Türkiye’de erken dönem Halkçılık (Popülizm)

Türkiye’de erken dönem Halkçılık (Popülizm)
II. Meşrutiyet ile birlikte ise halkçılık önemli bir siyasi akım olmaya başlamış ve iki aydın ön plana çıkmıştı: Bunlardan ilki Yusuf Akçura, diğeri ise Ziya Gökalp’ti.

Furkan ÇAY*


Popülizm, Türkiye’de bilinen ismiyle halkçılık, ilk defa Cumhuriyet döneminde gündeme gelmiş bir siyasal olgu değildi. İlk nüveleri 20.yüzyılın başında Osmanlı İmparatorluğu’nda görülmüş ve siyasal yaşamda büyük değişikliklere yol açmıştı. 

19. yüzyılda başlayan modernleşme, eski siyasi yapıları dönüştürmek isteyen Osmanlı aydınlarını (Jön Türkler) yarattı. Özellikle Balkanlar ve Çarlık Rusya’sından gelen Yusuf Akçura, Ahmed Ağaoğlu gibi isimler Rus halkçılığından etkilenmiş ve Sultan II. Abdülhamid rejimini devirmek için halkla işbirliği yapılması gerektiğine inanmışlardi. Bu durum ilk popülizm dalgasına yol açtı.

II. Meşrutiyet ile birlikte ise halkçılık önemli bir siyasi akım olmaya başlamış ve iki aydın ön plana çıkmıştı: Bunlardan ilki Yusuf Akçura, diğeri ise Ziya Gökalp’ti. Akçura Narodnik hareketinden etkilenmiş ve buna mütevvellit, halkı ücretli ve yoksul kesimler olarak ikiye ayırmıştı. Gökalp ise Fransa’da gelişen solidarizm (dayanışmacılık, tesanütçülük) akımından etkilenip, halkı sınıfsız, kaynaşmış bir kitle olarak göruyordu. II.Meşrutiyet sonrası kısa bir süreliğine Narodnik hareketi baskın çıksa da, Jön Türkler solidarizmi benimsemişti. Solidarizmin benimsenmesinin arkasında yatan temel sebep ise toplumsal sınıfların çatışmasını reddetmesi ve halkı tek sınıf olarak görmesiydi. Ayrıca imparatorluğun Balkan Harbi sonrası durumu göz önüne alındığında solidarizmin kabul edilme sebebi daha da iyi anlaşılabilirdi. 8 Ekim 1912'de başlayan Balkan Harbi, Osmanlı’nın Balkanlar’da ki 500 yıllık egemenliğine son vermiş ve Anadolu’ya büyük bir bir göçü tetiklemişti. Dahası, hezimet Osmanlı’nın son kalesi olarakta kabul edilen Anadolu’da yaşayan halkı endişeye sevk etmiş, buna müteakip Osmanlı aydınına Türklere iade-i itibarın zamanının geldiği düşüncesini aşılamıştı. Meslea, Şevket Süreyya Balkan Harbi sonrası Istanbul’u şu şekilde tanımlamıştı:  

"Şimdi İstanbul, yalnız Osmanlı devletinin başkenti olduğu için değil, en güzel Türkçenin konuşulduğu, en ülkücü kitapların yazıldığı en geniş ufuklara seslenen yeni bir hareketin merkezi olduğu için başka bir önem aldı. Anadolu ise birden sevildi. Eski devrin kasvetli Anadolu’su, "Kaba ve görgüsüz Türk’ü" artık tarihte kalmıştı. Şimdi milletin adı Türk, konuştuğu dil güzel Türkçe idi. Türklük şerefli bir ululuktu. Vatana ise artık, Osmanlı toprağı değil, Türk yurdu deniliyordu.   Hantal saraylarında, hantal vücuduyla bir gölge halinde yaşayan padişahın durumu bile değişmişti. O da artık Türk Hakanı olmuştu. İnsanların da adları değişiyordu. Asıl isimlerimizin ardına yeni adlar takıyorduk: Alpler, Tekinler, Oğuzlar, Börteçeneler türemişti.’ (Aydemir,1979;Ozden,s.109-110)

Diğer taraftan, Balkan Harbi sonrası Osmanlı aydınları yeni kamusal alanın sözcüsü haline gelmiş ve ceşitli dergiler neşretmislerdi. Özellikle Türk Yurdu Cemiyeti’nin neşrettigi Türk Yurdu ve Halka Doğru adlı dergiler birçok konunun tartışıldığı mecralar haline gelmişti. Halka Doğru dergisi, 1913 yılında yayımlanmaya başlamış  ve Ziya Gökalp, Halide Edip Adıvar, Ahmed Ağaoglu ve Yusuf Akçura gibi ünlü yazarlar halkçılık ile alakalı çeşitli yazılar kaleme almislardi. Dergi Rus Narodniklerini cağrıştırıyordu. Çünkü Rus entellektüelleri köylülerin ekonomik durumundan hoşnut olmuyor ve siyasi çözümü köylülerle birlikte aramaya baslamıştı. Çarlığı devirmek içinde halka gitmek gerekiyordu. Osmanlı aydınları da halkın kendi sorunlarını kendi başına çözemeyeceğini düşünüyor ve aydınların halka inmesi gerektiğini vurguluyorlardı. Mesela, Akçura köylülerin ekonomik sıkıntılarını dile getiriyor ve toprak yetersizliğinden, ekonomik geçim sıkıntısından dem vuruyordu. Osmanlı aydını ayrıca halka gidenlerin, eğilenlerin sadece Rumlar, Sırplar ve Bulgarlar gibi gayri müslimler olduğunu görüyor ve Türk aydınlarını da halka doğru gitmeye teşvik ediyordu.  

Diğer taraftan, Halka Doğru Hareketi, Narodnikler gibi sosyalist değil Türk milliyetçisiydi. Prof. Dr Mehmet Özden’e göre Halka Doğru Hareketi'nin söylemi Narodnikler gibi tek yönlü değil çift yönlüydü. Yani, halkı Osmanlı elitlerine karşı yüceltirken aynı zamanda eleştirilerde de bulundular. (s.111) Ayrıca, Rus Narodniklerine halk müdafiliği için ihtiyaç duymuyorlardı çünkü Osmanlı aydını orta sınıftan geldiği ve saray yaşantısına uzak olduğu için halka daha yakındı. Yani, Narodnikler gibi yapay bir yakınliğa gerek duymuyorlardı.

Halkçılık tartışmalarının en yoğun olduğu dönem ise Milli Mücadele dönemiydi. Fakat bu döneme bu yazı da değinilmeyecektir. 

Başka zaman görüşmek dileğiyle 

 

Kaynakça

Karaömerlioğlu, Asım. (2001)  Tek Parti Döneminde Halkçılık 

Özden, Mehmet.  Bir Halkçı Münevverler Platformu: Halka Doğru Dergisi (1913-1914) Pdf: http://www.millifolklor.com/PdfViewer.aspx?Sayi=89&Sayfa=106

Toprak, Zafer. (1984), Osmanlı Narodnikleri :Halka Doğru Gidenler, Toplum ve Bilim, sayı 24, Kış, s. 69-81

Tuğluoğlu, Fatih. Türkiye de Halkçılık İdeolojsi ve Halkevleri, Pdf: https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/683141 

 

* Szeged Üniversitesi Siyaset Bilimi Doktora öğrencisi

 

Öne Çıkanlar