Dersim Barosu: 'Ölmez ağacı'na ölüm fermanını kabul etmiyoruz

Dersim Barosu: 'Ölmez ağacı'na ölüm fermanını kabul etmiyoruz
'Yarın bir kepçe zeytinyağı, bir lokma zeytin, temiz havaya muhtaç kalacağımız kesin' diyen Dersim Barosu, zeytinlik alanların madene açılmasını 'ölüm fermanı' olarak niteledi.

Zeytinlik alanların maden sahasına açılmasına tepkiler sürüyor. Yazılı bir açıklama yapan Dersim Barosu, zeytinlik sahaların madenlere açıklaması kararının hukuksuzluğuna dikkat çekerek, alınan karardaki kamu yararını sorguladı. Baro, "Bu yönetmeliğin İçtaş gibi, Limak gibi devletten her türlü ihaleyi alan, her daim kollanan, vergi indirimlerinden en cömert şekilde yararlanan beşli şirketleri kollamak için çıkarıldığına dair bir kuşkumuz kalmadı" değerlendirmesinde bulundu.

Resmi Gazete'de 1 Mart’ta yayımlanan karara göre 'Maden Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmeliği' ile elektrik üretiminde kullanılan maden sahası zeytinlik alan içinde kalırsa, sahada madencilik faaliyeti yürütülebilecek. Hükümetin bu kararına başta çevre örgütleri olmak üzere, sanatçılar, siyasetçiler ve demokratik kitle örgütlerinden büyük tepki geldi.

'ZEYTİN AĞAÇLARININ KESİMİNDEKİ KAMU YARARI NEDİR?'

Söz konusu düzenlemenin hukuksuz olduğunu belirten Dersim Barosu da, yazılı bir açıklama yaparak binlerce yıldır Anadolulu'nun besin ve geçim kapısı olan, halk arasında 'Ölmez Ağacı' olarak bilinen zeytin ağaçlarının maden ve enerji şirketlerine feda edilmek istendiğini ifade etti.

"Yönetmelik değişikliğine uydurulan "kamu yararı" söylemi aslında AKP’nin sınıfsal özünü de apaçık ortaya koyan bir cümledir. Kamu yararı denilirken kimin yararı kastediliyor? On binlerce zeytin ağacını keserek nasıl bir kamu yararı elde ediliyor? İklim krizi gerçeği ortadayken, karbon emisyonunu artıran kömür üretimi için, tüm yıl boyunca oksijen yayan zeytin ağaçlarını kesmenin neresinde kamu yararı vardır?" diye soran Tunceli Barosu’nun açıklaması şöyle:

"Bugün itibariyle Rusya’nın Ukrayna işgal operasyonu ikinci haftasında.

Ölen siviller, ülkeyi terk etmek zorunda kalanlar, işgalin önemli hedefleri ama aynı zamanda her an bir çevre felaketine dönüşebilecek santrallerin ele geçirilmesi… Savaş bunlardan ibaret değil, etkisi de o coğrafyayla sınırlı kalmayacak. Batı’nın ve Rusya’nın çıkar çatışmasıyla birlikte artan enerji fiyatları ve sonrasında gelebilecek gıdada ve her alanda yarattıkları kriz ve yokluklarla meşgul ediyor. Savaş patronların, barış işçilerin ve emekçilerin lehinedir.

Hemen her gün artan enerji, petrol ve yağ fiyatları; iğneden ipliğe una, her şeye zam demek. Halk yoksulluk ve açlıkla hizaya sokulacak demek.

Yılar yılı dışa bağımlılığı artan, son yıllarda daha artmış ve ülke bu savaşın ekonomik olarak en çok etkilenen ülkelerinden biri olmuş durumundayız. Ekonomik krizle birlikte savaşın faturası yine emekçilere çıkacak. Bütün bunlar yeni zam dalgası, yeni vergiler; yeni doğayı kültürü ve tarihi katleden fermanlar demektir.

Ana yurdu Maraş, Hatay ve Mardin üçgeni olan, binlerce yıldır Anadolulunun besin ve geçim kapısı zeytin ağaçlarını maden ve enerji şirketlerine feda etmeye dönük yönetmelik değişikliği bunun son örneği.

Zeytin, mitolojinin ve edebiyatın da en sevdiği konulardan ve üzerinde en çok metafor üretilen bir zenginlik. Bir zeytinin olgunlaşması 20-25 yılı alıyor. Neyi nereye taşıyorsunuz, yenisini kime yetiştiriyorsunuz.

‘600 BİN İNSANIN GEÇİMİ ÜÇ BEŞ ŞİRKETİN İŞTAHINA TERK EDİLİYOR’

"Zeytin ağacı ülkemizde 600 bine yakın bir nüfusun geçim kapısı. Adları şimdiki iktidar döneminde daha çok ezberlenen üç-beş sermaye grubuna peşkeş çekilen ormanlar, meralar, sular, ovalar gibi zeytin ağacı da sermayenin doymak bilmez iştahına terk edilmek isteniyor.

Zeytinleri koruyan Zeytin Kanunu daha önce yedi kere yok edilmeye çalışıldı. Yedisinde de toplumsal tepki nedeniyle geri çekildi. Şimdi Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından ülkenin elektrik ihtiyacı gerekçesi arkasına sığınılarak yok edilmek isteniyor.

1 Mart’ta gece yarısı Resmi Gazete’de yayınlanan, "Ülkenin elektrik ihtiyacını karşılamak üzere yürütülen madencilik faaliyetlerinin tapuda zeytinlik olarak kayıtlı olan alanlara denk gelmesi ve faaliyetlerin başka alanlarda yürütülmesinin mümkün olmaması durumunda" diye başlayan, zeytin ağaçlarının kesilmesine ya da taşınmasına izin veren yönetmelik ormanlardan sonra zeytinin ve yeşilin yok edilmesi endişelerimize adeta benzin döktü."

‘KAMU YARARI KİMİN YARARIDIR?’

"Yönetmelik değişikliğine uydurulan "kamu yararı" söylemi aslında AKP’nin sınıfsal özünü de apaçık ortaya koyan bir cümledir. Kamu yararı denilirken kimin yararı kastediliyor? On binlerce zeytin ağacını keserek nasıl bir kamu yararı elde ediliyor? İklim krizi gerçeği ortadayken, karbon emisyonunu artıran kömür üretimi için, tüm yıl boyunca oksijen yayan zeytin ağaçlarını kesmenin neresinde kamu yararı vardır?

 Şimdi bu yönetmeliğin İçtaş gibi, Limak gibi devletten her türlü ihaleyi alan, her daim kollanan, vergi indirimlerinden en cömert şekilde yararlanan beşli şirketleri kollamak için çıkarıldığına dair bir kuşkumuz kalmadı.

Zeytinlik alanları, 3573 Sayılı Zeytinciliğin Islahı, Yabanilerin Aşılattırılması Hakkındaki Kanun kapsamında koruma altına alınmıştır. Bu kanun uyarınca düzenlenen yönetmeliğe göre 2012 yılında "zeytinlik saha" tanımlanmıştır. Bu tanıma göre, "Zeytinlik Saha: Orman sınırları dışında bulunan ve devletin hüküm ve tasarrufunda olan yabani zeytinlik, Antep fıstığı ve harnupluklar ve her nevi sakız çeşitleri veya şahıs arazisi olan tapuda bu şekilde kayıtlı sahalar ile orman sınırları dışında olup da 17/10/1983 tarihli ve 2924 sayılı Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi Hakkında Kanun kapsamında bulunmayan zeytin yetiştirmeye elverişli makilik ve fundalıklardan oluşan en az 25 dekarlık alan" kapsamaktadır."

‘ANAYASAYA AYKIRI’

"Ancak, bu tanım, Zeytincilik Kanunu ile ifade edilen zeytinlik alanları daralttığı için Danıştay tarafından iptal edilmiştir. Şimdi ilgili yönetmelik ile zeytinlik saha kavramı yeniden gündeme getirilmek istenmektedir.  Bu bağlamda hem devletin hüküm ve tasarrufu altında hem de yurttaşların maliki olduğu zeytinlikler bulunmaktadır. İlgili yönetmelik düzenlemesi bu alanların elektrik ihtiyacını karşılamak amacıyla madencilik faaliyetine açılacağı hüküm altına alınmıştır. Öncelikle belirtmek gerekir ki anayasal açıdan zeytinlikleri düzenleyen özel bir kanun varken, bu alanların kullanım biçiminin yönetmelikle hem de Madencilik Yönetmeliği ile "zeytinlik saha" olarak değiştirilmesi Anayasa’nın 7. maddesine aykırıdır.

Yasama faaliyetinin devri niteliğindeki bu düzenleme aynı zamanda, Anayasa’nın 5. ve 124. maddesine de aykırıdır.

Kaldı ki, Anayasa'nın 45. maddesinde de; "Devlet, tarım arazileri ile çayır ve meraların amaç dışı kullanılmasını ve tahribini önlemek, tarımsal üretim planlaması ilkelerine uygun olarak bitkisel ve hayvansal üretimi artırmak maksadıyla, tarım ve hayvancılıkla uğraşanların işletme araç ve gereçlerinin ve diğer girdilerinin sağlanmasını kolaylaştırır" hükmü yer almaktadır.

1939 yılında yürürlüğe giren "Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerin Aşılattırılması Hakkında Kanun'un 17. maddesinin 1. fıkrasında, "Devlet; zeytinciliğin islahı, yeni zeytin dikim alanlarının tespiti, zeytin dikim ve yetiştirilmesinin teşviki ile verimin artırılması, hastalık ve zararlılarla mücadele ile ürün elde etmekte masrafları azaltıcı araç ve gereçlerin imal ve ithalinde gerekli kolaylıkları sağlar."

 20. maddesinde de, "Zeytinlik sahaları içinde ve bu sahalara en az 3 kilometre mesafede zeytinyağı fabrikası hariç zeytinliklerin vegatatif ve generatif gelişmesine mani olacak kimyevi atık birakan, toz ve duman çıkaran tesis yapılamaz ve işletilemez" denilmektedir. Aktarılan düzenlemelerden zeytinliklerin korunmasının ve amaç dışı kullanılması ile tahribinin önlenmesinin devletin görevi olduğu, bu alanların kullanım koşullarının Kanun ile saptanması gerektiği Danıştay kararlarına da yansımıştır. (Danıştay 8. Dairesi, 2012/5255 E, 2016/163 K)

Zeytinlikleri daraltan bu düzenleme, Anayasa’nın 90. maddesi göndermesiyle, aynı zamanda taraf olduğumuz sözleşmelere de aykırıdır. Anayasa'nın 90. maddesi çerçevesinde, 01/12/2009 tarihli ve 5929 sayılı Kanunla katılmamız uygun bulunan ve 20/02/2010 günlü, 27499 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 2005 Uluslararası Zeytinyağı ve Sofralık Zeytin Anlaşmasının 1. Maddesinde; sözleşmenin genel amacının, dünya zeytin yetiştiriciliğinin entegre ve sürdürülebilir gelişimi için uluslararası iş birliğini güçlendirmek; ürün kalitesini iyileştirmek ve buna dikkat çekmek için gösterilen çabalar ve atılan adımları ilerletmek; bilhassa çevrenin korunması ve muhafaza edilmesi maksadıyla zeytincilik ve çevre arasındaki etkileşimi iyileştirmek için gösterilen çabalar ve atılan adımları ilerletmek, zeytin ağaçlarının genetik kaynaklarının muhafaza edilmesi için faaliyetler yürütmek olduğu belirtildikten sonra 34. maddesinde; üyelerin, zeytin ve zeytinyağı üretiminin tüm aşamalarında çevresel ve ekolojik hususlara gereken önemi vereceği ve Üyeler Konseyi tarafından bu alanda karşılaşılan herhangi bir problemin iyileştirilmesi veya çözülmesi için gerekli addedilen faaliyetleri yürütmeyi üstleneceği vurgulanmıştır."

‘İNSAN VE DOĞAYA BAĞLI İDARE ANLAYIŞI GEREKLİ’

"Ülkemizin ve dünyamızın geçtiği savaş ortamı koşulları, kendi kendine yetebilen ve ekolojik, sosyal ve hukuk devletine insan ve doğa haklarına bağlı idare anlayışıyla çözülebilir. Hukukla bağı kalmayan, yargı kararlarına ve uluslararası sözleşmelere uymayan yönetmelik düzenlemeleriyle gıda ve iklim geleceğimiz olan zeytinlikler daraltılamaz.

‘Ölmez ağacı’na ölüm fermanı olan bu yönetmeliği ilan etmek bu iktidara nasıl döner, elbette hukuk ve alandaki mücadele belirler.

Bu olmazsa yarın bir kepçe zeytinyağı, bir lokma zeytin, dahası bir nefes temiz havaya muhtaç kalacağımız da kesin. Biz bu yüzden ‘Ölmez ağacı’na ölüm fermanını kabul etmiyoruz. Siz de kabul etmeyin istiyoruz."

(HABER MERKEZİ)

İlgili Haberler
Öne Çıkanlar