Erdoğan Müslüman Kardeşler’den vazgeçemez

Erdoğan Müslüman Kardeşler’den vazgeçemez
İflas etmiş bir dış politikayı restore edecek siyasi akıl ve diplomatik potansiyel kalmadı. Bu noktada muhalefet de aslında ümit vermiyor.

BAE Veliaht Prensi Muhammed bin Zayed’in Türkiye’ye ziyareti otomatik olarak Erdoğan’ın dış ilişkilerde bir normalleşmeye gittiği izlenimi veriyor. Fakat genel tabloya bakıldığında bir tarafta normalleşme adımı atılırken diğer tarafta bu eğilimi sabote edecek tutumlar sürdürülüyor. Sözgelimi BAE liderleri Türkiye’ye finansal kaynak ve yatırımlar karşılığında Türk dış politikasında değişiklikler hedefleyerek geliyor. Bir nevi parayı bastırır dış politikaya satın alırım yaklaşımı var. 

Burada onlar için en önemli mesele Erdoğan’ın bölgede Müslüman Kardeşler’e yatırım yapan politikadan vazgeçmesi ve komşulara müdahalelere son vermesi. Bir tarafta bu siyasetten geriye dönüş yaşanırken diğer tarafta eskide ısrar var. Mesela Libya’da Türkiye’nin çıkarlarını bağladığı kanat Müslüman Kardeşler’le ilişkiler. 

Devlet Yüksek Konseyi Başkanı Halid Mışri, Ankara’ya gelerek Erdoğan’la Libya’da ortak hareket stratejisini tartıştı. Nasıl bir ortaklık şekilleniyor? 24 Aralık’ta öngörülen seçimleri sabote edebilecek bir tutumdan bahsediyoruz. Mışri Erdoğan’la görüşme sonrası Libya’ya döndüğünde Türkiye’nin mevcut koşullarda seçimin yapılmasını doğdu bulmadığı bilgisini paylaşıyor. 

Yani Müslüman Kardeşler kendi geleceğini ve çıkarlarını Türkiye gibi bir ülkenin sırtına yüklüyor. Çok iyi biliyor ki seçimi kazanma şansı sıfır ve 2012’de gasp ettiği, süresi dolmuş eski parlamentonun devamı niteliğindeki Trablus merkezli Devlet Yüksek Konseyi’ni de kaybedecek. Bu tarafta da bir devlet aklı yok. 

Türkiye’nin ulusal çıkarları bir grubun iktidar şansına zimmetlenmiş. Türkiye’ye sırtına yaslamış Libya’daki pek çok aktör artık ilişkilerini çeşitlendiriyor, komşular arasında ve Avrupa’da Türkiye’ye hasım ya da rakip ülkelerle çalışıyor. 

Benzer çıkmaz durum Suriye’de de kendini tekrarlıyor. Rusya ve ABD’den yeşil ışık alamayınca 10 Ekim’den beri konuştukları askeri harekât planını rafa kaldırdılar. Ankara’ya gelmeye hazırlanan BAE Veliaht Prensi MbZ, öncesinde kendi Dışişleri Bakanı Abdullah’ı Şam’a gönderdi. Arap dünyasında pozisyonlar değişiyor. İşte Ürdün Şam’la ilişkileri adım adım normalleştirirken ABD ve Rusya ile de konuştukları bir Arap ortak strateji belgesiyle hareket ediyor. 

Cezayir kendi dönem başkanlığında Suriye’nin Arap Birliği’ndeki koltuğunu iade etmeyi planlıyor. Mısır açık ya da gizli kanallarla Suriye’yi kazanmaya çalışıyor. Bütün bu gelişmeler karşısında Türkiye’nin çok hızlı çekilmek zorunda kalacağı bir Suriye denklemi şekillenebilir. 

Erdoğan’ın inadı bu realiteyi görmeyi engelliyor. Şimdiye kadar güçler arası çelişkileri ve boşlukları çok iyi değerlendirdiler. Ama bunun da sonu geldi. İşte Rusya ve ABD çok açık bir şekilde Türkiye’nin yeni bir askeri harekât planı geliştirmesinin önünde pozisyon aldı. 

İflas etmiş bir dış politikayı restore edecek siyasi akıl ve diplomatik potansiyel kalmadı. Bu noktada muhalefet de aslında ümit vermiyor. Çünkü Doğu Akdeniz, Kıbrıs ve Yunanistan dahil pek çok konuda ulusalcılardan farklı bir refleks geliştirmediler. 

Erdoğan sonrası dönemde AB ile mantık süzgecinden geçmiş bir yeni sayfa ihtimali zayıf gözüküyor. Elbette muhalefet bu durumun farkına varmaya başladı ve iktidar olduklarında Türkiye’yi kuşatan gerçeklikler karşısında rasyonel olmak ve ilişkileri dengelemek zorunda kalacaklar.

Öne Çıkanlar