Türkiye gelecekte Erdoğan’ı asla affetmeyecek

Erdoğan 2004 duruşunu sürdürüp Kürt meselesini, Kıbrıs meselesini çözüp Türkiye’yi AB üyesi yapabilse idi bu yüzyılın en önemli siyasi figürü olabilecekti.

Bugün yaptığı korkunç işler, hatalar için değil, yapmadıkları için.

Türkiye 2004 ve hemen sonrasında tarihi bir imkanı heba etti.

2008 sonrası adım adım, tedricen siyasal iktidar bir bataklığa çevirdi ülkeyi.

Bu çok ama çok vahim hata, bu çok ama çok yanlış siyasal tercih Türkiye’nin önümüzdeki on yıllarını rehin aldı.

Bilemiyorum, bu tercihe siyasal tercih demek ne kadar doğru çünkü bu tercihin kökeninde siyasi konular mı var, inanç konuları mı var, çok eskilerde belirlenmiş saçma sapan şartlanmalar mı var, cezasızlık arayışları mı var, emin değilim.

Çerçeveyi bir de kendi nokta-ı nazarımdan sunayım.

Türkiye’nin bugün de, dün de temel sorunu çağdaş hukuk devleti ilkelerini üretememesi, muhtemelen yarın da üretemeyecek, bu nedenden de önümüzdeki on yıllar rehin altında ifadesini kullanıyorum.

Türkiye seçmeni bir dizi hiç de hoş olmayan ama objektif nedenlerden hukuk devleti talep etmiyor; örneğin, bu nedenden geniş kesimler gerçek usulde vergilenemiyor, kayıtdışı ekonomiye karşı gerekli mücadele verilemiyor, vs.

Bu durumun da kısa ve orta vadede değişeceğine yönelik bir karine yok.

Bu çok can sıkıcı durumun yegane çıkışı da 2004’de önümüze gelen AB tam üyeliği şansı idi.

Bu şans çok önemli idi çünkü tarihimizde ilk kez seküler kesimden gelen AB desteğinden de güçlü bir AB desteği muhafazakar kesimden gelmiş idi.

Bu konjonktürde bir dizi konu olumlu anlamda bir araya gelmiş idi.

Türban yasağı saçmalığını aşabilme, askeri vesayeti geriletme ihtimalleri, gelir düzeyini arttırmak gibi konular çok özel bir konjoktürde çok zor bir konu olan AB tam üyeliğini mümkün kıldı çünkü geniş bir seçmen kesimi, sekülerlerin makul bir kesimi, muhafazakarlar ortak bir hedefe yönelmişler idi.

Ancak, Erdoğan muhtemelen bir-iki sene sonra kendisinin de büyük pişmanlık duyacağı saçma sapan rantlar nedeniyle, avantalar da diyebilirsiniz, kendisinin ulaşılabilir kıldığı bir projenin önünü kesti.

Neden mi?

Kamu ihalelerinden rant elde etmek için (detay vermeme gerek yok muhtemelen).

Devlet teşviklerinden siyasi ve başka avantalardan vazgeçmemek için.

İş hukukunu daha fazla AVM yapılabilsin diye çağdaşlaştırmamak için.

Bu son berbat tercihin neticesinde de bugün günde beş vatandaşımız iş kazalarında ölüyorlar.

Türkiye çok saçma, düzeysiz, anlamsız, kısır nedenlerden önüne gelen büyük bir şansı, çok olumlu bir konjonktürde heba etti.

Kıbrıs meselesini de bunlara ekleyebilirsiniz.

Rahmetli Çetin Altan Türkiye’nin her zaman cami-kışla parantezinde olduğunu söylerdi, çok haklıydı.

Bunu aşmanın tek yolu AB tam üyeliği idi.

Erdoğan’ın marifetleri sonucu bunu kaçırdık, bu şans bir kez daha önümüze gelir mi, hiç sanmıyorum.

Şimdi Çetin Altan parantezinin cami ile simgelenen dönemindeyiz, bu dönem daha da derinleşebilir.

Bir başka ve eşit ölçüde kötü ihtimal de parantezin bu cami ile simgelenen kısmından kışla kısmına savrulmamız.

Bu olmaz diyebilecek kimse var mı ülkemizde, aklına şaşarım.

İki ucu pis değnek.

Erdoğan bizi bu iki ucu pis değnek tercihine mahkum etti.

Kendi taraftarlarının çok büyük bir bölümü zaten cami ile simgelenen tercihlerden yanalar.

Azımsanmayacak kadar gücü olan başka bir kesim de bu cami yöneliminden duydukları sıkıntı nedeniyle kışla tercihine düne oranla çok daha sıcak bakıyorlar.

Buyurun buradan alın, ne alabilecekseniz, adeta açık büfe, sağda cami ile simgelenen tercihler, solda da kışla.

Türkiye 2004’de önüne gelen büyük ve tarihi şansı, makus talihimizi yenme şansını Erdoğan yüzünden yitirdi.

Türkiye, gelecek kuşaklar sadece bu nedenden Erdoğan’ı hiç affetmeyecek.

Bu şans yitirildikten sonra zaten önümüzde cami ve kışla dışında bir tercih kalmadı.

Erdoğan riyasetinde kışla soslu camiye kaydık, hayırlı olsun.

2004 ve izleyen bir, iki sene zarfında "AB’ye girelim ama onurumuzla girelim", "AB zaten bizi almaz", "AB emperyalizmin kadife yumruklu kalesidir", "milli duruşumuzdan taviz vermeyelim" diyenlere de bu cami-kışla parantezi hayırlı olsun şimdilik.

Erdoğan 2004 duruşunu sürdürüp Kürt meselesini, Kıbrıs meselesini çözüp Türkiye’yi AB üyesi yapabilse idi bu yüzyılın en önemli siyasi figürü olabilecekti.

Ama, çapı o kadarmış.

Daha doğrusu hedefleri çok basitmiş.

Ayasofya’yı tekrar camiye çevirmek ve yanındaki bir kesimi paraya boğmak ona yetiyormuş meğerse.

Yüce Allah hiçbir siyasetçiyi bu kadar dar ufuklu yapmasın.

Amin.

Erdoğan’a bugün yaptıkları için kızmıyorum artık çünkü cami ile simgelenen rejiminin normali bu.

2004 yılında ayağına gelen o mükemmel asisti gol yapamadığı için kızıyorum Erdoğan’a.

Kışla tarafına sarkarsak bugünü bile arayabiliriz, bunu da kimse unutmasın.

Türkiye’yi bu cami-kışla sarkacından kurtaracak tek yol AB idi.

Uzun seneler geçmiş olsun.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi