahipleri alırken geriye kalanlar askerler arasında paylaştırılırdı. Bunu meslek haline getiren köle tacirleri tarafından satın alınan köleler ise, köle pazarlarına hatta panayırlara götürülmek üzere yola çıkarılırdı. Satılmak için yola çıkan köleler elleri ve ayakları zincirlenerek götürüldüğünde arkalarında artık her şeyi bırakmış olurlardı. En başta özgürlüklerini, isimlerini, eğer varsa ailelerini, en önemlisi kendisini insan yapan bütün duyguları bırakmak zorundalardı. Ölmemişlerdi ama canlarını bağışlayanların kulu ve kölesi olacaklardı.  Her kabilenin ve buna bağlı olan milletlerin inancında artık şu vardı; ‘’bizim kabilemiz ve milletimiz dışında herkes tanrımızın ve bizim düşmanımızdır.’’

‘’Onların canlarını bağışlamamız bizim tanrımızın onlara bir lütfudur.’’ düşüncesi hemen hemen bütün herkeste yayılırken, bunu en çok tapınak rahipleri dilendiriyordu. Her savaş sonrası tapınaklarda çalışmak için köleler getirilirken diğerleri ise pazarlarda satılmaya götürülerek açık artırmaya sunuluyordu. Kadın olan kölelerin (cariyeler) çoğunluğu tapınakların yanında kurulan genelevlerinde ve atölyelerinde çalıştırılmak üzere götürülüyor, erkek olanlar ise madenlerde ve büyük tarlalarda çalıştırılmak üzere yola çıkarılıyordu. Bu köleler artık devlet kölesi olurlardı. Köleleri özgür insandan ayırılması için öncelikle saçı tıraş edilirdi. Bununla birlikte onları özgür olanların giymediği kölelere has elbiseler verilirdi. Artık hiç birinin bir ismi yoktu. Birer işaret konuluyor ve kendilerine birer hayvan ya da kabilenin kölesi olduğuna dair işaret edilen isimler takılıyordu. İşaretin amacı ise, kaçma şüphesi olursa anlaşılması içindi. Sümerler de sırf kaçan köleleri tanımak ve engel olmak için bir meslek dalı gelişmişti. Bu kişiler devletin maaşlı çalışanları olarak görev yaparlardı. Kölelerin insani davranışlarda bulunması kesinlikle yasaktı. Özellikle pazarlarda satılan kölelerin ağlaması halinde ölümüne kırbaçlanabilir, sakat bırakılabilir ya da öldürülebilirdi.

Köleliğin ilk gelişim gösterdiği Sümer toplumlarında ilk olarak kölelik savaş yoluyla ortaya çıkmış tapınak rahiplerince kutsanmış ve krallar tarafından kanunlar konulmasıyla birlikte tacirler tarafından ticari bir meta haline getirilmişti. Bu kanunlar ve kurallar sosyal hayatın düzenini sağlayamaya çalışırken, diğer yandan savaşların olmadığı dönemlerde ise tarihte başka bir kölelik biçimi ortaya çıkıyordu. Bu kölelik biçimi savaşlardan dışarıdan esir alma yoluyla değil; aynı milletten ve kabileden olan kişilerin, borç yoluyla kendi bedenlerini borçlarına karşılık rehin göstermesiyle oluşan bir kölelik biçimiydi. Bu kölelik biçimi bir yandan zengin toprak sahipleri, tüccarlar, din adamları sınıfını uzlaştırırken diğer yoksul ve köle sınıfını da birleştiriyordu. Kölelikle beraber sosyal hayatı düzenlemeye çalışan bu kurallar, tarihte ilk olarak Sümer toplumlarında Lagaş Kralı Urukagina tarafından kendi adıyla adlandırdığı Urukagina Köle Kanunnamesi'yle başlamıştır.

Sümerlerde Köle Kanunları

Güçlü sülalelerin başında bulunan kişilerin, birer tapınak rahibi olması ve askeri sınıfla zaman zaman çatışması iki sınıf arasındaki anlaşmazlıklara, iç isyanlara hatta savaşlara yol açıyordu. Yeni hukuk kuralları yapılandırılırken daha çok tanrının yeryüzündeki görevi kral rahiplerden askeri rahiplere geçiyor ve böylelikle yeni karmaşık bir devlet yönetimi oluşuyordu. Bu yönetim biçimi en son kral Hammurabi ve onun koymuş olduğu yasalarıyla despotik bir hale geldi.

Hammurabi Yasaları, ilk olarak Urukagina Köle Kanunları’na göre borcundan dolayı hapsedilen Lagaşlılardan ve onların affedilmesinden bahseder. Çeşitli kanunlardaki kölelikler şöyledir:

Ur-nammu Kanunları’nda Köle

Bu kanunun 5. maddesi açıkça köle sınıfının varlığına işaret ederken, buna göre eğer bir adamın bakire kölesini (bikrini) bir adam düşmanca bozarsa… o adam beş segel gümüş ödeyecektir. Buradaki muhatap kölenin kendisi değil onun sahibidir. Zaten Ur Nammu kanunlarında; LU: hürler / MAS-EN. GAG: Yarı hürler / İR, GEME: erkek ve kadın köle olmak üzere olmak üzere üç farklı insan sınıfının varlığı belirgindir. Ayrıca kanunun 22 ve 23. Maddesinde bu sınıflar arasındaki fark net bir şekilde görülür. Burada bir kadın köle hiçbir zaman evin hanımıyla aynı haklara sahip değildir. Onun gibi davranamaz ve hareket edemez. Aksi halde cezalandırılırdı.

Ana - İttisu Kanunları’nda Köle

III. Ur sülalesi zamanında yazılan bu kanunlar aile hukukuna ait 3. ve 4. sütununda yer alan maddelerden öğrenildiği kadarıyla bir evladın babasını reddetmesi onun babası tarafından köle olarak satılmasının sebebi iken, evladın anasını reddetmesi ise, onun aşağılanarak evden kovulmasına sebep olmaktaydı. Bu kanunlara göre;

Eğer bir adam köle kiralarsa o ölürse, kaçarsa, kaybolursa, işi terk ederse, hastalanırsa bir günlük emeği karşılığı bir BAN (sümerce tahıl ölçü birimi) arpa verecektir. (Madde 13)

Burada görülüyor ki kölenin hastalanması durumunda dahi köle suçlu konumuna düşüyor ve bunun bedelini ödemek zorunda bırakılıyordu.

Lipit İstar Kanunları’nda Köle

Daha önceki yasa koyucular gibi adalet sağlama görevini tanrılardan aldığını söyleyen Lipit İstar köleleştirilmiş nippur, ur, isin, sümer ve akad halkının özgürlüklerini sağladığını belirtmiştir.

Eğer bir adamın kadın veya erkek kölesi şehrin içine kaçarsa, başka bir adamın evinde bir ay kadar oturursa ve bu ispat edilirse köleye karşı köle verilecektir. (Madde 12)

Eğer kölesi yoksa 15 segel gümüş verecektir. (Madde13)

Genel olarak bakıldığında Sümer toplumlarında köle hakları da vardı, bu haklar genellikle evlenme boşanma ve aile kurma üzerine kuruluydu. Bir kölenin işlemiş olduğu suç, özgür bir insanın alacağı en hafif cezanın kat kat fazlası olurken, kölenin özgür bir insana işlediği suçun karşılığı, çoğunlukla sakat bırakma veya ölümle sonuçlanıyordu. Köleler miras olarak el değiştirilebiliyordu. Özgür bir erkek köle bir kadın (cariye) evlenirse doğacak çocukları miras hukukundan yaralanması için baba’nın onayından geçmek zorunda kalıyordu. Köle kadın ve köle erkek evlendiğinde ise, doğacak çocukları da köle oluyordu. Efendi köle üzerinde haklara sahip olduğu gibi çocukları üzerinde de her türlü hakka da sahipti.

Bunun benzerini Sami hukukun da Esnunna Kanunları'nda da görülmekteydi. Genel olarak borç üzerine kurulan sosyal yaşam daha çok kölelerin kaçması, verilecek cezalar, kölelerin rehin alınması, haciz edilmesi ve öldürülen kölenin tanzim miktarıyla ilgiliydi.

Sümer toplumundaki bütün kent şehir devletlerini birleştirerek Babil devletini kuran Hammurabi diğer kuruculardan daha farklı olarak Sümer panteon tanrılarının yeryüzündeki bir parçası olduğunu ilan ediyor ve aynı zamanda Babil şehrinde Esagila Tapınağı’nın önüne kendi heykelini diktirerek 282 kanun maddesinden oluşan yasalarını özel bir taşla heykelin önüne yazdırıyordu. Kanunların prolog kısmında kendisinin Anu ve Enli tarafından seçildiğini ve bu yasaların ilhamını tanrı Samaş’tan aldığını bildiren Hammurabi diğer ilahların da yardım ettiğini söylemişti.

Öte yandan eski Anadolu’da ki  Hitit devleti de Mezopotamya’da ki devletlerin kanunlarından ve kültüründen o kadar çok etkisinde kalmışlardı ki Akadça ve Sümerce yazı işaretlerini de olduğu gibi kullanmışlardı. Kısaca, bahsetmek gerekirse Uzakdoğu’da ki Çin ve Hindistan’ın hatta Antik Mısır’da ki köleliğin diğerlerinden farkı yoktu. Çin’de ilk köleci devlet biçimi şang (Yin) hanedanı yönetimiyle başlarken köleciliğin yaygın olduğu alanlar ise ilkel tarıma dayalı bol sulak yerlerde yetişen pirinç üretimine dayanmaktaydı. Kölecilik tarımda olduğu kadar kale ve sur yapımında da kullanılmaktaydı.

Hindistan da ise Harappa uygarlığı altında ve daha çok toplumu kastlara ve sınıflara keskin biçimde ayıran Brahmanizm inancıyla birlikte Manu yedi kölelik yasasıyla ortaya çıkarken, Antik Mısır ise kölecilik en despotik acımasız biçiminde tapınak yapımında çalıştırıldığı için sayısızca kölenin ölümüne yol açıyordu. Bundan dolayı Antik devletlerin içinde kölelerin yaşamı en despotik ve acımasız olan antik mısır diyebiliriz.

Antik Yunan’da Köle

Yunan kültürünün oluşumunda en önemli katkısı olan Mezopotamya, Mısır ve Fenike ile birlikte bu kültürlerden daha eski olan iki kültürden Minos ve Miken uygarlıkları yunan kültürünün oluşmasına katkı sağlamışlardır.

Yunan ve Romalılar’ın köle pazarları agora adı verilen şehir meydanlarında kuruluyordu ve köle tacirleri belirlenen yasalar etrafında köle ticaretini yapıyordu. Bu pazarlara getirilen kölelerin çoğunluğu Slav kökenli oluşundan kaynaklı İngilizcede ‘’slavery’’ olarak ta bilinen kölelik kurumu Antik Yunan da ‘’doulos’’ Romalılar da ise ‘’Servus’’ olarak da telaffuz edilmekteydi.

Köleliğin Antik Yunan da gelişimi ise, Antik Sümer ve Mısır’da ki durumundan farklı olarak ekonomik düzeyi yüksek seviyeye erişmişti.

Engels’in tanımıyla:

‘’ …ne kadar çelişkili ne kadar aykırı görünürse görünürsün, köleliğin ortaya çıkışı o zamanın koşullarında büyük bir ilerlemedir, demek zorundayız.’’

İşin tarım ile sanayi arasında, daha geniş ölçüde bölünmesini, böylelikle de eski dünyanın, yani Hellenizmin en yüksek aşamasına erişmesi yalnızca kölelik sayesinde mümkün oldu. Bununla birlikte zorunlu çalışmaya dayalı köleci düzen teknik durgunluğa yargılıydı.

Bunun nedeni kölenin durumundan ileri gelmektedir. Marx bu konuyu şöyle tanımlar:

‘’…Köle, hayvanlara ve iş aletlerine onların kendisine eşit olmadıklarını, kendisinin bir insan olduğunu hissettirmek ister. Bu keyfi yaşamak için de onlara kötü davranır. Bundan dolayı en ağır en sağlam iş aletlerini kullanma zorunluluğu, bu üretim biçiminde kabul edilmiş bir ekonomik ilkedir. Çünkü bu aletlerin kabalıkları ve ağırlıkları onların bozulmalarını daha da güçleştirir.’’

Tekniğin ilkel ve emek üretkenliğin çok düşük olması nedeniyle, toplumun gereksinimleri oranında köle sayısını artırmaktı. Bunun sonucu olarak borç köleliği tacirlerin acımasızlığı da Antik Yunan ve Sparta'da sosyal hayata daha da çok etkin ediyordu. Bundan dolayı kanunların yenilenme önceliği kendi yurttaşlarını borç köleliğinden kurtararak özgür olmalarını sağlama üzerine kurulmuştu.

Bunun en büyük sebebi ise savaşlardan tutsak alınan köle nüfusunun özgür insan sayısını geçmesiydi. Üstüne kendi yurttaşlarının borçları nedeniyle köle durumuna düşmesi iki üretici sınıfı bir araya getiriyor ve diğer özgür sınıfa karşı nefret daha da şiddetli yayılıyordu

Sparta’da Lycurgus, Atina'da ise Solon Kanunları hatta kendisinden sonra gelecek Roma’da ki On iki Levha Yasaları bile bütün olarak yurttaşların borç köleliğinden kurtulması üzerine yasallaştırılmaya çalışılıyordu.

Spartalılar’ın Messenialalar’ı borçlandırarak bütün toplumu köle haline getirilmesi Antik Yunan’da borç köleliğin temelini oluşturan olaylardan biridir.

Sparta, M.Ö. 7. Yüzyıl ortalarında Messenialıların neredeyse tamamını köleleştirmiş ve Yunan şehir devletlerinin en büyüğü olmuştu. Devasa bir şekilde genişleyen bu şehir-devletinin en önemli iş gücünü oluşturan insanlar ise Helotlardı.

Helotlar, politik ya da sivil haklara sahip olmamalarına rağmen köleler gibi sahipleri tarafından alınıp satılamazlardı. Sıradan kölelerden farklı olup devlet kölesi olarak bilinmekteydi.

Buna göre Sparta’nın siyasal rejimi çok ilkeldi. Delfoi Kahini’nin sözlerine uyarak ‘’Likürg’’ adlı bir yasa koyucu vardı. Siteyi babadan oğula geçen iki kral yönetiyordu. Bunlar yaşlılar meclisine katılıyor öte yandan Delfoi tapınağının rahipliğini yaparken savaş zamanı orduyu kumanda ediyorlardı.

Atina’da ki durum Sparta’dan daha farklıydı. Toprak reformları yapmaya çalışarak borç köleliğini kaldırmaya çalışan devlet adamlarından başında olan Solon kendi adına yaptığı kanunlarıyla bunu kaldırmaya çalışırken o dönemin tanıklarından olan Aristotales bu olayları Atinalılar devleti kitabında şöyle anlatır:

‘’Solon’un devlet düzeninde halk yargıçlığı en çok şu üç temele dayanmaktadır. Bunların birincisi ve en önemlisi borç için kişilerin bedenlerinin rehin olmasının yasak edilmesidir. İkincisi başkaları haksızlığa uğradığı zaman herkesin onları koruyabilmesi, üçüncüsü bir memurun verdiği bir karar karşısında yargıya başvurabilmesidir. Bundan başka Solon’un yazdığı yasalar düz ve açık olmadığından birbirinden farklı anlayışın ortaya çıkmasına sebep oluyordu. Birtakım kimseler bu yasaları bile bile açık seçik yazmadığını ileri sürüyordu. Atinalılar bir şeyler sormak için gelerek Solon'u rahat bırakmadılar. Solon Atina da kalırsa ya yasalarda değişikler yapmak zorunda kalacak ya da yurttaşların düşmanlıklarını kazanacağını anladığından yurttan uzaklaşarak mısıra yolculuğa çıktı. Yola çıkmadan önce on yıl yurda uğramayacağını, kendisinin Atina'da kalarak yasaları yorumlamasını doğru olmayacağını herkesin yazılı yasalar göre davranması gerektiğini söyledi.

Ayrılmasının bundan başka bir nedeni daha vardı. Zenginlerin çoğu borçların kaldırılması yüzünden ona düşman olmuşlardı. Her iki yanda yeni düzenin kendi bekledikleri gibi olmadığını görünce Solon’a karşı davranışları değişmişti. Halk onun bütün toprağı yurttaşlar arasında yeniden bölüştüreceğini, yüksek soylular ise kendi durumlarına dokunmayacağını dokunulsa bile pek bir değişiklik olmayacağını sanıyordu. Solon’a gelince o her iki yanında karşısına çıkmış, iki yandan istediği kişilerle işbirliği yaparak tek egemen olmak elindeyken ana yurdu kurtarmak, iyi yasalar yapabilmek içinde her iki partinin de düşmanlığını göze almaktan kaçmamıştı. Solon’un yaşadığı dönemde topraklarını kaybeden toprak kölesi olan ve böylece işsizleşerek devrimci bir hale gelen sınıfın toplumsal tehdidi bulunmaktaydı. Bu sınıfın oluşturduğu tehdit tiranlık yönetim biçiminin oluşması ile ilgiliydi. Solon tiranlığın oluşmasını engellemek amacıyla borç köleliğini ortadan kaldıracak sosyal reformlara imza atmıştır.’’

Öte yandan köleliğin gerekli olduğunu kendi yazdığı devlet kitabında anlatan Platon kitabında anlatmış olduğu ideal devlet modelinde köleliğe değinirken yunanların birbiriyle savaşarak değil, dış milletlerle savaşarak köle edinmesini ister.

Köleliği bizzat yaşayanlardan biri olan Platon, bir seyahat esnasında Atina ile harp halinde olan Aigina adasında köle olarak satıldığı ve kendisini tanıyan Kyreneli bir filozof tacir olan Annikeris yardımıyla kölelikten kurtularak Atina’ya döndüğü de bilinmekteydi… (Devamı gelecek)


 Kaynakça:

1- Diakov S. / Kovalev S., İlk Çağ Tarihi, Yordam Kitap.

2 - Malay, Hasan, Çağlar Boyu Kölelik, Gündoğan Yayınları.

3 - Tanilli, Server, Yüzyılın Gerçeği ve Mirası İlkçağ: Doğu, Yunan, Roma, Adam Yayınları

4 - Kılıç, Yusuf, Eskiçağ Aile hukuku, Asur, Babil ve Hitit Devletlerinin Yıkılışına Kadar, Çizgi Kitabevi Yayınları.

5 - Aritotales, Atinalılar Devleti, Dorlion Yayınları.

6 - Platon,  Devlet, Cumhuriyet Dünya Klasikleri.

7 - Şenel, Alaeddin, Siyasal Düşünceler Tarihi, Bilim ve Sanat Yayınları.

8 - Tosun, Mebrure, Yalvaç, Kadriye, Sümer, Babil, Asur kanunları, Türk Tarih Kurumu Yayınları.

9 - Kramer, Samuel Noah, Tarih Sümer’de başlar, Kabalcı Yayınevi.

10 - Tahiroğlu, Bülent, Erdoğmuş Belgin, Roma Hukuku Dersleri.

11 - Yılmazcan, Defne, Eski Yunan Toplumunda Kölelik, Çankırı Karatekin Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi. 

12 - Akkuş, Suzan, Eski Ön Asya Toplumlarında Köleleik Müessesesi, Pamukkale Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi.

Dipnotlar:

Magistra: Halk meclisinin seçimiyle göreve getirilen yüksek derecedeki görevli

Tribunus plebis: Cumhuriyetin ilk asırları boyunca sürmüş olan patricus-pleb sınıflarının mücadelesi sonunda ortaya çıkmış Magistralık.

Öne Çıkanlar