İnci Hekimoğlu

İnci Hekimoğlu

Tehlike şu ki, o ses bir mafya liderinden geliyor

İnfaz projesine onay veren MGK’nın 'devletler gelecekleri için bu tip eylemler yapabilir' gerekçesi; Kürtleri düşmanlaştırmanın ve bozulan barış süreçlerinin arkasındaki gerçeğin ifadesi.

Suç örgütü lideri Sedat Peker’in anlattıkları Kürtler, sol ve demokrat kamuoyuna aşina geliyor ama toplumun geniş kesimleri ve gençler için yeni.

Özellikle Kürt meselesine ilişkin sözlerinin ve "Vatan-Millet-Sakarya" edebiyatıyla suç örttüklerini söylemesinin, milliyetçi/ dindar muhafazakar kesim için epey ezber bozucu olduğunu kabul etmek gerekir.

Bugüne dek çeşitli kaynaklardan sızan eksik belge ve bilgiler malum adresleri gösteriyordu. Ama ilk kez karanlık ilişkilerin, 90’lardan beri gelip geçen iktidarların işlediği suçların tam ortasında yer almış biri anlatıyor.

Gazeteci cinayetleri, uyuşturucu, kumar, silah kaçakçılığı…

Eski ve yeni siyasetçiler; eski ve yeni içişleri bakanları, adalet bakanları, başbakanlar, çocukları, polis müdürleri, ‘iş adamları’… Ve uluslararası ceza mahkemesine uzanabilecek sınır ötesi ilişkiler. 

Sedat Peker’in iddiaları arasında en çarpıcı olanı ise Kürt işadamlarının infazına ilişkin açıklamaları.

Mehmet Ağar’ın Kürt işadamlarından para aldığını ve kendi geçmişini temizlemek için öldürülmelerine dönemin Başbakanı Tansu Çiller’i ve MGK’yı ikna ettiğini ileri süren Peker, Kıbrıslı gazeteci Kutlu Adalı cinayetinde de Mehmet Ağar ve Korkut Eken’i işaret etti. 

Çiller hükümetinin siyasal ve ekonomik olarak en sıkıştığı dönemde, uyuşturucu gelirini doğrudan iktidara aktarmak üzere oluşturulan "infaz projesine" onay veren MGK’nın "devletler kendi gelecekleri için bu tip eylemler yapabilir" gerekçesi; Kürtleri düşmanlaştırmanın ve bozulan barış süreçlerinin arkasındaki çıplak gerçeğin ifadesi.

Nitekim gazeteci Kutlu Adalı’nın, Kıbrıs’ın kumar ve uyuşturucu merkezi haline getirilmesine karşı çıktığı için öldürüldüğü iddiası da "mesele vatansa gerisi teferruattır" sözünün denk düştüğü yeri gösterse gerek.

Sedat Peker şimdi de aynı ‘projeleri’ bugüne kadar taşıyan aklın Erdoğan’ı kuşattığını ileri sürerek, "Abi"sinin yanında olduğunu vurguluyor.

Kimileri "pazarlık kapısını açık tutma" gayreti olarak yorumlasa da bana göre video serisinin daha ilkinde pazarlık imkanı ortadan kalkmıştı. Omerta ihlal edilmişti artık! Yedinci video ile bu tez tümden boşa düştü.

"Abi"yi koruyor gibi gözükse de, Soylu’ya dokunmanın, Binali Yıldırım’a dokunmanın, Mehmet Ağar’a dokunmanın, iddia ettiği büyük uyuşturucu haritasında yer alan figürlere dokunmanın aynı zamanda "Abisine" dokunmak olacağını en iyi Peker biliyor.

Soylu’nun "azdan az, çoktan çok gider" sözü muhalefete değil Erdoğan’a verilmiş mesajlardı. Aynı zamanda güç odaklarının karşılıklı ‘cephane’ biriktirdiklerinin, kolayca harcanamayacaklarının da ifadesiydi.  

O halde, iktidarın her iki kanadında yer alan siyasileri ve bağlantılarını hedefe koyan Sedat Peker’in, bunca yıldır kimsenin cesaret edemediği ilişkileri deşifre etmesinin tek nedeni çocuklarına ve eşine yapılan muamele olamaz. Rant alanlarından dışlanmak Peker gibi birinin iktidarla bağlantılı tüm güçleri karşısına alarak; yalnız kendi hayatını değil uğruna "gemileri yaktığı" ailesini bile tehlikeye atması için de yeterli gerekçe olması düşünülemez.

Belki de bu sorunun yanıtında gizlenen gerekçeler üzerinde yoğunlaşmak gerek.

Şimdiden "itirafçılık" yapan, demokratik bir ülkede tanık koruma programına alınması gereken Peker’in "Ben cezaevine girmekten korkmam ama sizin adaletinize güvenip teslim olmam" sözleri arada kaynadı. Ama yargıç ve savcıların atanma şeklinden adliyelerdeki rüşvet iddialarına anlaşılan o ki, bu iktidar döneminde bir daha ülkeye dönemeyeceğinin çok farkında.

Peker, ya anlattıklarının hem ülkede hem uluslararası alanda bir dizi siyasi ve hukuki sonuçları olacağına ve domino etkisiyle iktidarı düşüreceğine emin ya da Erdoğan’ı, etrafındaki güç odaklarını temizlemeye zorlayarak, başka ittifaklar kurmaya mecbur bırakmaya çalışıyor.

Ortalığı ayağa kaldırması, yargıyı sarsması, Meclis soruşturma komisyonu kurulması için harekete geçmesi gerekirken mırıldanmaktan başka sesi çıkmayan muhalefet partileri yerine işin mafyaya kalması, ülkenin ahvalini de anlatıyor.

Bu zihniyet nedeniyle, her iddia karşısında tıpkı Tolga Ağar gibi "Biz vatan, devlet, bayrak, namus ve şeref için ölmeyi göze alanların torunlarıyız, çocuklarıyız" türünden hamasi nutuklara sığınan iktidar, en kritik anlarda muhalefeti arkasına dizebiliyor.

Eh o zaman da bir suç örgütü lideri, muhalefet parti liderlerinin üç katı izleyiciyi toplayabiliyor.

Çünkü toplum, içinde sıkıştığı yoksulluk ve adaletsizlikle; gördüğü, duyduğu, en azından hissettiği rant düzeni arasındaki ilişkinin sona ermesi için yüksek bir ses duymak istiyor.

Tehlike şu ki , o ses bir mafya liderinden geliyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
İnci Hekimoğlu Arşivi