İbrahim Ekinci

İbrahim Ekinci

Tırşıkçi kapitalizmden kamucu bir ekonomiye nasıl geçilecek?

'Kanal İstanbul’a kredi verenin parasını ödemeyeceğiz' demek yeterli mi?'Garantili projeleri kamulaştıracağız' demek yeterli mi? 'Gençlerden alınanları geri vereceğiz' demek yeterli mi?

Tütün işçisi Mehmet Efe Dindar’ın sloganı ("Tırşıkçi kapitalistlere hayır!") hani derler ya cuk oturdu, öyle güzel uydu. Bizim kapitalizm tırşıkçi. Bizim hortumcu müteahhit tayfası, hacıyatmaz yanaşma kapitalistler hakikaten tırşıkçi. İşte bu tırşıkçi kapitalizmimiz haliyle krizdedir. Hükümet marifetiyle çıkması da mümkün değildir. Çünkü kriz, karar hatalarından değil AKP’nin feci sonuçlarına rağmen hiçbir şekilde bir adım dahi geri adım atmadığı (mesela Kanal İstanbul!) tercihlerinden kaynaklanıyor. Aslında rejim ve ekonomide çifte krizdir yaşıyoruz ve bu iktidarla da aşılamaz. Kaynağı ve nedeni odur çünkü. Yapısaldır, AKP ile yapışıktır. Siyasal, toplumsal ve ekonomik alan, AKP’nin program ve ajandası nedeniyle yıllar alabilecek bir kriz tünelinden geçmeden sükuta eremez.

Rejim krizi, iki yönlü çalışıyor. Bir yandan eski parlamenter sistemin kalıntı kurum ve içtihatlarını tamamen temizleyerek yerine sultanist bir tek adam rejimi geçirmeye çalışıyor. Diğer yandan laik hayat tarzını kemirerek İslamcı hayat tarzına alan açıyor. İstanbul Sözleşmesi kaldırıldı. Salgında tekel büfeleri ile ilgili ayrımcı kararlar alındı. Alkol yasaklarından sonra müzik yasağı geldi. LGBTİ yurttaşlarımıza karşı saldırılar kampanyaya dönüştü. Cahil sürüleri sokaklarda kadınları taciz etmeye başladı. Ortaçağdan fırlamış irtica odaklarından, hatta kamu görevlisi imamlardan şeriat talepleri yükseliyor… Rejim krizinin diğer yüzünde kuvvetler ayrılığından kuvvetler birliğine geçilmesi var. Yargı yürütmenin kontrolüne geçti. Meclis’in yasama ve denetim yetkisi olağanüstü aşındı. Denetim dışına çıkarılan icraat alanı keyfileşti. Kuralsızlaşma, kurumsuzlaşma tırmandı. Peker ve diğerlerinin ifşalarıyla daha iyi görüldüğü gibi süreç, aynı zamanda tahmin edilenden daha derin ve yaygın bir yolsuzluk ve suç bagajı yaratarak geldi bugüne.

Türkiye’nin şiddet günleri de böyle başladı. AKP, kriz toplumsal desteğini azalttıkça yerine baskıyı koydu. İktidar, hak aramanın, muhalefet etmenin en barışçıl biçimlerine dahi çullanmaya başladı. Arkasından geliştirdiği MHP ittifakı, MHP’nin faşist politik dayatmalarına yolaçtı. Her iki partinin aparatları aynı paralelde çalışmaya başladı. Siyaset alanı, linç girişimleri, kışkırtmalar, besleme çeteler, trol orduları, siyasetçilere, gazetecilere saldırılar, fezlekeler, tutuklamalar, tutuklama tehditleri, parti baskınları, kayyumlar, cinayetler ve kapatma girişimleri ile darma duman oldu.

Çifte krizin ekonomi alanında da derin bir krizin içindeyiz. Bundan da kaçınılamazdı. Çünkü, ekonomide neoliberal takılan AKP, kamunun üretim ve hizmet alanlarından tamamen temizlenmesi programını, ele geçirme ve azgın rant iştahı ile servet aktarımına dönüştürdü. Böylece tırşıkçi tarz bir kapitalizm çıktı ortaya. Buna teknik olarak "ahbap çavuş kapitalizmi" deniliyor. İhale Kanunu’nu 200 kere deldi. Sonunda işi (Tank Palet’i hatırlayın!) kamu varlıklarını ihalesiz dağıtma keyfiyetine vardırdı. Kamu kurumlarını genellikle yandaş şirketlere ucuza sattı. (Bir KİT’i devletten 3’e alan şirket başka birine 8’e sattı, 162 milyon dolara kurulmuş bir tesisi birkaç milyon dolara yandaşa sattı!) İhaleleri yandaş şirketlere ve genellikle pahalı vererek kendi zenginlerini yarattı. Yatırımlara, yatırımcılara, ortaklıklara doğrudan müdahale etti. Acele kamulaştırma, kentsel dönüşüm düzenlemeleri ile keyfiyetin kanununu çıkardı. Dağ, tepe, vadi, göl demeden daldı. Kamu kaynaklarını seçmen tavlayan gösterişli ama verimsiz, kaynak yutan projelere harcadı. Finans Merkezi ile milyarları çöpe attı.  AHL’yi çöpe attı, onlarca kamu hastanesini çöpe attı. Yol, köprü derken Türkiye’nin bütçesine garanti ödemeleri ile hortum bağladı. Vatandaşın vergilerinden kadrolarına ikişer, üçer maaş bağladı. Şatafat ve gösteriş müthiş kaynaklar yuttu.

Ekonomide kriz tablosu ağırdır. Çiftçi perişan, tüketici perişan, esnaf perişan. Borç bini aşmış. Salgında vatandaşına harçlık verecek para kalmamış. TL’nin reel değeri tarihin en düşük seviyesine inmiş… Biraz daha yakından bakalım. AKP ne yaptı?

  1. Borçluluğu artırdı. Faiz ödemeleri vergi gelirlerinin %20’den fazlasını yutar hale geldi. Devletin dış borcu 200 milyar dolara dayandı. Merkezi yönetimin borç stoku cumhurbaşkanlığı sistemi döneminde 1 trilyondan 2 trilyona çıktı.  Brüt dış borç stokunun milli hasılaya oranı son 10 yılda % 37.5’ten 65’e yükseldi.
  2. İşsizliği artırdı. Geniş tanımlı işsiz sayısı 10 milyondur. Gençlerinin %32’si ev gencidir. Bu sorunu orta vadede hafifletebilmek için (1 kişilik istihdam için yatırım maliyeti 800 bin liradır) yıllık yatırım seviyelerinin 600 – 700 - 800 milyara, bugünkünün 2 – 3 katına çıkması gerekiyor. Ufukta böyle bir yatırım olanağı ve iştahı yoktur. İktidarın yarattığı siyasal belirsizlikleri, kur, faiz, enflasyon belirsizlikleri yatırımları sınırlamaktadır. Seçimlerle ilgili beklentiler, iktidarın "yapabilecekleri" başlığında sayılanlar ekonomide kaçışı ve çöküşü büsbütün artırabilir.
  3. Son iki yılda 1.2 milyon yeni yoksul yarattı. Eşdeğer hanehalkı kullanılabilir fert gelirinin yüzde 50’si baz alındığında 12,4 milyon, yüzde 60’ı alındığında 18 milyon kişi yoksuldur. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi döneminde yoksul sayısı 1.2 milyon kişi artmıştır.
  4. Enflasyonu azdırdı. Yüzde 11.9’dan yüzde 17.53’e çıkardı. Yüzde 20’ye gidiyor. ÜFE enflasyonu yüzde 43’e çıktı. Yeni zamların eli kulağındadır.  
  5. Döviz kurunu 4.6 lirada aldı, 8,7 liraya çıkardı. Borç yükü de haliyle TL olarak iki katına çıktı. TL eridi. Reel değeri 59.8’le tarihindeki en düşük değere geriledi.
  6. Doğrudan dış yatırımı kesti.  Gayrimenkul satışları hariç tutulduğunda giriş değil çıkış vardır. (Grafiği sayfada)[1] DÜNYA’dan Merve Yiğitcan’ın haberine göre İSO 500’deki büyük yabancı şirket sayısı 153’ten 110’a indi. Daha da inmesi mümkündür. Yabancılar için Türkiye artık "belirsizlik" alanıdır. Uzun vadeli yatırıma gelmeleri özel güvenceler sözkonusu olmadıkça zordur.
  7. Gelişme dinamikleri baltalandı. Genç, eğitimli nüfusunu kaybediyor. "AKP’li rektör" atamalarıyla üniversitelerinin bilim üretim kapasitesi dibe vurmuştur. Mantar üniversitelerle Türkiye’nin bir yere varması imkansızdır. İslamcı iktidar kadınları eve kapatma eğilimindedir. Böylece üretme, yaratma gücünün yarısını devreden çıkarmaya meyillidir. Bu işgücüne katılım oranlarıyla ciddi milli hasıla yaratmanın imkanı yoktur. Türkiye’nin son üç yıl ortalama büyümesi %1.8’e gerilemiş durumdadır. %5 – 6 olarak öngörülen potansiyel büyümesi de aşağı çekilmiştir. IMF, Türkiye ekonomisi için orta dönemde potansiyel büyüme hızını yüzde 3,3 olarak tahmin ediyor. Prof. Dr. Korkut Boratav, bu durumun, "toplumsal bunalımın kalıcılaşması anlamına gelen bir durgunlaşmaya" yolaçacağına dikkat çekmektedir.
  8. İnşaatla büyüme sevdası duvara tosladı. AVM’ler, ofis bloklarında atıl kapasite yüksektir. Yatırımlar yavaşlamıştır. Sıfır konut satışları tarihi düşük seviyededir. Devlet çılgın projeler geliştirmekte ve gerçekleştirmekte artık zorlanmaktadır. Dolasıyla inşaatı öne koşarak büyüme modelini sürdürmesi mümkün gözükmemektedir. Yerine yeni bir büyüme modeli koyacak takati ve bilgisi yoktur.
  9. Teşvik sistemini kıyak çekmeye dönüştürdü. Kamunun her yıl 250 – 300 milyar maliyeti olan muafiyet ve istisnalarla verdiği teşvikler verimsizdir, önemli ölçüde havaya gitmektedir. Üniversiteleri, bilim özgürlüğünü, dolayısıyla teknoloji üretme kapasitesini ezerek teknoloji açığını büyütmektedir.
  10. Türkiye turizm ülkesi olmaktan çıkmaktadır. İslamcı alkol, müzik ve eğlence taassubu, sokaklarda giderek daha sık tanık olduğumuz kıyafet tacizleri Türkiye’yi bir turizm ülkesi olmaktan gittikçe uzaklaştırmaktadır. İkinci önemli döviz kaynağı olan dış müteahhitlik kan kaybetmektedir. Türkiye’nin dış dünyada uyandırdığı antipati, Türkiyeli şirketlere iş vermemeye, işlerini iptal etmeye dönüşmektedir.
  11. Döviz krizi devam edecektir. 128 milyar dolar döviz rezervi çarçur edilmiştir. "Ekonomi döviz krizlerine savrularak hizaya gelmiş, durgunlaşmıştır. Büyüme temposunu yabancı sermaye girişlerine bağımlı kılan yapısal arıza, durgunlaşma ile bütünleşmiştir."[2]
  12. Halkın güvensizliği devam etmektedir. Yerleşiklerin döviz mevduatı 225 milyar dolardadır, çözülme emaresi de göstermemektedir. Bayatlamış propaganda tekniklerinin kandırma etkisi zayıflamaktadır. Bu iktidarın "gaz bulduk, petrol bulduk, uzaya sert iniş yapacağız, uçan arabada lider olacağız" söylemleri etkisi yitirmiştir.
  13. Kadro havuzu kurumuştur. Kurumsuzlaşma, partizan kadrolaşmayla çözüm ve strateji üretme kapasitesi tıkamıştır. Yüksek formasyon ve yetkinlik isteyen makamlara atayacak kadro havuzu kurudur. Devlette uzman açığı büyüktür. Denetimden kaçma ihtiyaçları kurum kırımına yolaçtı. DPT devreden çıktı. Sayıştay’ın denetim alanı sınırlandı. Hesap Uzmanları Kurulu, Maliye Teftiş Kurulu kaldırıldı. Merkez Bankası, Cumhurbaşkanı’nın emrine girdi. Özerk kurumlar emir kurumlarına dönüştü. Bakanlıklardaki karar inisiyatifleri çözüldü. TÜİK gibi kurumlar kadro ve itibar yönünden hallaç pamuğu gibi atıldı.

Evet. Bu işler böyle de muhalefet ne yapacak? Kamucu bir ekonomi nasıl kurulacak? "Kanal İstanbul’a kredi verenin parasını ödemeyeceğiz" demek yeterli mi? "Garantili projeleri kamulaştıracağız" demek yeterli mi? "Gençlerden alınanları geri vereceğiz" demek yeterli mi? "Çocuklar yatağa aç girmeyecek" demek yeterli mi? Bu tırşıkçi kapitalizmden kamucu bir sisteme nasıl geçeceksiniz? Vergiler belli, araçlar belli… İşsizlik, yoksulluk sorununu nasıl çözeceksiniz? Daha adil bir gelir dağılımı nasıl yaratacaksınız? Küresel ölçekte yıkımlara yolaçan neoliberal sistemin AKP versiyonu tırşıkçi kapitalizmin yerine, ne koymayı düşünüyorsunuz? Vaat lafları değil, bir kalkınma programı olarak görmeye ihtiyaç yok mu?


[1] Güven Sak’ın yazısından aldım.

[2] Korkut Boratav, "Faşizm sonrası ekonomik seçenekler" başlıklı yazısı, Sol Gelenek

Önceki ve Sonraki Yazılar
İbrahim Ekinci Arşivi