Türkiye'de emekli gerçeği

Türkiye'de emekli gerçeği
AKP, iktidara geldikten sonra, Sağlık ve Sosyal Güvenlikte 'reform' yapacağı iddiası ile içinde emeklilerin de bulunduğu emekçi kesimleri hak kaybına uğratan bir dizi kanun çıkardı.

Veli BEYSÜLEN


Merhaba, uzun süren işçilik hayatında ve sonrasında emeklilikte, Türkiye İşçi Sınıfının onuru Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonuna (DİSK) bağlı sendikalarda, işyeri, temsilciliği, şube ve merkez yöneticliği ile Genel Başkanlık yapmış biri olarak; Türkiye'de uygulanan ekonomik, siyasi ve sosyal politikaların genelde çalışanlara, özelde ise emeklilere etkileri ile bu kesimlere yaşattığı sorunları, ülkenin genel gündemiyle harmanlayarak yazacağım yazıları imkanlar el verdikçe sizlerle paylaşmaya çalışacağım. 

İşçilik hayatım, 12 Eylül darbesi yıllarına denk geldiği için, mücadele açısından zorlukları olan bir süreçti. İşten çıkarılmak ve işsiz kalmak gibi durumlarla karşılaştığım işçilik hayatımda, işyeri temsilciliği, şube yöneticiliği gibi aktif sendikal görevler üstlenmek suretiyle, mümkün olan her şartta sendikal mücadele içinde bulunduktan sonra 2001 yılında emekli oldum. Aktif çalışma dönemindeki mücadele deneyimim, bana iş hayatından emekli olmanın, hayattan emekli olmak anlamına gelmediğini öğretmişti. Bu nedenle, emekli olur olmaz, 1995 yılında "ÖZGÜRLÜK VE DEMOKRASİ MÜCADELESİNDEN EMEKLİ OLUNMAZ" şiarıyla kurulan, Türkiye'nin ilk Emekli sendikası, DİSK'e bağlı Tüm Emekliler Sendikasına (EMEKLİ-SEN) üye oldum. Aynı yıl yapılan sendikanın Genel Merkez Genel Kurulunda, Merkez Yönetim Kurulu üyeliğine, 2003 yılında ise Genel Başkanlığına seçildim. 2019 yılına kadar bu görevi aralıksız 16 yıl sürdürdüm. Bu yazıda, 2 yılı merkez yöneticiliği, 16 yılı ise genel başkanlık olmak üzere toplam 18 yılı aktif olarak, insanca yaşamalarının mücadelesine verdiğim emeklilerin sorun ve sıkıntılarına değinmeye çalışacağım.

Bugün Türkiye'de, Sosyal Güvenlik Kurumundan aylık alan emekliler ile hak sahiplerinin sayısı 13,5 milyon civarındadır. Maalesef, emeklilerin %75'i dört kişilik bir ailenin sadece mutfak giderinin karşılığı olan açlık sınırının altında aylık alıyor. Başta bu yetersiz aylık olmak üzere, emekliler, sağlık ve sosyal birçok problemle boğuşarak yaşamlarını idame ettirmeye çalışıyorlar. Bu kadar çok sorunu olan emeklilerin tüm sorunlarını tek bir yazıya sığdırmak mümkün olmasa da, ana hatlarıyla aktarmaya çalışacağım.

Öncelikle şunu belirtmeliyim, başta Cumhurbaşkanı, ülkeyi yönetenler, zaman zaman yaptıkları açıklamalarda asgari ücetin altında aylık alan emekli yok deseler de, Devletin resmi kurumları TÜİK ve SGK'nin verileri bile emeklilerin önemli bir kısmının asgari ücretin altında aylık aldığını ortaya koyuyor. Yani yıllarını bu ülkenin kalkınmsına vermiş milyonlarca emekli, ülkede uygulanan en düşük ücret olan asgari ücretin altında aylık alıyor. Gerek uluslarası sözleşmeler gerekse Anayasa, ülkede asgari ücretin altında ücret ödenemeyeceğini hüküm altına almışlardır. Elbette bu düzenleme, çalışan, emekli farkı gözetilmeksizin ülkede ücret veya aylık adı ne ise sabit geliri ile yaşamak zorunda olan her bir birey için geçerlidir. Kaldı ki, asgari ücretin altında aylık alan yok diyenlerin kendileri, kısa bir süre sonra bunun tersi açıklamalar yapmak suretiyle önceki açıklamalarını çürütmektedirler. Nitekim 2018 yılında bir konuşmasında asgari ücretin altında aylık alan emekli yok diyen Cumhurbaşkanı, daha sonra 1000 liranın altında aylık alan emeklilerin aylıklarını 1000 liraya çıkarıyoruz demek suretiyle önceki açıklamasını çürütmüştü. Yine 18 Mart 2020 tarihinde, "EKONOMİK İSTİKRAR KALKANI" paketi adı altında COVİD-19 salgınına karşı alınacak tedbirleri açıklayan Cumhurbaşkanı, en düşük emekli aylığının 1500 liraya çıkarılacağını açıklamak suretiyle, bir kez daha asgari ücret altında aylık alan emeklilerin olduğunu kabul etmişti.

AKP, iktidara geldikten sonra, Sağlık ve Sosyal Güvenlikte 'reform' yapacağı iddiası ile içinde emeklilerin de bulunduğu emekçi kesimleri hak kaybına uğratan bir dizi kanun çıkardı. Bu kanunların en önemlisi, 1 Ekim 2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası (SSGSS) Kanunudur. Önceki yıllarda Türkiye'de uygulanmakta olan karma Sosyal Güvenlik sisteminde iç içe olan Sağlık ile Sosyal Güvenliği birbirinden koparan kanunun yürürlüğe girmesinden bu yana emekli aylıkları sürekli düşüyor. Bu nedenle, asgari ücretin altında aylık alan emeklilerin sayısı giderek artıyor. Çünkü yapılan değişiklikle, emekli aylığı bağlanmasının hesaplama ve artırma yöntemleri değiştirildi. Aylıkların artırılması 6'şar aylık TÜFE artış oranına endesklendi. Emeklilere büyümeden (refah) pay verilmiyor. Emekli olma yaşı yükseltilirken, emekliliği hak ediş koşulları ağırlaştırıldı. Taban aylık uygulaması kaldırıldı. Eskiden bağlı olunan Sosyal Güvenlik kurumuna göre %60 ile %90 arasında değişen aylık bağlama oranları, %35'e kadar indirildi. Bu nedenle emekli aylıklarının satın alma gücü sürekli geriliyor. Mart 2020’de emekli aylıklarının 1500 TL’ye tamamlanması kararlaştırıldığı halde, SGK'nin emekliye ödediği aylık artırılmadan hazineden ek ödeme verildiği için, en düşük emekli aylığı 1500 lira bile değil. 

Türkiye emeklilerinin yaşadıkları mağduriyet, diğer ülkelerle karşılaştırmalarda da kendini gösteriyor. Nitekim, içinde Türkiye'nin de bulunduğu, toplam dünya nüfusunun yüzde 67’sini kapsayan 37 ülke için yapılan bir araştırmanın sonuç raporuna göre, 100 puan üzerinden yapılan değerlendirmede, "en iyi emeklilik" sıralamasında Hollanda aldığı 81 puanla birinci olurken, Türkiye 42.2 puanla sondan 3. durumda. Bu nedenle, raporda Türkiye’ye emekli maaşlarının artırılması uyarısı da yapılıyor. 

Elbette emeklilerin tek sorunu düşük aylık almaları değil. Zira ilerlemiş yaşlarından dolayı, bedenlerinde yılların yorgunluğunu taşıyan birçok emekli, kronik hastalıklarla boğuştuğu halde yeterli sağlık hizmeti alamıyor. Çünkü 5510 Sayılı SSGSS Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra, sağlıkta birçok hizmet artık para karşılığı alınıyor. Halbuki, sağlık hizmetleri yaşlı bireylerin gereksinim duyduğu hizmetlerin başında geliyor. Sağlık hizmetleri; koruyucu, tedavi edici, rehabilite edici hizmetler bütününü sunmalıdır. Gerekli durumlarda evde bakım hizmetlerinin ulaştırılması da önemlidir. Özellikle engelli olan yaşlı bireyler için kurumsal bakım olanakları da ulaşılabilir olmalıdır.

Yaşları itibariyle bedenleri yıpranmış, kemik ve kas hastalıklarından dolayı hareket etme yetenekleri kısıtlılanmış yaşlı bireylerin, yaşamlarını kolaylaştırmak, onların günlük hayatlarını idame ettikleri iç ve dış mekanların mimari yapısının uygunluğu ile de yakından ilgilidir. Bunun yanı sıra yaşlı insanların onurlu ve mutlu bireyler olarak yaşlanmaları için, sosyal aktivitelere katılımları ile bilgi ve deneyimlerini aktarma olanaklarına sahip olmaları da önemlidir.

2002 yılında yaşlı hakları için toplanan, Birleşmiş Milletler Yaşlılık Asamblesi, toplantısının sonuç bilgesinde, "Unutulmamalıdır ki, her yaşlı birey, toplum içinde aktif olma ve aktif yaşlanma şansına sahip olmalıdır." denmekteydi. Bu önemli hak tespitinden hareketle, her devletin genel ve yerel yönetimlerinin, yaşlı bireylerin onurlu ve mutlu insanlar olarak yaşlanmalarını sağlayacak tedbirleri almaları ve gerekli teşkilatı kurmaları kaçınılmaz görevleridir. 

Ne yazık ki, bir emeklilik / yaşlılık politikası ve uygun mevzuat düzenlemesi bulunmayan Türkiye'de, milyonlarca yaşlı, kendi kaderine terk edilmiş ve kenara itilmiş bir şekilde yaşamaya çalışıyor. Pandemi sürecinde emeklilerin 65 yaş ve üstü olanlarını koruyacak tedbirleri alamayan devlet, evlerine kapattığı bu insanların, kronik hastalıkların yanı sıra bir de psikolojik sıkıntılar yaşamalarına yol açtı. O zaman yapılması gereken, devletin, Anayasanın 2. Maddesi'ndeki Sosyal Devlet ilkesine uygun tüm ekonomik ve sosyal tedbirleri bir an önce hayata geçirmesidir.

Öne Çıkanlar