Tayip Erdoğan Dersim'de / Willy Brandt Varşova'da

“Adnan Menderes, Celal Bayar ve AP'yi oluşturan kadrolar zaten o dönemin CHP’lileridir. Bir sorumluluk varsa bu hepimizin ortak bir sorumluluğudur” deme cesaretini kim gösterecek?

Dersim katliamı ve Seyit Rıza ile arkadaşlarının idamlarına ilişkin anmalar, paneller etkinlikler yapılıyor.

Olayın üzerinden tam 79 yıl geçmiş ama daha dün yaşanmışçasına acısı halen taptaze yaşanıyor.

Yıllarca Dersim'de yaşananlar bir isyan gibi sunuldu. Hatta bu sözüm ona isyanın arkasında dış güçlerin, emperyalist devletlerin olduğu propagandası yapıldı.

Yine batı ve bazı ilerici kesimleri ikna etmek içinde oradaki eşkıya, gerici aşiret yapılanması ve derebeylerinin ‘Yeni Cumhuriyet’e karşı başkaldırdığı ifade edildi.

"Gerici ve dış mihrakların arkasında olduğu isyana karşıda yeni kurulan Cumhuriyetin kendisini koruma refleksiyle hareket edip müdahale ettiğini ve istenmeyen bazı ölümlerin de olmuş olabileceğini" neredeyse tek bir ağızdan çıkmışçasına yazdılar, çizdiler.

Tersinden Dersim'i sahiplenenler ise daha farklı bakıyordu meseleye. Şöyle diyorlardı; "Dersim'de başkaldırı vardır, örgütlenmiş bir isyan vardır." Bu yaklaşım devletin Dersim katliamı konusundaki ‘isyanı bastırma’ propagandasına tamda zemin hazırlayan bir yaklaşımdı.

Şimdi geldiğimiz noktada ise neredeyse tüm taraflar açısından durum değişmiştir. Dersim'de örgütlü bir başkaldırıdan, isyandan bahseden çok fazla kimseyi bulamazsınız. Irkçı, gerici, milliyetçi, aydınlıkçı kesimlerin Dersim'e ve Alevilere olan düşmanca tutumundan dolayı meseleye bakışlarında elbette bir değişiklik yok. Bunu bir kenara koyalım.

Örgütlü bir başkaldırı, isyan hareketi, dış güçlerle bağlantı vs. yoktur ama katliam, idam, sürgün, talan, tecavüz ve zulmün bin bir türlüsü vardır. Her şeye rağmen bu zulme karşı destansı direniş de vardır.

Kamuoyunda doksanlı yıllarla başlayan ve iki binli yıllarla daha da artan tartışmalar aslında Dersim meselesini daha da anlaşılır kıldı. Adalet Partisi'nin, Mendereslerin ve Bayarların devamcısı olduklarını söyleyen AKP ile dönemin başbakanı Tayip Erdoğan bile tartışmaya dahil olmuştu. CHP’yi sıkıştırmak ve suçlamak için Dersim Katliamı'nı ağızlarından düşürmedikleri gibi hatta "eğer özür dilenecekse, ben özür diliyorum" demişlerdi. İktidar sorunu devlet adına ele alıp yüzleşme değil, günlük siyasi çıkarları için kullanmaya çalışmıştır sadece.

CHP ise bu konuda elle tutulur, ikna edici bir açıklama yapamadığı gibi AKP'ye "Takipçileri olduğunuzu iddia ettiğiniz Adnan Menderes de, Celal Bayar da Adalet Partisi'ni (AP) oluşturan kadrolar da zaten o dönemin CHP’lileridir. Bir sorumluluk varsa bu hepimizin ortak bir sorumluluğudur, samimiyseniz hadi gelin Dersim'de yaşananlarla birlikte yüzleşelim. Yasal bir zemin üzerinden yaşananları ele alıp açığa çıkaralım" demedi, diyemedi.

Diyemedi çünkü CHP geçmişiyle yüzleşmeye hazır değil.

Diyemedi çünkü Dersim katliamını yapan anlayış halen çok güçlü ve diri.

AKP ise bu işten en çok faydalanan parti oldu. O dönemde özür diliyorum diyerek Alevi, Kürt, demokrat ve ilerici kesimler arasında kendisine alan açmaya, ön yargıları kırmaya çalıştı. Çok değil belki ama yine de kısmen de olsa faydalandı bu durumdan.

Sonrasında hiçbir şey yapmadı. Özrün gereğini yerine getirmedi.

Tamda burada 7 Aralık 1970'de Alman başbakanı Willy Brandt’ın herkesin bakışları arasında Polonya'da Varşova Gettosu anıtına çiçek bırakırken diz çöküp af dilemesi aklıma geliyor. Varın artık siz karşılaştırın Erdoğan’ın Dersim özrü ile Varşova Gettosu anıtında diz çökmüş Willy Brandt’ı.

Halen Dersim katliamıyla bir yüzleşme gerçekleşmiş değil.

Halen idam edilen Seyit Rıza ve arkadaşlarının mezarlarının yeri belli değil.

Halen o dönemin arşivleri kamuoyuna açılmış değil.

Halen o dönem katledilenlerin listeleri, binlercesinin mezarlarının yeri belli değil.

Halen o dönem sürgün edilenler kökleriyle buluşmuş değil.

Halen o dönem katliamdan sağ çıkmış ama Türkiye’nin dört bir yanına evlatlık gönderilen çocukların yerleri belli değil.

Halen o dönemin zararları tazmin edilmiş değil.

Dersim katliamının yarattığı en büyük yıkımlardan biri de Alevi inancı üzerinden gelmişti. Dersim'deki Aleviler ve Alevi Ocakları için belki de görüp, görecekleri en büyük felaketlerden biri olmuştu bu katliam. (Bu konuda şu yazıya da bir göz atabilirsiniz "Dersime İnanç Üzerinden Gelen Yıkım")

İktidar adına Erdoğan, Dersim için özrünü dile getirdi ama hiçbir pratik adım atmadı. Bu gerçek bir özür dile getirme değildi aslında. Kamuoyunda oluşan baskı ve oluşan gündemi kendi lehine kullanmak girişimiydi sadece.

Şimdilerde Dersim neredeyse doksanlı yıllardan daha fazla bir baskıyla karşı karşıyadır.

Son bir kaç yıldır sürekli artarak Dersimin ormanları yakılıyor, insanların kendi olanaklarıyla söndürmelerine dahi izin verilmiyor.

Dersim coğrafyasının her bölgesine sirayet etmiş Alevi inancının kutsal mekanları yangınların ortasında bırakılıyorlar.

Giriş ve sokağa çıkma yasaklarıyla adeta bir hapishaneye çevrilmiş Dersim'de Aleviler, ocaklarını ve kutsal mekanlarını ziyarete gidemiyorlar.

Özür dileyen bir iktidar Dersim'de katledilenlerin çocuklarına ve torunlarına bu zulmü yapar mıydı?

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi